Hattuşaş Kültürünün izlerini süren Çorumlu yazar Cevat Turan; “Unutmalar Şehri” ve “Kibele’nin Laneti” kitaplarıyla, yazın dünyamıza farklı ve özgün yazım tekniği ile dikkat çekiyor… Kökleri 12 bin yıl eskilere uzanan Anadolu Medeniyetlerinin edebiyatımızdaki izlerini araştıran ve Anadolu’nun yeni yazın dilini yaratan Cevat Turan, tarihi ve polisiye yazın türünde (roman) farklı ve özgün duruşuyla ve söylemiyle; aynı zamanda binlerce yıldır yaşayan Anadolu sözlü edebiyatımızın sırdaş söylemlerini ve yazılı edebiyata yansımayan bilinmeyen yönlerini açığa çıkarma başarısı ve cesareti ile alkışı çoktan hak ediyor… Yaşanası şu güzel dünyamızı, Ortadoğu ve ülkemizi kan gölüne çeviren kirli savaşların ve terörün içinde ve arkasında kimlerin olduğunu görmek ve öğrenmek istiyorsanız, zor koşullarda aşk ve umudu yeşertmek arzusundaysanız, bir başucu yapıtı olan bu kitapları (Unutmalar Şehri ve Kibele’nin Laneti) hemen okumalısınız…
Çorum nere, İstanbul nere? Unutmalar Şehri; Çorum’dan bir ses yankılanmakta... Anadolu’nun aydınlık yüzü, yolumuzu aydınlatmakta... Anadolu köy edebiyatı yazarları ve köy enstitüsü kökenli yazarlardan sonra, unutulan bir yanımızı aralayan; bir şair ve bir romancı olan Cevat Turan’ı okumanın dayanılmaz hafifliğini yaşadım, yeniden.
Yaşanası şu güzel dünyamızı, Ortadoğu ve ülkemizi kan gölüne çeviren kirli savaşların ve terörün içinde ve arkasında kimlerin olduğunu görmek ve öğrenmek istiyorsanız, zor koşullarda aşk ve umudu yeşertmek arzusundaysanız, bir başucu yapıtı olan bu kitabı hemen okumalısınız. Sıkıntılı ve zor yıllarda Çorum’dan çıkıp İstanbul’a gelen Çorumlu yazar; bugün önemli bir işadamı (güvenlik, temizlik ve inşaat sektöründe) ve de “yazın dünyasında ben de varım" diye masaya yumruk vuran Cevat Turan; kültür, sanat ve politik yazıları, 'Usuldan Bir Hüzün', 'Gözlerine Sakla Beni', 'Çoklu Yalnızlıklar' adlı şiir kitapları, 'İnsanın Üşüdüğü Yer' adlı öykü kitabı ve son eseri olan 'Unutmalar Şehri' ve ‘Kibele’ romanı ile tanınmaktadır. Yazar Cevat Turan, büyük kentlerde ve yayın dünyasında bir lobi kuşatması ve ablukası çemberini kırıp aralayan ve Anadolu’da filizlenen edebiyat gerçeğini ve gücünü gösteren ender yazarlarımızdan biridir.
Bu eser, 1980 yılı "Çorum Olayları" üzerine yazılan ilk roman olmakla beraber, bir döneme ışık tutan toplumsal ve kişisel olayları irdeleyen, dönemin yaşayan tanıkları ve karmaşık olayların gizli yanlarını da belgeleyen, tarihi ve aşk romanı özelliğini de taşımaktadır. Aslında bu eser düne, bugüne ve yarına da tanık olmamızı ve yaşanmışlıklarımızdan ders almamızı da sağlamaktadır. Tarihin unutulmaya yüz tutan kimi sayfalarını da usta bir romancı dili ile anlatmaktadır. Kitap, şiirsel bir dille ve öykü tadında yazılmış olup zaman ve mekânlar açısından da okurun hafızasını zorlamakta ve unutmaya yüz tuttuğumuz kimi değerlerimizi anımsatmaktadır. Tarihin en güzel tanık olduğunu kavramamıza ve zor aşkların üstesinden nasıl geleceğimizin yanıtlarını bulmamızı kolaylaştırmaktadır. Bu eser sayesinde tarihte, "Çorum Çorum olalı, böyle zulüm görmedi" dedirten, kimi tarihi gerçekler hakkında da bilgi edinmekteyiz. Antik çağdan günümüze uzanan, kültürel ve tarihi zengin mirasımızın beşiği Anadolu’nun uygarlık merkezi olan Çorum’u, Alacahöyük kazılarından biliriz. Anadolu’da yerleşik kent ve birlikte yaşama kültürünün ilk izleri, Çorum ve çevresindeki tarihi bulgularla dünümüze tanıklık etmemizi sağlamaktadır.
Bu bulguları keşfetmek, ortaya çıkarmak, korumak, yaşatmak ve tanıtmak da bizlere düşmektedir. Çorum, Anadolu coğrafyasında yalnızca tarihi zengin dokusuyla değil, aynı zamanda ekonomik, sosyolojik, folklorik, kültürel, tinsel ve dinsel zengin farklılığı ile tarihin her döneminde, tüm zengin farklılığına karşın, birlikte yaşamanın ortak paydasında hep örnek olmuştur. Tarihin kimi dönemlerinde, zaman zaman bu güzel doku, dış merkezli karanlık (emperyalist) güçlerin kirli oyunlarıyla bozulmuş; artan sınıf ayrılıkları, üretim ilişkilerindeki uzlaşmaz (antagonist) çelişkiler, toplumsal olaylar (sağ-sol), dinsel ve mezhepsel (Alevi-Sünni) kışkırtmalar ve başka nedenlerden ötürü ülkede, bölgede ve kentte toplumsal olaylar artmıştır. Yakın tarihimizde bilinen ve yüzlerce canın yok olduğu "Çorum olayları" bunlardan yalnızca bir tanesidir. Kardeşin kardeşe düşman edildiği, kanın sel olup Kızılırmak sularına karıştığı, maddi ve manevi kayıpların yaşandığı bu terör olayının içinde ve ardındaki yabancı istihbarat elemanlarının ve de yerli işbirlikçilerinin oyunlarının farkında olan bir avuç yurtsever gencin direnişinin yanı sıra, "aşkın ve acının yağmurunda umudu yeşerten" aksakal bilge insanın, semaya avuç açıp döne döne, yan yana ve yana yana yücelişindeki dostlukları ve dayanışmaları, şu özlü sözle özetlenmekteydi: "Düşmana inat, sevgimizi sebil eylemenin tam zamanıdır." Bir Çorumlu olarak, bu kanlı olaylara tanıklık eden yazar Cevat Turan, yoksul bir köylü çocuğu ve büyük kentlerde ekmeğinin peşinde koşan ve çalışan bir emekçi inşaat işçisi olarak, doğup büyüdüğü yerden çıkıp özünü unutmadan varsıllaşan ve Anadolu sermayesini temsil eden örnek bir işadamı olarak yürüyor.
Cevat Turan aynı zamanda, daha gençlik çağlarında başladığı şiir ve yerel gazetelerde makale yazma serüvenini, İstanbul’un kimi kirliliklerine bulaşmadan şimdi de sürdürüyor. Değerli dostum Cevat Turan’ı yıllar önce, oğlu Ozan ile birlikte bir Küba yolculuğunda tanımıştım. O gönlü güvercinli yiğit delikanlı ve ateşli al atların bıçkın süvarisi, yazın eri, yitik zaman ışığına dörtnala koşan şiir alayının komutanı ve neferi olarak, biz okurları başka dünyalara ve unuttuğumuz ütopyalara, umutlara, odaklanacağımız bitmez sevdalara, sırdaş diyarlara ve "Düşistan"ımızın sevi burcunda dalgalanan, vatansever özümüze, kutsal ve yüce değerlerimize götürüyor. Götürmekle kalmıyor, bu ülkenin aydını ve insanı olmanın haklarını ve sorumluluklarını anımsatıyor yeniden. Aşk mı, merhamet mi, öfke mi kazanır bu topraklarda? Bilinmez. Bir şehir, 'Unutmalar Şehri' Çorum’da, olan olur. 1980’de bir şehir kaderine terk edilip yapayalnız bırakılır. Kan gölü bir şehrin içinde insanlar birbirlerini boğazlarken; aşk ile masumiyet, umut ile öfke hayata tutunmaya çalışır. Bir şehir, sanki düpedüz unutulur. 'Unutmalar Şehri' yazar Cevat Turan’ın kendi doğup büyüdüğü bereketli bu şehirde (Çorum’da), bir dönemin toplumsal çalkantıları ve gündelik yaşamını ustalıkla anlattığı ve toplumsal hafızamızı zorlayan, ilmek ilmek dokuyup yazdığı çok özgün bir roman.
Yolunuz Çankırı-Çorum karayolu üzerinde bulunan Kızılırmak Köprüsü'nü geçerek Çorum’a vardığında, ülkemizin her yerinin bir dünya cenneti olduğunu göreceksiniz. Karacaoğlan’ın şu güzel dizesinin Çorum’un İskilip ilçesi köylerinde hep söylenmekte olduğuna tanık olacaksınız: "Yar göğsüne süllüm dayarım." Siz de, 'Unutmalar Şehri' Çorum’da sevdiklerinizin burcuna erişmek için, aşk merdiveninin basamaklarında emin adımlarla yükseliniz. Yazarın olayları ve insanları, bildik mekân ve zamanda kuşatıcı ve usta kurgu diliyle kaleme alış becerisi, olay kahramanlarının hayal kırıklığı, çaresizliği, umutları ve küçük sevinçlerden mutluluk arayışlarını, bir kuyumcu titizliğiyle işleyişi; aslında yazarın tanık olduğu kırık dökük aşkların da romanıdır bu eser. Ya da, tek sözcükle dillendirecek olursak; toplumsal tarihin, sınıf ve mezhepsel çatışmaların, aşkın ve tutkunun romanıdır 'Unutmalar Şehri'. Yazarın ve yayıncının da vurguladığı gibi, "Aşk ve zafer uğruna neleri feda edebilirsiniz?" Zafer, Devrim, Aşk ve Gurur... Vatan, Millet ve İnanç...
Aşk kendini ötekinin suretinde sevmekse, ona giden yolda engel koyan kimdendir? Kitabın önemli ve gerçek kahramanlarından biri olan CIA Ajanı Peter, şöyle diyor: "Bu verimli Anadolu toprakları, Türklere bırakılmayacak kadar çok değerlidir. Bu hatayı İran’da bir kez yaptık, aynı hatayı burada tekrarlamayacağız." ABD Büyükelçiliği’nde 2. katip olarak görevli CIA ajanı Robert Alexsander Peck ise çok önceleri, 1980 yılının başında Çorum’a gelmişti. 27 Mayıs–5 Temmuz 1980 arasında yaşanan "Çorum Katliamı", tıpkı 1 Mayıs 1977 Taksim’de, Malatya’da, Maraş’ta, Sivas’ta, Gazi Mahallesi’ndeki olaylarla ön hazırlıkları görülmüştür. 6-7 Eylül katliamında olduğu gibi, özel harp mamulü olduğu besbelli olan bir kanlı provokasyondur. 12 Eylül askeri darbesini yapanların darbeyi meşrulaştırmak için giriştiği açık bir provokasyondur. Çorum katliamı, 12 Eylül askeri darbesinin şartlarını oluşturmanın son halkasıdır. Çorum Katliamı, 57 yurttaşın hayatını kaybettiği, 200′ün üstünde yaralı; 300′e yakın ev ve işyerinin tahrip edilerek yakıldığı, binlerce ailenin göçüyle tarihin en karanlık sayfaları arasında yerini aldı. Cevat Turan’ın bu romanı, bir yakın Türkiye tarihi gerçeğidir.
Yazar, daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını aralayarak, okurlarını şaşırtıcı gerçeklerle yüzleştiriyor. Romanın kahramanlarından olan Gazeteci Alper ile Esma’nın umarsız aşkını, Kızıl Ömer ile Kara Bebek’in ölümcül savaşımının yanı sıra; Anadolu’da kışkırtıcı çalışmalarıyla bilinen Amerikalı diplomat ve CIA Ajanı Peter ile siyaset, bürokrasi, örgütsel bağlantılar, işbirlikçiler, ihanetler ve birçok masum insanın kaderini felaketlerle birleştiren, olaylar arasındaki gizli ve açık bağları deşifre eden ve de tüm karmaşık olaylar sarmalını merak edip bilgi ve fikir sahibi olmak isteyen okurlara, şunu sormak isterim: Tarihi gerçeklerle yüzleşmeye ne kadar hazırsınız?
Çorum olaylarının bilinmeyen yanlarını, ihanetleri ve özverileri; tüm bu karmaşık olaylar yumağı içinde yaşatılan aşkları, umut ve ütopyaları merak ediyorsanız; yakıldı, yıkıldı ve kayboldu denen bir şehrin –Çorum'un, 'UNUTMALAR ŞEHRİ'nin– sancılı, acılı ve umut dolu aşklarını okumanın ve heyecanla dostlarınıza anlatmanın, dayanılmaz hafifliği yaşamak için, bu eseri seçin…
Kibele’nin Lanetli Efsanesi
Anadolu’da, Frigya mitolojisinde bir ana tanrıça olan Kibele’ye dağ zirvelerinde tapınılırdı ve Kibele adeta doğa ile özdeşleştirilmiş bir tanrıçaydı. Bereket tanrıçası Kibele, özellikle bazı vahşi hayvanlarla ilişkilendirilmiş. Anadolu’da ise çok sayıda Kibele anıtı bulunmakta. Peki bereket tanrıçası olarak da bilinen Tanrıça Kibele kimdir? Kibele heykeli nerededir? Tanrıça Kibele hangi uygarlığa aittir? Kibele ne demek? Tanrıça Kibele heykeli hangi uygarlığa aittir?
Ana tanrıça inanışı Orta Asya’da, Ege, Eskişehir, Kütahya, Çorum ve Anadolu coğrafyasında; M.Ö. 6500’lere dek uzanır. Çok tanrılı inanışın egemen olduğu bu bereketli topraklarda bütün tanrılara sözü geçen bir figür tartışmasız önem arz eder. Doğurganlığın ve bereketin simgesi olan bu figüre tarihte oldukça sık rastlanılır. Arkeolojik çalışmalar sonucu ana tanrıça kültürünün kaynağı Frigya Medeniyeti ve Friglerin bereket tanrıçası Kibele’ye kadar uzanmakta. Oldukça önem taşıyan bu bulgular Anadolu’nun köklü tarihi bakımından pek çok medeniyete örnek olmuştur.
Peki tanrıça Kibele neyi temsil eder? Tanrıça Kibele yukarıda söz ettiğimiz gibi bereket tanrıçasıdır. Tüm yaşamları tarıma dayanan toplumlarda bolluk ve bereket en önemli tanımlar arasına girer. Bu nedenle Kibele önemli bir tanrı figürü olarak karşımıza çıkar. Bahsettiğimiz bereket kavramı ise kadına has bir özellik olan doğurganlık ile temsil edilir. Tanrıça Kibele heykeli incelendiği zaman iri bir kadın figürü çizilerek doğurganlık yani bereketin sembolize edildiği görülür. Kibele figürünün yanında yer alan iki hayvan ise leopar. Leopar hayvanların kraliçesidir ve sonsuz özgürlüğü temsil eden bir sembol niteliğindedir. Tanrıça Kibele pek çok dini ve dilleri de etkisi altına almış bir tanrıçadır. Özellikle kullandığımız dile 9000 yıl öncesinden etki edebiliyor olması oldukça önemli bir nokta.
Son olarak bereket tanrıçasının hikayesinden bahsetmek isteriz. Tanrıça Kibele mitoloji sayfalarında oldukça kıymetli bir figür olduğu için bugüne kadar onun hakkında pek çok efsane anlatılmış. Bu efsanelerden en çok rağbet göreni Bereket Tanrısı Kibele efsanesi olarak da bilinen Kibele ve Attis’in öyküsü. Tanrıça Kibele tapınağının hizmetlisi olan ölümlü Attis’e aşık olmuş. Attis’de Kibele’ye karşı aynı yoğun duyguları beslemektedir. Ancak Kibele tutkuyla bağlı olduğu aşkını çok kıskandığı için ona bekaret yemini etmesini şart koşar. Attis de bu yemini etmeyi kabul eder. Fakat Attis günün birinde ölümlü bir kıza tutkuyla aşık olur ve Kibele’ye verdiği sözü unutur. Attis bu kızla evlenmeye karar verir ve yakın zamanda düğünleri olacaktır. Ancak görkemli düğünün davetsiz bir misafiri vardır; tanrıça Kibele. Attis, Kibele’yi karşısında görünce ona verdiği sözü ve ettiği yemini hatırlar ve çok üzülür. Attis bu kedere daha fazla dayanamaz ve cinsel organını keser. Kanlar içerisinde yerde kıvranan Attis’in bu şekilde acı çekmesine Kibele dayanamaz ve onu hemen orada bir çam ağacına dönüştürür. O günden sonra çam ağaçları dört mevsim yemyeşil kalır ve çam kozalağı artık Attis’in sembolü haline gelir. Tanrıça Kibele efsanesi olarak da bilinen bu efsane dilden dile anlatılarak günümüze kadar ulaşır.
Lanetli Kibele
Unutmalar Şehri’nin iri-çok memeli kutsal-bereket tanrıçası Kibele’nin Laneti’ni deşifre eden şu sırdaş sözler, belleğimize kazınan; kitap içinde ve kulaklarımızda hala yankılanıyor…
“Desene çok zengin olabiliriz.Yedi sülalemiz kurtulur Alfonso. Belki çalışmamıza bile gerek kalmaz ondan sonra…”
“Salih, bizim kazı yaptığımızı kimse bilmemeli. Sanki sizin oralara gezmeye gidiyormuşuz gibi gidip çalışmalıyız. Ancak çok güveneceğin birilerinden güvenliğimizin sağlanmasını istemen lazım. Bunu yapabilir misin?”
Salih keyiflenmişti adeta. “Yahu düşündüğün şeye bak. O iş kolay. Benim çocukluk arkadaşım var, Mirza. Delikanlı ve kabına sığmayan biridir. Millet ondan korkar olmuş bizim yörede. Onu ararım. Sen de ortaksın bu işe Mirza, derim. O böyle şeylere hemen atlar, öyle hatırlıyorum. Onun olduğu yere de arı vızıltısı bile gelemez evvel Allah. Sen o işi düşünme. Ben Mirza’yı arayacağım...” O gün ikisi için de neşeli ve hevesli geçti.
Hattuşaşlı (Çorum Alacahöyüklü) bir Aksakal-Bilge Derviş olan Cevat Turan’ın son tarihi-polisiye romanı olan “Kibele’nin Laneti” tüm seçkin kitapçılarda... Siz de Salih, Alfonso ve Mirza'nın serüvenine şahit olmak ister misiniz?
Binlerce yıldır Şifacı Kutsal Şaman Anaların otağı, zengin kültürel mirasımızın beşiği Anadolu coğrafyasında yaşananlar, bizi fazlasıyla ilgilendiriyor… Hattuşaşlı Cevat Turan, tarihin karanlık sayfalarını aralayarak, özgür düşlerimizin ardına düşmemize yardım ediyor… Kutsal topraklarda bereketin ve anaç doğurganlığın simgesi olan Tanrıça Kibele’nin Lanetli Düğünü; al başlı gelinlerin zılgıtı ve cengaver yiğitlerin bir cenk telaşı içinde, bu sırdaş ve gizemli coğrafyanın pek çok entrika ve lanetlerin bilinmeyen yönlerine tanıklık etmektedir…
Sümerli şair Ludingirra’nın 5 bin yıl önce yazdığı son mektubunu, Alacahöyük kırsalında, yüksek sesle okuyan Hattuşaşlı Emek Kahramanı (mavi ve beyaz yakalı) Cevat Turan; son (emek-sermaye) paylaşım-sınıf savaşında, (artı değer-şiir alayı hucumunda), şiir atlı süvariler birliği okçusu olarak, şiir okunu; kendini beğenmiş, lanetli, kibirli, görgüsüz, yalaka, arsız, yüzsüz, ispiyoncu, besleme, özentili, budala ve pezevenk şiir-yazın düşmanlarının yüreğine, nasıl fırlattığına tanıklık etmenin tam zamanı…
Şiir sıcaklığında ve öykü tadındaki, bir başucu yapıtı olan bu romanlar mutlaka okunmalıdır. Hattuşaşlı Cevat Turan'ın 'Unutmalar Şehri' ve “Kibele’nin Laneti” romanı, yeni ve tekrar baskılarıyla, seçkin okurlarını bekliyor. Cevat Turan’nın tüm kitapları; seçkin kitapçılarda ve internet satış noktalarında…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.