Bir gezi yazarı ve araştırmacı belgeselci olarak gittiğim, dünyanın 99 haline tanıklık ettim. Anadolu coğrafyasını adım adım arşınladım. Bir uygarlık harikası olan ve zamanımızdan 13 bin yıl önce yapılan Anadolu Su Medeniyeti-Anadolu Karız Kültürünü belgeledim ve Türkiye’nin gündemine taşıdım. UNESCO-IHP Dünya Su Forumları toplantılarında, ülkemi temsil ettim. “Anadolu Su Medeniyeti, Kutsal Su Zemzem, Mekke Su Yolları, Uygur Karızları, Uygarlık Burcu Bergama, Han Duvarları ve Kutsal Emanetler” belgesellerimle dünyayı, ülkemi ve memleketim Ulukışla’yı çok kez ve çok çeşitli yayın ortamlarında tanıttım ve mutlu oldum…
Uzun yıllardır, Niğde Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’nün unuttuğu Ulukışla, aslında Anadolu doğa ve kültür zenginliğinin keşfedilmeyi bekleyen eşsiz mirasıdır… Bu gezi yazısını, bu bağlamda okuyunuz ve değerlendiriniz. 50 yılın deneyim ve bilgisi ışığında, yeniden gezdim Ulukışla ve çevresini… Sıra sizde…
Çukurova, Kapadokya ya da Konya Ereğli turizm rotanızı taçlandırmak için, mutlaka Ulukışla alternatif turizm gezisiyle zenkinleştirin, Doğa, dağcılık, kültür ve termal turizm haritanıza; mutlaka Ulukışla’yı işaretleyiniz… Anadolu’nun Çukurova’ya açılan kuzey kapısı ve Güney Anadolu coğrafyasının doğal güvenlik kuşağı olan Toros Dağları’nın dört mevsim zengin mirası farkını; merakla ve keşfetme heyecanı ile yeniden belgeleyin… Ulukışla sizi çağırıyor… Ulukışla, Niğde ilimizin 6 ilçesinden biridir. İlçe şehir merkezine yaklaşık 52 km uzaklıktadır. İlçeye gitmek için şehir merkezinden kalkan dolmuşlarla ulaşılabilir. İlçeye ulaşım çok rahattır.
Ulukışla ilçesinin ismi, Osmanlı Sadrazamlarından Kasımpaşalı Öküz Mehmet Paşa 16. yüzyılda burada bir kervansaray yaptırır (1610-1622). Bu kervansaraya Ulukışlak ismini verir. Daha sonra Ulu kışla ismini almıştır. İlçenin eski adı da “Şücaeddin” ve “Hamidiye”dir. İlçe merkezine bağlı 36 köy bulunur. İlçenin 2015 yıllı itibari ile ilçenin merkez nüfusu 6 bin ve köyleriyle birlikteki nüfusu ise: 19 bin 500’dür.
Fenk Vadisi:
İlçemize bağlı Horoz Köyü’nde bulunur. Bu vadi ilçemizde saklı bir cennettir. Doğa harikası bu vadide doğa yürüyüşü yapmak bol bol fotoğraf çekmek için bulunmaz bir yerdir. Asırlık çam ağaçları arasından akan Bolkar Dağı kar sularının uğultulu sesine, keçi çobanların ve ekşi kuzu kulağı toplayan kınalı elli ve kırmızı güllü fistanlı kızların söylediği sevda türküleri eşlik etmektedir… Eğer rehberiniz Horoz Köylü Özcan Demir ise, yabanıl yaşamdan korkmadan, güvenle kamp kurabilirsiniz… Köylülerin ikramını kabul etmez iseniz, çok üzülürler ve saygısızlık olarak alınırlar, bilesiniz…
Çatal Kale:
MÖ: 333’de, Çatal Kale’de bulunan gözlemcisi tarafından, Kapadokya’dan sonra Çukurova’ya inmeden ve Tarsus’a geçmeden önce, Gülek Boğazı’nda kurulan tuzak haberine alan Makedonya Kralı Büyük İskender ve ordusu; Beyağıl Köyü’nün 1 km altındaki yol üzerinde bulunan “Bedirge” denen kervanların mola yerinde, 17 gün konakladığı bilinmektedir. Büyük İskender, “Tarihi Kral Yolu” üzerinde bulunan Bedirge’de şunları söylemiştir: “Bu kutsal toprakların tanrıları beni ve askerlerimi, tüm kötülüklerden ve düşmanlardan korumuştur…”
Kaynak: (Önce Dans Vardı-Filozof ve Keçisi, Hüseyin Yavuz, Derlem Yayınları, Aralık 2015).
Ulukışla’nın 5 kilometre yakınında bulunan, Beyağıl Köyü gün doğumundaki Çatal Kaya’nın ortasında bulunan tarihi (Doğu Roma Dönemi) başlarında yapıldığı bilinen “gözetleme ve haberleşme kulesi” kalıntılarını ve eşsiz gün doğumu ve batımı manzarasını izlemek için, mutlaka gidiniz. Çatal Kale’nin 1 kilometre kuzeyinde bulunan asırlık ömürlü Tarihi Ardıç Ağacını da ziyaret ediniz. Çünkü bu ağaç, dağın en yüksek noktasında-zirvesinde bir kayanın içinden çıkmakta oluk, çobanların ve çevre köylülerin dilek tutup rengarenk bez bağladığı, Asya kökenli Anadolu insanları için, kutsal bir Şaman Ağacı özelliği taşımaktadır…
Porsuk Hitit Höyüğü:
Ulukışla-Adana D100 yolu üzerinden giderken, sağda Darboğaz Köyü yön işaretinden dönünüz. Porsuk-Alan Bahçe Köyü’ne varmadan Beyaz Alçı Ocağının karşısında, yolun sol kıyısında bulunan Hitit-Tyana Höyük kazı alanını da izin alarak ziyaret ediniz. 3 bin 500 yıllık bu antik kalıntı, bölgenin tarihi, kültürel me Anadolu medeniyeti hakkında bilgi edinmenize katkı sağlayacaktır… Bu ziyaretinizde, Porsuk Alan Bahçe Muhtarlığı önündeki, mesire alanında mola verebilir ve köy kadınlarının hazırladığı gözleme, doğal organik kahvaltı ve yağlı yayık ayranı ikramlarını tadabilirsiniz… Öte yandan, kiraz ve elma hasatı zamanı giderseniz; Dorboğaz Köyü Kiraz Festivali şenliklerini de kaçırmayınız…
Ulukışla Alpagut Başları:
Ulukışla’dan Ereğli-Aksaray yönünde giderken, 10 kilometre sonra sağda bulunan, Alpağut Bağlarını da görmenizi öneririm. Özellikle Eylül-Ekim zamanı bağ bozumu hasatı sırasında yağılan geleneksel şenliklere tanıklık ediniz… Her ne kadar, üzüm bağlarının karşısında bulunan siyanürlü altın çökertme tesislerinin zehir kusak rüzgarı gelsede, görülmeye değer bir etkinlik…
Kımız Zamanı:
Orta Asya’da Çin’in Uygur-Sincan Bölgesi’ndeki Altay Dağları yamaçlarında bulunan yaşam alanlarından, zorun göçe tabi tutulan Kazak Türklerinin, 1953’de gelerek 1955’de burayı yurt edindikleri; Altay Köyü’nü mutlaka görmelisiniz. Altay Köyü’nün güney yönünde Toros Dağları ve batı yönünde ise, başı dumanlı Hasan Dağı bulunmaktadır. Köy burada kurulurken, köyün akil ve ak sakal bilge büyükleri; bu iki dağı, geldikleri yerdeki Altay Dağı ve Tanrı Dağları’na benzettikleri için, buraya köyün kurulmasına karar vermişlerdir… Kooperatifçilik, lonca sistemi, ahilik ve birlikte kolektif yaşama kültürlerini burada da yaşatan Altay Köyü halkı, çevrede örnek yaşamlarıyla dikkat çekmekteler… Buhara pilavı eşliğinde tuzlu çay, at eti yenen, kımız içilen ve dericilikle geçinen köy halkı, geleneksel festivaller düzenlemektedir.
Lulu Kalesi:
Basmakçı - Gedeli Köyü yakınlarında bulunan Lulu Kalesi, Doğu Roma Döneminde gözetleme ve haberleşme kulesi olarak yapılmıştır. Ulaşım biraz zordur. Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın Tarsus'ta yaşarken sık sık banyo yapmaya Çiftehan kaplıcalarına geldiği rivayet edilmektedir. Bizans İmparatorları Ulukışla ve Çiftehan arasında askeri üsler kurmuşlardır. Orta Çağ boyunca Lulu diye anılan kalede (Gedeli Köyü), kent ve mağara tabyaları mevcuttur.
Kayadibi Lokantası:
Ulukışla-Adana yolu üzerinde, 13 kilometre sonra sağda, Hasangazi Köyü’ne varmadan Tekneçukur Köyü yoluna sapınız. Demiryolunu geçtikten sonra sağdadır. Yorucu bir gezi sonrası, konaklayıp açlığınızı yatıştırmak; dingin şifalı kuş ve su sesi ile içsel bir yolculuk yapmak için, mutlaka ama mutlaka “Kayadibi”ni seçin… Çevresinde bulunan çokça doğal kaya dibindeki mağaralarda oturma teras alanlarında kilim ve halı yastıklı yer sofrası emrinizdedir. Organik ve köy yiyecekleri bir yana, doğal bitki buharı ile güveçte pişirilen alabalık yemenin ve Yörük yayık ayranı ya da rakı içmenin tam zamanı… Kendin çal-kendin söyle türünden, doğaçlama şiir ve müzik akşamlarının keyfine diyecek yok… Konuksever ve dost bir işletme ilişkisi ve anlayışı ile size sunulan her şey, yeniden bu mekana gelmeniz için, güvenli bir gerekçedir…
Yazılı Kaya:
İlk Maden Ruhtası kazılı kaya kabartması da son zamanda terli ve yabancı turistlerin dikkatini çekmektedir. Gümüş Köyü ile Maden Köyü arasında bulunan dağın yamacında, bir kaya üzerinde kabartma yazılı olarak bulunan ve “Dünyanın en eski Maden Arama Ruhsatı” olduğu iddia edilen, bu tarihi eserin zamanımızdan 5 bin yıl önce yazıldığı bilinmektedir.
Ak Köprü:
İlçemize bağlı Horoz Köyü’nün Şekerpınarı mevkiinde olan bu köprü “Şekerpınarı Köprüsü” olarak da bilinir. Orta Çağda yapıldığı düşünülen bu köprü, ne zaman yapıldığı ile ilgili net bir tarih yoktur. Sarı kesme taşlarla inşa edilen bu köprü, asırlarca zamana meydan okumuştur. Köprünün Uzunluğu 83 metre ve genişliği 5.70 metre olan köprünün kemer açıklığı da 10.35 metredir. Şekerpınarı’ndan çıkan bu bereketli beyaz suyun, Karagöl’deki bir yeraltı kanalından (Bolkar Dağları’nın kar sularından ve derinliklerinden) buraya geldiği rivayet edilmektedir. Bir başka rivayete göre ise; Karagöl’ün bu şifalı soğuk suyu, Akdeniz’in derinliklerindeki bir kanaldan geçerek, Kuzey Kıbrıs’ta Beşparmak Dağları’ndaki br karız su kanalından çıktığı söylenmektedir. Karagöl’e bakır tasını düşüren bir Yörük kızın, gelin olarak gittiği Kuzey Kıbrıs’daki Beşparmak Dağı gözesinden su içerken, Karagöl’de suya düşürdüğü o bakır tası bulduğu da bir başka hoş rivayet olarak, Kıbrıs’ta anlatılmaktadır…
Karagöl ve Çinili Göl:
İlçemizde bulunan Bolkar dağında bulunan en önemli buzul gölüdür. 2600 metre yükseklikte bulunur. 25.000 metre karelik yüzölçümü ve 100 metreyi bulan derinliği ile ilçemize renk katmaktadır. Karagöl’e Darboğaz, Porsuk, Gümüş ve Maden Köyü’nden gidebilirsiniz. Meydan Yaylası’na dek düzgün yol bulunmaktadır. Meydan Yaylası’ndan sonra, 1 saate yakın zamanda, çakıl taşlı ve rampa patika yoldan yürüyerek, Karagöl’e gidebilirsiniz. Halk arasında bu göller, “Dipsiz” olarak da bilinir. Yaz mevsiminde Meydan Yaylası ve Karagöl çevresinde bulunan soğuk su gözeleri, endemik flora ve fauna çeşitliliği ile, Kamp sporuna olanak sağlamaktadır. Gölün suyu içmeye elverişlidir. Ayrıca gölde bulunan ve sadece dünya üzerinde burada görülen endemik Sessiz Toros Kurbağası’nın (Rana Holtzi) yaşam alanıdır. Göl çevresindeki çayırlık yeşil alanda ve göl içinde yaşayan kurbağalara zarar verecek her şeyden uzak durunuz. Her ne kadar zamanın birinde, geri zekalı adamın biri tarafından köle atılan sazan balığı, kurbağalara çok zarar verse de; siz çevre ve ekolojik duyarlılık ve hassasiyet göstermelisiniz… Mümkünse, göl kıyısından en az 50 metre uzağa kamp kurunuz. Kıyıdaki yeşil çimenlerin arasında yaşayan kurbağa lavralarının ve yavrularının olduğunu unutmayınız… Kara iklimim en sert yaşandığı bu bölgede, gece-gündüz ısı farkının 20 derece olabileciğini düşünerek; gece üşümemek için; çadır, uyku tulumu, giysi ve yiyeceklerinizi bu koşullara uygun getiriniz… Yabanıl Yılkı atların nal sesine ve vahşi yaşamın çığlığında yapılan; “Bolkar Dağı Şiir İkindileri ve Müzik dinletilerine” eşlik ediniz… Kaçamak zamanlarınızda felekten bir gün çalınız, yaşamı delice ve çılgınca mühürleyiniz… Yalandan, dolandan ve tüm insan özlü kirliliklerden arınmak ve Şifacı Şamanların alevinde, sonsuz ve zamansız bir yolculuğa çıkınız, yeniden… Gök Tanrı sizi çağırıyor…
Öküz Mehmet Paşa Külliyesi:
İlçemizde bulunan bu külliye cami, çarşı, hamam ve handan meydana gelmiştir. 1. Ahmet ve Genç Osman zamanında sadrazamlık yapan Öküz Mehmet Paşa tarafından Ulukışla’da (1610-1622), Tarihi Kral Yolu üzerinde inşa edilmiştir. İlçemizin hem güvenliği hem de ticaretini korumak amacı ile yapıldığı söylenilir. Külliye (1610-1622) yılları arasında inşa edilmiştir. Bu külliye hakkında Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde şöyle diyor. “Karaman Ereğli’sinden yine kıble tarafına giderek, 9 saatte Ulukışlak Kasabası’na menzil aldık. Bu kasaba Karaman Eyaleti’nin Niğde Sancağı’nda, Koca Mehmet Vakfı’dır. En meşhur camii Koca Mehmet Paşa Camii’dir. Kubbeli ve minareli, avlusu mermer döşeli şirin bir camidir. Yanında bir zaviyesi, latif bir hamamı, büyücek bir hanı vardır. Güya bu han bu şehrin kalesidir. 170 Ocaktır. Başka bir harem odalığı, develiği, 300 tavla at alır ahırı, avlusu, ortasında büyük bir havuz, bir kileri ve yemek yedirilen bir imareti var. Her akşam ocak başına birer bakır sini ile beşer tas buğday çorbası beşer ekmek, birer yağ kandili ve her at başına birer torba yem verilir. Nimeti bol, vakfı sağlam bir hayrattır. 300 kadar dükkanları vardır. Bu binaların hepsi kagir ve baştan başa kurşunla örtülü olup, Mehmet Paşa Vakfı’dır…”
Külliye daha sonra savaş yılları nedeni ile ticaret hacmini kaybetmiştir. Han birçok amaç için kullanılmıştır. Hapishane, tahıl ambar ve atölye gibi kurumlara hizmet etmiştir. 2005 yıllında ise, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafında restore edilmiştir. Yolunuz düşerse mutlaka gelip görmelisiniz. Onarılan yeni haliyle, Tarihi Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı’nda yapılan “Ulukışla Han Duvarları Şiir Akşamları” etkinliği sizi bekliyor…
Bir benzeri de Kuşadası’nda bulunan ve yazımızda adı geçen Öküz Mehmet Paşa Hanı, Ulukışla’ya yolu düşen pek çok gezgine ve sanat adamına ev sahipliği yapmıştır. “Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı”; Faruk Nafiz’den Nazım Hikmet’e, Hazım Tepeyran’dan Ahmet Oktay’a, Albert Gabriel’den Ahmet Akif Tütenk’e ve Ali Ercan’dan Dursun Özden’e dek, pek çok şair ve yazara esin kaynağı olmuştur. 1923 yılı Mart ayında, Edebiyat öğretmeni ve Şair Faruk Nafiz Çamlıbel de, bu handa konaklamış ve ünlü “HAN DUVARLARI” ve “ÇOBAN ÇEŞMESİ” Şiirini, burada yazmaya başladığı bilinmektedir…
Kaynak: Han Duvarları Belgeseli. Yoleri Yapım-Prodüksiyon, Yönetmen: Dursun Özden.
Çiftehan Kaplıcaları:
Doğal şifalı sıcak su ve termal turizm özelliklerine sahip olan Çiftehan Kaplıcaları, Ulukışla-Pozantı arasındaki Toros Dağlarına bakan Çakıt Irmağı kuzey yamasında bulunan bir vadide yer almaktadır. Tarihi Çiftehan Tren Garı ve Ulukışla-Adana D100 Karayolu üzerinde bulunmaktadır. Halka açık bu tesislere günü birlik ve uzun sağlık kurları kapsamında da gelmek ve konaklamak mümkündür. Her bütçeye uygun tesisler bulunmaktadır.
Niğde’ye 75 km. uzaklıkta, Ulukışla—Adana yolu üzerinde bulunan Çiftehan Kaplıcası çeşitli kaynaklardan toplanan sulardan meydana gelmiştir. Çiftehan termal alanındaki termal kaynak Çiftehan fayına dik olarak kuzey, kuzeybatı yönlü faydan çıkmaktadır. Önceki yıllarda 3 adet termal su kaynağı bulunan kaplıcanın günümüzde doğal boşalım 2 noktadan oluşmakta ve ancak sondaj kuyusunda üretim olmadığı zamanlarda akis görülmektedir. Toplam debi 3 lt/sn civarındadır.
1969 yılında İstanbul Tıp Fakültesinin incelemelerinde termal kaynak sularının sıcaklarının 52 derece olarak ölçülmüştür.
Kaplıcanın Etkili Olduğu Hastalıklar
Romatizma ağrılar, eklem kireçlenmesi, cilt hastalıklarında geçerlidir. Bel fıtıkları ve buna bağlı siyatik ağrılar, ağrılı kadın hastalıkları, kadınların enfeksiyon şekline bağlı olarak süre gelen akıntılar, spast ağrılar, karın içinde spazmla doğan ve lejyona bağlı olmayan sendromlar, böbrek taşlarının düşmesinde üreten üzerinde etkisi vardır.
Tedavi Süresi
Kaplıca tedavisinin önemli konularından biri de, kaplıcada kaç gün kalınacağıdır. Bu süre 21 gün olmakla birlikte, halkımız genellikle kaplıca tedavisini 15 gün olarak uygulanmaktadır.Genellikle üç haftalık ve 21 banyoluk kürlerin tedavi edici etkisi olduğu, uzmanların ortak görüsüdür. Kaplıca tedavisinin çok uzun süre devam etmesi de sakıncalıdır.
Kaplıcada ilk banyonun, on dakikalık bir süreyi kapsaması genellikle kabul edilmiştir. Ikinci günden itibaren bu süre arttırılır ve yarım saate kadar uzatılır görüsü ağırlıktadır.
Dikkat Edilecek Hususlar
Tedavi süresince vücudunuzu üşütmemeli, yün elbise, kalın çorap ve kapalı ayakkabı giymelisiniz. Banyolar, kesinlikle sabahları aç karnına ya da hafif bir kahvaltıdan bir saat sonra veya aksamları yemekten iki saat önce alınmalıdır. Banyodan sonra biraz dinlenme ve istirahat gerekir. Yatakta terleme süresi geçmeli, terli çamaşırlar değiştirildikten sonra kısa bir yürüyüş yapmalıdır. Banyolara tok karnına girmek sakıncalıdır. Dört-beş banyodan sonra özellikle içme için tedavide kasınmaya benzer durumlar ortaya çıkabilir. Bunlar önemsizdir. Bir süre sonra kaybolur. Günde en çok iki banyo tercih edilmelidir. Ağır hamur tatlılardan uzak durmalı, yağsız ızgara ve haşlamalar yenilmelidir. Özellikle taze ekmekten kaçınmalıdır. Bol sebze yemekleri ve meyve yemenin faydaları bilinmektedir. Sıvı ihtiyacını maden sularından veya normal içme suyundan karşılamakta fayda vardır. Şişelerde satılan meyve sularından ve esanslı gazozlardan kaçınmalıdır. Yöntem; daha önce şifa bulan bir yakınımızın önerisi ya da belli bir rahatsızlığa iyi geldiği yaygınlaşmış bir kaplıcanın seçimi seklinde olmaktadır. Gerçekte bilim dünyasının vardığı genel kani, her kaplıcanın faydalı olduğu, gerçek kıyaslamanın ise ancak kimyasal ve fiziksel özelliklerinin bilinmesiyle yapılabileceğidir.
Bu açıdan bakınca, kaplıca seçiminde etken alınası gereken temel faktörlerin sahip olduğunuz maddi imkanlar, kaplıcanın yasadığınız yere uzaklığı, şifalı suyun niteliği, isi derecesi, iklim durumu ve yöredeki sosyal tesisler olduğunu kabul edebiliriz.
Uyarı
Kaplıcaya gitmeye karar vermeden önce doktorunuza danışınız ve tavsiyeleri doğrultusunda hareket ediniz. Başarılı bir kaplıca tedavisi için kaplıca tedavisi sakıncalı bulunanlar.
Hamile ve loğusa kadınlar, regl dönemindeki kadınlar, ameliyat geçirmiş ve henüz yarası kapanmamış olanlar, ateşli hastalıklara tutulanlar, kanamalı hastalıkları olanlar, kanserliler, akciğer tüberkülozuna tutulmuş, sirozlular, idrar zorluğu olanlar, yüksek ve değişken tansiyonu olanlar, saralılar, zararlı akil hastalan, astım hastaları. Kaplıcada ilk banyonun, on dakikalık bir süreyi kapsaması genellikle kabul edilmiştir. İkinci günden itibaren bu süre arttırılır ve yarım saate kadar uzatılır görüsü ağırlıktadır. Bu krizin tedavi ile bir ilişkisi olmadığı, bazı insanların kaplıcaya karşı gösterdiği bir tepki olduğunda fikir birliğine bu rahatsızlıklar, kendiliğinden kaybolur. Kaplıcada Suyun Sıcaklığı: 53 derecedir. Hastada, “Kaplıca Sonu Yorgunluğu” olarak bilinen bir durum söz konusudur. Hasta, kaplıca kürünü bitirip evine döndüğünde hafif bazı rahatsızlıklar duyabilir. Genellikle evde kısa süreli bir dinlenme ile geçer. Her durumda doktorunuza danışmanızda fayda vardır.
Tedavi Mevsimi
Genel olarak ifade etmek gerekirse, kaplıca tedavisinin mevsimi yoktur. Daha doğrusu, kişi, kendine uygun bir zaman seçmekle birlikte en uygun mevsim ve zaman İlkbahar ve Sonbahar’dır. Romatizmalılar, nevraljiler ve seker hastaları için yaz ayları, mide, bağırsak, karaciğer ve sinirle ilgili hastalıklar için de ilkbahar ve sonbahar ayları daha uygun mevsimdir. Bir yılda iki kez kaplıca tedavisinde, mayıs ve eylül ayları seçilebilir. Kaplıca bir hamam değildir. Şifa gücüne sahip yeraltı su kaynağı ve birer sağlık yurdudur. Bu nedenle, o kaynaktan fışkıran suların nasıl ve nerelerde kullanıldığını oralara gidenlerin biraz olsun bilip öğrenmelerinde her zaman yarar vardır.
Uzmanların Tavsiyeleri
Başarılı Bir Kaplıca Tedavisi İçin
1. Kaplıcaya girmeden önce doktorla görüşülmeli ve onun önerilerine uyulmalı, tok karnına kaplıcaya girilmemelidir.
2. Kaplıca suyunun şifa verici radyoaktif ve kimyasal özeliklerinin bozulmaması için sabun, şampuan, krem, kese vb. kullanılmamalıdır.
3. Sudaki şifa verici özelliklerin vücut tarafından kabul edilebilmesi için, kaplıca suyunda hareketsiz kalmak çok önemlidir.
4. 37 dereceden yukarı sıcak suya girilmemeli ve ilk günler daha kısa olmak üzere kaplıcada 15 dakikadan fazla kalınmamalıdır.
5. Günde bir kereden fazla kaplıcaya girilmemeli, tedavi süresinde vücut asla üşütülmemelidir.
6. Banyodan sonra biraz istirahat şarttır. Yatakta istirahat yapılmalı ve terleme müddeti geçmeli, çamaşır değiştirip, gezinti yapılmalıdır.
7. Diyet tedavisi yapması gereken hastalar diyetlerine devam etmeli, diyet tedavisine ihtiyacı olmayanlar da kür müddetince sirkeli, bibersi yiyeceklerden kaçınmamalı, çay ve kahveyi az içmelidir.
Son Notum: Bir hafta süreli Ulukışla gezimin son durağı Çiftehan Kaplıcaları olup, termal turizmin şifa kaynağı olanakları ile yollardayım, yeniden… BOLKAR ÇIĞLIĞI’nın yankılandığı Kuvayı Milliye Direnişlerine ve tarihi pek çok başka olaya ve de Mübadele Acısı’na tanıklık eden, Çiftehan Tren Garı’nda trene bindim. Adana Havalimanı’na gitmek üzere, Konya’dan gelen Toros Ekspresi treni ile 38 Toros Dağı tünellerini geçerek; Pozantı sonrası, Karaisalı’daki Tarihi Varda Köprüsü’nü geçip; Çukurova’nın sarı sıcağına ve portakal kokulu, bereketli topraklara süzülürken, bir telaşla gezi notlarımı yazmaya başladım… Fotoğraf meraklısı ve hayatı belgeleyen çılgın, sırt çantalı gezginlerin; Ulukışla alternatif turizm gezi rotasında, merakla keşfedeceğiniz yeni ve farklı yerlerle, yeni konuklarını bekliyor, yeniden…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.