Turizm Hukuku’yla ilgili yazılara kısa bir ara verip, 9 günlük Kurban bayramı tatilinde yapmış olduğum Balkanlar Turu’ndan gezi notlarımı paylaşacağım sizlerle.. Daha önce seyahat acentalarından aldığımız turlar yerine bu kez daha özgürce gezebilmek için Tiran gidiş-dönüş uçak biletlerimizi aldık ve 7 günlük bir programla Balkanlar’ı gezdik.
Başlangıç noktamız Tiran:
Tatile çıkmadan önce bir araç kiralama şirketiyle anlaşmıştık, uçağımız Tiran’a indikten sonra aracımızı aldık ve Ohrid Gölü’ne doğru yola koyulduk. Tiran’dan Elbasan’a kadar duble yollar ve tüneller neredeyse tamamlanmış ama Elbasan’dan sınıra kadar yollar gidiş-geliş ve dar. Makedonya sınırını geçtikten sonra Ohrid Gölü bizi karşıladı ve Struga’da göle karşı “poşet” çaylarımızı içtik. Sonrasında kısa bir yolculuğun ardından akşam saatlerinde Ohrid’e varıp kalacağımız yere yerleştik. Ohrid hem çok ucuz hemde çok güzel bir yer. Panoramik göl manzaralı bir yerde kişi başı 10-15 Euro’ya kalabiliyorsunuz. Yiyecek içecek de aynı şekilde ucuz ve güzel. Ohrid’de bir gün geçirdikten sonra 35 Km mesafedeki St. Neum Manastırı’na gidiyoruz, mutlaka görülmesi gereken eşsiz doğal güzelliği olan bir bölge.Sonrasında Resen üzerinden Atatürk’ün eğitim aldığı Askeri İdadi’nin olduğu Manastır şehrine uğrayıp, Ata’mızın okulunu ziyaret ediyoruz. Yola koyuluyoruz Gostivar ve Tetovo üzerinden Üsküp rotamız. Gostivar’a kadar yollar gerçekten dar, virajlı ve dağlık. Sonrasında otoban başlıyor, hem girerken hemde çıkarken para ödüyorsunuz. Gostivar şehrine araçla girip çıktık doğrusu pek bir şey yoktu; sonrasında Tetovo’ya gidip Alaca Camii’yi gördük. Camii’nin işlemeleri ve gösterişi göz kamaştırıcıydı. Ardından yola devam edip Üsküp’e vardık.
Geniş caddeleri ve yeni yeni yapılmaya başlayan gösterişli binaları ve anıtları ile Üsküp henüz burayı görmemiş gezginlere adeta bende buradayım diyor. Burada konaklayıp, bayram sabahına Üsküp’te uyandık. Böreklerimizi yedikten sonra kısa bir şehir turu yapıp Sırbıstan’a doğru yola çıktık.
Sırp sınır kapısında her türlü zorluğu çıkarttılar ve yaklaşık bir saat bekledikten sonra sınırı geçebildik. Sırbıstan’da yollar diğer Balkan ülkelerine göre daha iyi durumda; yol üzerinde bulunan Niş şehrine uğradık ve Osmanlı’nın Sırplara bıraktığı ibretlik Skull Tower’ı gördük. Skull Tower, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan Sırplar’ın kesilen kafalarıyla yapılmış bir kule, araştırmanızı öneririm.
Belgrad’a vardığımızda hava kararmak üzereydi; akşam şehir turumuzda fark ettik ki Belgrad her açıdan diğer Balkan şehirlerinin çok ilerisinde ve belkide 7 günlük turun tek büyük şehiri. Belgrad’dan sonra Saraybosna’ya gitmek üzere yola koyulduk, sınır geçişinde hem Sırp hem de Bosna polisi pasaportlarımıza kaşe vurmamıştı ama Konsolosluğu aradık ve sorun olmayacağını öğrendik. Sınırdan ayrılmadan dikkat etmekte fayda var. Sınırdan sonra dağlık yolları aşıp Saraybosna’ya vardığımızda savaştan kalan kurşun izleriyle bezeli bir şehirle karşılaştık. Tarihi meydanı, çarşısı, hanları ile tam Anadolu şehri havasında. Bana sorarsanız bizlere anlatıldığı kadar Türklere sıcak değillerdi, en azından esnafları..
Saraybosna’dan sadece iki saat uzaklıktaki Mostar harika bir şehir.. Fotoğraflarıyla bildiğimiz o manzarayı mutlaka görmelisiniz, Osmanlı mimarisine sahip evlerin arasında yürüyüp hediyelik alışverişlerinizi buradan yapabilirsiniz.Bosna’dan sonraki durağımız Karadağ’ın sahil bölgesi oldu. İlk gecemizi Kotor’da geçirdik, gündüz Kotor’un tarihi kent merkezini dolaşıp kalesini çıktık. Kale çok yüksek ve merdivenle çıkmaktan başka seçenek yok. En üste kadar çıkmaya pek de gerek yok doğrusu. Sahildeki ikinci günümüze başlamadan 1 saat mesafedeki Başkent Podgorica’ya gittik, giderken İşkodra Gölü’nün kenarına mutlaka uğrayın el değmemiş doğal güzellikler sizi bekliyor olacak.
Podgorica küçük bir şehir, görülecek birkaç eser dışında vakit kaybetmeye gerek yok. Kısa bir şehir turunun ardından bu kez Budva’ya gidiyoruz. Gece hayatı çok hareketli, Kotor’a göre daha büyük bir tatil bölgesi. Ama denize girilecek sezonda gitmekte fayda var.Ertesi sabah dönüşümüzü yapacağımız Tiran’a doğru yola çıkıyoruz. Budva’dan henüz çıkmışken St.Stefan denilen adayı görüp kısa bir fotoğraf molası verdik. Ardından Bar şehrine girip kısa bir tur attık ve Arnavutluk sınırına geldik. Bundan sonra Tiran’a kadar yollar çok kötü ve kalabalık.
Tiran’da gece hayatı belkide en yoğun olan yerlerden biri.. Lüks kafeler, restoranlar ve gece kulüpleri yerli yabancı misafirlerini bekliyorlar. Şehirde görülecek ne var derseniz birkaç tarihi eser var ve neredeyse hepsi bir arada. Gelir adaletsizliğinin üst düzeyde olduğu bir şehir. Bir tarafta çok lüks arabalar, bir tarafta asfaltı bile olmayan çöplüğe dönmüş gecekondu mahalleler.Toparlamak gerekirse vizesiz olarak road trip tadında 7 günde 5 ülke dolaştık, 2500km’ye yakın yol yaptık. Hem Osmanlı’nın Balkanlar’da bıraktığı olumlu/olumsuz izleri gördük hemde yepyeni yerleri keşfetmiş olduk. Bu bölgeyi henüz görmemiş gezginlere mutlaka tavsiye ediyorum.
İyi seyahatler
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.