GÜNEŞİN EN GÜZEL DOĞDUĞU YER: NEMRUT
Her insan yaşamı boyunca mutlaka ama mutlaka bir kez olsun Nemrut’ta güneşin doğuşuna ve batışına tanıklık etmeli. Tarihi, kültürel, doğal, sosyolojik ve diğer zenginlikleriyle Adıyaman’ı da dünya gözüyle görmeli.
Coğrafya öğretmeni İbrahim Dülger’in“Gelin de Güneydoğu Anadolu’yu gezelim” davetiyle tat aldığımız bir Güneydoğu turu yaptık. Urfa’da yaşayan Hoca, bir rehber kadar bu bölgelerin tarihine hakim. Biz gazeteciler; ben, Füsun Güvenç, Ceddihan Özdemir ve eşi Huriye Özdemir’le İstanbul’dan Urfa’ya uçtuk. Gezimiz, aynı zamanda bir nezaket sembolü olan İbrahim Hoca’nın Urfa Havaalanı’nda bizi karşılamasıyla başladı. Önümüzde 5 günümüz vardı ve kendimizi tereddütsüz olarak, gezinin planlayıcısı İbrahim hocaya teslim ettik.
4 Mayıs 2014 tarihinde Urfa’dan başlayıp, Gaziantep, Mardin ve Adıyaman’da devam eden, 9 Mayıs günü ise Urfa’dan İstanbul’a geri dönüşü içeren bu muhteşem gezinin aslında her anını sizlerle paylaşmayı çok isterdim. Çünkü buralardaki kültürel, doğal ve sosyolojik zenginlikleri anlatmak için belki çok klasik olacak ama kelimeler yetmiyor. Görmek, duymak, hissetmek, koklamak, tatmak kısacası yaşamak gerekiyor. Ama derginin yöneticisi olan arkadaşım Arif Esen, kimi şehirlerin daha once yazıldığını, kimi şehirlerin de başkalarınca yazılacağını söyleyince, gezinin tümüyle ilgili toplu bir yazı yazmak yerine sizlere gezebildiğim, görebildiğim kadarıyla Adıyaman ve çevresindeki muhteşem zenginlikleri aktarmaya çalışacağım.
Adıyaman programımız 8 Mayıs sabahı saat 05.00’te Urfa’dan başladı. Huriye Özdemir rahatsızlandığı için yola gözümüz biraz da arkada kalarak ekipten bir kişi eksik çıktık. Sabah karanlığında başlayan yolculuğumuzun ilk durağı; Türkiye ve Avrupa’nın en büyüğü, dünyanın da sayılı barajları arasında yerini almış olan Atatürk Barajı.
ADIYAMAN’A DENİZ GELMİŞ…
Doğduğu ve hüküm sürdüğü topraklara hayat veren, bereketin simgesi Fırat Nehri’nin üzerinde yapılan bu baraj, bölgeye olduğu gibi Adıyaman’a da can katıyor. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında yapılan bu baraj ile yıllarca kurak olan bölge toprakları canlanmış. Tabii burada baraj gölü nedeniyle çok geniş verimli tarım topraklarının sular altında kaldığından şikayet edenler de var. Atatürk Barajı’nın oluşturduğu dev gölete, yöre halkı ‘Deniz’ diyor. Gölet, Adıyaman turizmine çeşitlilik sağlamış. Su sporları bu çeşitliliğin başlıcalarından biri olmuş ve hızla gelişiyor.
Atatürk Barajı’nın ve çevresinin gayet iyi izlenebildiği, rahatça fotoğraf çekilebilen bir de seyir terası yapmışlar. İyi, güzel yapmışlar da, çevrenin bakımsızlığı ve köhne görünümü açıkçası insanın keyfini kaçırıyor. Ey yetkililer, buranın son ziyaretçilerinden bir grup olarak bu olumsuzluğa dikkatinizi çekmiş olalım. Baraj ve çevresi etkileyici bir görünüme sahip. Karşısına geçip gurur duymamak elde değil. Tabii bu resmin bir yüzü.. Seyir terasının önünde bir anıt var... Anıt, baraj inşaatı sırasında yaşamlarını yitiren işçilerin anısına yapılmış. Birçok ismin yer aldığı bu anıtın ortasında “Biz İş Kazalarında Öldük. Ölmeseydik Ne İyiydi” yazıyor. Yazı beni çok rahatsız etti, çok da samimiyetsiz buldum.
ADIYAMAN’DA EN AZ BİR GÜN KONAKLAMALI…
İstikametimizi Adıyaman merkeze çevirdik, ancak şehirde duramayacağız. Bunun önemli bir kayıp olduğunun hepimiz farkındayız ama, Nemrut, Eski Kahta, Cendere Köprüsü ve Karakuş Tümülüsü görmek için sabırsızlanıyoruz. Siz sakın bizim gibi yapmayın, Adıyaman ve çevresine konaklamalı olarak en az bir gün ayırın. Çünkü Adıyaman mutlaka görülmesi gereken, birçok farklı kültüre evsahipliği yapmış bir kültür ve turizm kenti. Biz zamanı denkleyemedik, üzgünüz.
Adıyaman, coğrafi özellikleri nedeniyle tarihinin her döneminde insanların yaşamayı tercih ettikleri bir yerleşim bölgesi olmuş. Bugün nüfusu yaklaşık 600 bin olan Adıyaman, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri arasında köprü konumunda. Adıyaman’a karayolu, havayolu ile kolayca ulaşmak mümkün. Yaklaşık olarak Ankara’dan 756 kilometre, İstanbul’dan 1209 kilometre. Başlıca gelir kaynağı tarım ve hayvancılık olan Adıyaman’ın tarıma elverişli topraklarında neredeyse yetişmeyen ürün yok gibi. Neler olduğunu saymayacağım. Adıyaman’da bağ ve bahçe bol. Örneğin bölgede 25 çeşit üzüm yetişiyormuş. En tanınmış olanı, Besni’de yetişen “Peygamber Üzümü”. Ağustos sonu Eylül başı gibi olgunlaşan bu üzümün, sarılık, kalp, akciğer ve kan hastalıklarına, halsizlik ve vücut güçsüzlüğüne, unutkanlığa ve bağırsak rahatsızlığına iyi geldiği söyleniyor.
2 MİLYAR TON MERMER REZERVİ
İl genelindeki sanayi işletmelerinde sektörel olarak ilk sırayı tekstil ve gıda ürünleri imalatı alıyor. Öte yandan, özel sektör üretimleri ile birlikte Türkiye’nin ham petrolünün yaklaşık yüzde 30’u da Adıyaman bölgesinde üretiliyor. Gezimiz ve yazımız aslında turistik ama, edindiğim bu bilgiyi de mutlaka sizlerle paylaşmalıyım. Deniliyor ki Adıyaman’ın saklı hazinesi mermer… Adıyaman Türkiye’nin mermer rezervlerinin yüzde 15'ine sahipmiş. Bu da 2 milyar ton mermer anlamına geliyor. Aralık 2013’te düzelenen “Adıyaman Mermer Endüstrisi” konulu toplantıda Adıyaman Valisi Mahmut Demirtaş bu rezervin işlenebilir kısmının değerinin yaklaşık 560 milyar doları olduğu ifade etmiş. Büyük para…
Adıyaman’ı geride bırakıyoruz. İbrahim Hoca, Adıyaman’dan sonraki güzergahımızı Kahta, Narince, Nemrut Dağı Milli Parkı Girişi, daha sonra da Nemrut Dağı Tümülüsü olarak belirledi.
Adıyaman ile Kahta arasındaki yaklaşık 35 kilometreyi yarım saatte aştık. Arkasından ver elini Narince. Burası mola yerimiz olacak, epeyce acıktık. İbrahim Hoca’nın zarif eşi Meral Hanım bize öyle güzel bir kahvaltı sepeti hazırlamış ki, içinde yok yok. Eşi gibi öğretmen olan Meral Hanım’ın yoğun ders programı, gezilerde bizimle birlikte olmasını engelledi, ancak akşamları hasret giderebildik. Narince’de kahvaltı için ekmek aldığımız fırının sahibi, “buyurun kahvaltınızı burada yapabilirsiniz” diye bize masa çıkarınca, işimiz çok kolaylaştı. Hele ikram ettikleri iyi demlenmiş kaçak çaylar keyfimizi ikiye katladı. Bu bölgedeki insanların konukseverliği bambaşka.. Hiçbir zaman unutmayacağım.
2 BİN YILDIR GÜNEŞİN DOĞUŞUNU İZLEYEN HEYKELLER
Narince’den hareketle yapılan rahat bir yolculuk sonrası, önce Nemrut Dağı Milli Parkı Karadut Kapısı’na ulaştık. Daha sonra da Nemrut Dağı’nın tepesinde yer alan tümülüse yaklaşık 450 metre uzaklıktaki tesise ulaştık. Nemrut Dağı Ören Yeri, Adıyaman’a 87 kilometre, Kahta ilçesine 43 kilometre uzaklıkta. Yolculuğumuz buraya kadar rahattı ama sonrasında hava koşulları oldukça zorlamaya başladı. Yağmur yağıyor ve üşüyoruz. İmdadımıza arabasının arkasından battaniye ve kilimler çıkaran İbrahim Hoca yetişti. Nemrut Dağı’na turların genel olarak Mayıs ayında başladığı, Kasım ortasına kadar devam ettiği söyleniyor. Mart’ta da gelebilirsiniz ama, kar ve buzla karşılaşma olasılığınız çok yüksek. Zirvede, her mevsim sabah ve akşam arasındaki ısı farkı müthiş, tedbirli olun. Buradaki tesiste, yiyecek, içecek bulabilir, tuvalet gereksiniminizi karşılayabilirsiniz. Önemle anımsatırım, yukarıda tuvalet yok. Ayrıca yukarıda kalacağınız süreyi dikkate alarak, yanınızda yiyecek ve içecek bulundurmanızı öneririm.
TIRMANIRKEN NEFESİNİZİ AYARLAYIN
2150 metre yükseklikte yer alan Nemrut Tümülüsü’ne ulaşabilmek için tesisten itibaren yaklaşık 25-30 dakikalık bir yol daha var. Koşturmaya, acele etmeye hiç gerek yok, gücünüzü ve nefesinizi ayarlayın, yolda kalmayın. Biz yolda bir kaç kez durup dinlenerek yukarıya ulaştık. Bir bilgi daha vereyim, daha önceki gelişlerimde görmüştüm, bu kez sanırım mevsim tam başlamadığı için yoklardı ama, zirveye çıkmak için katır kiralanabiliyor. Zirveye yürüyerek çıkamayacaklar için iyi bir seçenek sayılabilir.
ZİRVEDE GÖRDÜKLERİNİZ SİZİ ŞAŞIRTACAK…
Doğu-Batı Medeniyetinin, 2150 metrelik yükseklikteki buluşma noktası Nemrut, 1987 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiş. İki bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını buradan izleyen idev heykellerin sırrı ise bu oluşuma hayat veren Kommagene Uygarlığı’nda gizli.
Burada biraz ansiklopedik bilgi aktarmak istiyorum: Yunanca “Genler Topluluğu” anlamına gelen Kommagene, ismiyle bağdaşırcasına, Grek ve Pers Uygarlıklarının inanç, kültür ve geleneklerinin bütünleştiği güçlü bir krallık. Antik Kommagene Krallığı, Suriye’nin Kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı, Kuzey Toroslar ve doğuda Fırat Nehri’nin çevrelediği verimli topraklarda yeralmış. Kommagene Kralları’nın en ünlüsü 1. Antiochos olarak tanımlanıyor. Onun devri (İ.Ö. 69-34), krallığın en müreffeh dönemi olmuş. Kendi mezarını Nemrut Dağı’nın zirvesine, babası Mithridates 1. Kallinikos’un mezarını ise Arsameia’da Eski Kahta Çayı’nın kenarına yaptıran 1. Antiochos, krallığını ekonomik ve kültürel yönden en üst seviyeye çıkartmış. 1. Antiochos’tan sonra Kommagene Krallığı’nın parlak dönemleri, halefleri tarafından devam ettirilememiş ve İ.S. 72’de Romalılar’ın Kommagene’yi istila etmesiyle 200 yıllık krallığın bağımsızlığı tamamen sona ermiş.
FIRAT NEHRİ’NE VE OVAYA HAKİM
Artık zirvedeyiz, İbrahim Hoca’nın derin bilgileri ufkumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Kommagene Kralı 1. Antiochos’un kendisi için yaptırdığı görkemli anıt mezarı kucaklayan kırma ve çakıl taşlarından oluşan Tümülüs, Doğu Toros Sıradağları üzerinde Fırat Nehri’ne ve ovaya hakim bir noktada.
İ.Ö. 1. Yüzyıla tarihlenen ve ilk yapıldığında yüksekliği 55 metre olan tümülüs bugün, taş kayması vb. nedenlerle 50 metreye inmiş, çapı ise 150 metre. Gündoğumu ve günbatımının tüm ihtişamıyla izlenebildiği bu tepede 1. Antiochos tümülüsün üç tarafını çevreleyen kutsal alanlar da inşa ettirmiş. Doğu, batı ve kuzey terasları olarak adlandırılan bu alanlardan doğu ve batı teraslarında; sıra halinde dizilmiş blok halinde 8 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 8-10 metre yüksekliğinde muhteşem heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunuyor. Kült yazıtlarında anne tarafından Büyük İskender'den (Yunan-Makedonya) baba tarafından ise, Darios'dan (Pers) geldiğini ifade eden Antiochos, atalarından gelen bu etnik farklılığı birleştirerek, kültür zenginliği haline dönüştürmenin göstergesi olarak tanrı heykellerinin yüzünü doğuya ve batıya çevirmiş.
GÜCÜN VE KUDRETİN TEMSİLCİLERİ SIRA SIRA
Heykeller soldan sağa, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlıyor. Hayvanların kralı olan aslanın yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartalın ise göksel gücü sembolize ettiği belirtiliyor. Daha sonra heykeller Kral 1. Antiochos; Fortuna, Zeus; Apollo, Herakles ve yine kartal ve arslan heykeli şeklinde sıralanıyor. Bu sıralama hem doğu hem de batı terasında aynı şekilde yer alıyor. Unutmadan dikkatinizi çekmek istiyorum, Antiochos Tümülüsü’ne arka veren muhteşem heykellerin başları önde, gövdeleri ise arkada yer alıyor. Umarım başlar yukarıya, yani olması gereken yerlerine en kısa sürede konulur. Bu arada dikkatimizi çeken bir diğer konu, Doğu Terası’nda yer alan heykellerden Zeus’un kafasının örtülmüş olması idi. Bu tedbir, mitolojide çapkınlıkları ile ünlü Zeus’u zapt-ı rapta almak için mi alındı acaba? Şaka bir yana, teknik gereklilikleri bilmiyorum ama, Nemrut’ta her şey yolunda da bir tek Zeus’ta mı sorun var?
Tepede çok sayıda fotoğraf çekiyor ve çektiriyoruz. Bu arada çok fazla detaya girmeden Batı terasta yer alan aslan kabartmalı taş levhadan da söz etmek istiyorum. Dünyada bilinen en eski Horoskop olarak tanımlanan taş levha 175 santimetre boyunda, 240 santimetre eninde ve üstünde bir aslan figürü yer alıyor. Bu kez göremedik, bakıma alındığı söylendi.
GÜNEŞE ELLERİNİZLE TUTABİLECEĞİNİZ KADAR YAKIN OLMAK…
Biz daha önce tanık olduğumuz için bu kez gezi programımızı güneşin doğuşu veya batışına göre planlamadık. Amacımız Nemrut’un son halini görebilmek idi. Ancak bu deneyimi yaşamamış olanlar için, ısrarla ve tekrarla söylüyorum ki, her insan yaşamı boyunca mutlaka ama mutlaka bir kez olsun Nemrut’ta güneşin doğuşuna ve batışına tanıklık etmelidir. Bunun tersini ciddi bir kayıp olarak görüyorum. Küçük bir anımsatma; güneşin doğuşu veya batışını izlemek için kaldığınız yerin Nemrut’a olan uzaklığına göre hareket etmeye dikkat edin. Bir bilene veya rehberinize danışırsanız, “Hay Allah kaçırdık” demezsiniz.
KORUMA ÖNLEMLERİ ZAYIF
Artık bizim için dönüş zamanı geldi. Daha önce 5’er yıl arayla 2 kez geldiğim Nemrut’a üçüncü gelişimdeki bir izlenimimi de sizlerle unutmadan paylaşmak isterim. Bu dünya mirasını özenle korumamız gerekiyor. Tümülüse çıkış yolu güzel olmuş ama, korumaya yönelik çalışmalarda biraz daha zaman yitirilirse yukarıda görülecek bir şey kalmayacağı için bu yola da hiç gereksinim olmayacak.
İnişteyiz, hava hala soğuk, battaniyeyi Ceddihan’a ilettim. Aşağıdaki tesiste biraz dinlenip yola koyulacağız... Tesise ulaştık, içerisi sıcacık, çayın taze olduğunu söylediler, içtik. Gelecek olanlar için bilgi olsun, burada yiyecek, içecek dışında, hatıra ve hediyelik eşyalar, bölgeyle ilgili bilgi içeren kitap ve broşürler bulunabiliyor.
KOMMAGENE’LİLERİN YAZLIK BAŞKENTİ: ARSAMEİA
Tekrar yollardayız. İbrahim Hoca Nemrut sonrası programı için Arsameia’yı da düşünmüş ama bir anlık dalgınlık sonrası yolunu geçiverdik. Gezemedik ama, merak edenler için Arsameia hakkında birazcık bilgi paylaşayım: Kral I. Antiochos kitabelerinde söz edildiğine göre, Arsameia, İ.Ö. 2. Yüzyılın başlarında Kommagene'lerin atası Arsemez tarafından Kahta çayının doğusunda Eski Kahta Kalesi’nin karşısında kurulmuş Krallığın yazlık başkenti ve idare merkeziymiş. Burada Mithridates'in kabartma steli, ayin platformu üzerinde Antiochos-Herakles’in tokalaşma steli ve bunun önünde Anadolu'nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı, yazıtın bulunduğu yerden başlayan 158 metre derine inen bir tünel ile yazıtın batısında benzer bir kaya dehlizi, tepe üzerindeki platformda da Mithridathes Callinichos'un mezar tapınağı ve sarayı yer alıyormuş.
BİR KALE ÜÇ MEDENİYET…
Sırada Kahta’nın Kocahisar Köyü’ndeki kale var. Bu kale; Kommagene, Romalılar ve Memlükler olmak üzere 3 önemli medeniyetin izlerini taşıyor. Burası Kommagene’liler döneminde yazlık başkent olan Arsameia ile birlikte önemli bir idare merkezi olarak inşa edilmiş, Kale, Roma’lılar döneminde de gelişmesini ve önemini sürdürmüş. 1260’larda Memlukların bölgeye hakim olmasıyla kale restore edilmiş ve bugünkü son şekli verilmiş. Kalede su yolları, sarnıç, zindan, dükkanlar, ibadet mekanları ve geniş odalar bulunuyor. Burayı da mutlaka görün.
1900 YILDAN BERİ AYAKTA OLAN KÖPRÜ
Çok merak ettiğimiz yerlerden olan Cendere Köprüsü’ne artık yaklaşıyoruz. Adıyaman’a 55 kilometre uzaklıkta Kahta-Sincik yolunda, Cendere Çayı üzerinde inşa edilen bu köprü, 1900 yılı aşkın süredir doğanın tahribatına, insanın duyarsızlığı ve sorumsuzluğuna karşın belini bükmemiş. Üzerindeki Latince bir yazıttan anlaşıldığına göre köprü 16. Lejyon tarafından, Roma İmparatoru Lucius Septimius Severus (193-211), askerlerin anası olarak anılan eşi Julia Domna ve oğulları adına yaptırılmış. Orijinalinde 4 korint sütun bulunduğu, Kahta tarafındaki ikisinin Septimius Severus ve eşine, Sincik tarafındaki ikisinin ise oğullarına adandığı biliniyor. Ancak oğullardan Geta adına olan sütun, onu öldürten ve kardeşine ait her şeyi yok etmek isteyen Caracalla isimli diğer kardeşi tarafından yıktırılmış. Bu yapı, dünyanın kullanılmakta olan en eski köprülerinden biri olarak anılıyor. Köprü, Kahta ve Sincik’i birbirine bağlıyor. Bilgiler bunun, Romalıların yaptığı 2. en geniş kemerli köprü olduğuna işaret ediyor. Yaklaşık 120 metre uzunluğu, 7.5 metre genişliği var. Her biri 10 ton ağırlığında üst üste bindirilmiş 92 kayadan meydana getirilmiş ve hiç çimento kullanılmamış. Köprüyü Sincik tarafından Kahta tarafına doğru geçerken geçmişe de bir yolculuk yapmış olduk. İnsan merak ediyor, bu köprünün üstünden kimler geçti, neler oldu? Taşların dili olsa da bize anlatsa.. Köprü üzerindeki sütunlar kitabelerle süslenmiş, ayrıca köprü giriş ve çıkışlarında da kitabeler bulunuyor. Belirli bir süre öncesine kadar ağırlığı 5 tona kadar olan taşıtların geçmesine izin verilen köprü artık sadece yayalara açık. Araçlar için 500 metre doğuda yeni bir köprü bulunuyor.
KOMMAGENELİ ÜNLÜ KADINLARIN ANIT-MEZARI: KARAKUŞ TÜMÜLÜSÜ
Zamanımızın elverdiği son ziyaretimizi Kahta’ya yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta yer alan, Kommagene Kralı II. Mithridates tarafından annesi İsias adına yaptırılan ve sütun üzerindeki kartal nedeniyle Karakuş Tümülüsü olarak anılan anıt mezara yapıyoruz. Burada Mithridates’in annesi İsias’ın yanı sıra kızkardeşleri Laodike, Antiochis ve onun kızı Aka yatıyormuş. Küçük bir tesisin yanından geçerek girdiğimiz alanda bizi yaklaşık 35 metre yüksekliği olan Tümülüs ve onun önündeki sütun üzerinde yer alan bir kartal karşılıyor. Güneye bakan bu sütunun üzerindeki Kartal göksel gücü, doğuda bulunan boğa da yerdeki gücü temsil ediyormuş. Batıdaki sütun üzerinde yer alan tokalaşma sahnesinde ise Mithridates ve güneş tanrısı Apollo yer alıyor. Kuzeyde yerde duran aslan ise oldukça yıpranmış durumda.
GEZİLECEK, GÖRÜLECEK YER ÇOK
Çok keyifliyiz, daha gezmek istiyoruz ama artık hava kararmaya yüz tuttu. İstikamet Urfa, yol uzun…Hepimiz farkındayız ki, ardımızda kalan Adıyaman’ın gezilecek, görülecek daha pek çok yeri, zenginliği var. Pere, Samsat Antik Kentleri, Gümüşkaya, Zey, Palanlı Mağaraları, Sofraz, Derik Kutsal Alanı, Eskisaray Camii, Adıyaman Ulu Camii, Abuzer Gaffari Türbesi, St. Petrus Kilisesi, St. Pavlus Kilisesi, Adıyaman Müzesi ve daha niceleri..
Tüm bunlara, Adıyaman'a özgü geleneksel el sanatları ürünü; halı, kilim, heybe, çanta gibi hediyelik eşyaların satıldığı tarihi Oturakçı Pazarı’na mutlaka gidilmesi gerektiğini, Adıyaman yöresine özgü bir tür sıra gecesi olan “Harfane”ye katılmanın keyifli olacağını da eklemek gerek.
Ayrıca, buraya kadar gelip Adıyaman mutfağını denememek de büyük eksiklik. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin genel mutfak kültürünün özelliklerini taşıyor Adıyaman mutfağı. Ancak yemeklerin kendine has bir yapılışı ve lezzeti olduğu tartışılmaz. Bir bilenin önerdiği menü şöyle: Meyir Çorbası, Adıyaman Tavası, Karıştırmalı Pilav, Bazlama, Pirpirim Cacığı, Burma veya Şillik Tatlısı… Ama bilin ki daha çooook seçeneğiniz var.
Uzun lafın kısası, tarihi, kültürel, doğal, sosyolojik ve diğer zenginlikleriyle Adıyaman’ı mutlaka ama mutlaka dünya gözüyle görün, ayıracağınız zaman için asla pişman olmayacaksınız.…
HAKAN GÜVENÇ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.