"Misafir Rızkı İle Gelir Sevabı Hâne Halkına Kalır"
Yıl boyu sabahın köründe kalkıp işe gitme azabından kurtulmak için izin tarihini iple çekeriz.Takvimdeki kutsal günler olarak adlandırabileceğimiz tatil tarihini işaretler yada senelik izin yazar tatile kaç gün kaldı diye sayarız. Zaman yaklaştıkça tatlı bir telaş sarar elimizi ayağımızı.Hazırlıklar tam gaz başlar. Bir dolu yazlık giysi ve hazırlıklar başlar. Bu arada çok sevdiğiniz can ciğer tabir ettiğiniz dostunuz da sizi yazlığına davet etmiş ise çok makul gelir.
“Ama size bir önerim var”. Siz siz olun çadırda kalın eş dost evinde misafir kalmayın. Dostluğunuz biter içinize atar kanser olursunuz. Onların davet ettiği evde yazlıkta konaklıyorsanız sizin egemenliğiniz ortadan kalkar kimliği bile teslim edersiniz. Diyelim ki 1 hafta davet etti ve gelmezsen darılırım küserim, seni burada ağırlayacağım diyen kişiyi birden tanıyamaz şaşırırsınız. Surat asmalar ve itici kelimelere mağruz kalırsınız. Dışarıda yeme içme misafire ödetilmeye başlar. Oturma kalkma saatleri onlara göre ayarlanır. Sabah kalkış ise koğuş kalk denircesine ayaklandırılır. Çoluğu çocuğunun oyuncağı olursunuz.
Oysa dinimiz İslâm'a hizmet edip bayraktarlığını yapan ecdadımızın güzel meziyetlerinden biri de misafirperverlikleri idi. İşte dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin gelen bütün misafirlere hizmet eden ecdadımız nasıl misafir ağırlardı.Ecdadımız misafir ağırlamaya çok itina gösterirdi. O zamanlar imkânlar kıttı; evde musluktan akan su yoktu, elektrik yoktu, yemek pişirmek için gaz yoktu, buzdolabı yoktu, çamaşır makinesi yoktu, elektrikli fırın yoktu, her şey insan emeği ile yapılırdı. Bütün bunlara rağmen misafir ağırlamaktan büyük bir zevk alınırdı. O dönemde motorlu taşıtlar olmadığı, ya da pek yaygın bulunmadığı için yolculuklar at ve merkep gibi vasıtalarla yapılırdı. Onun için misafirin atı veya merkebi de olurdu. Bunların bakımı, yiyecek ve içeceklerini temin etmek de hane sahibinin görevi idi. Adeta misafir dört gözle beklenir, en güzel şekilde ağırlanırdı.
İki önemli söz var daha çok sıralamak mümkün. Ama şu sözü 2 sözü hiç unutmuyorum: “Evini temiz tut ani misafir var, kendini temiz tut ani ölüm var” diye hep aklımdadır. Birde “Uzaktan kusursuz gözüken yakından tanıdıkça Lüzumsuz olan insanlar var” diye bunlar boşa söylenmiş sözler değildir.
Dostluğun, muhabbetin olduğu yerde eksikler fark edilmez, kusurlar kapatılır. Az ikram çok sayılır. Bu açıdan hem kendisiyle, hem başkasıyla kavgalı, tek hedefi dünya olan, evinize gelince gözü eksik bulmaya çalışan insanlardan mümkün olduğunca uzak duralım. Bizi olduğumuz gibi kabul eden, sade bir kek ve çay eşliğinde doyumsuz sohbetler yapabildiğimiz, ailecek görüşmekten keyif aldığımız, iyi günde de, zor günde de yanımızda olan, bize Allah’ı hatırlatan dostları ise bulursak hiç bırakmayalım. Nerede nasıl olursak olalım güzel insanlarla olalım
Hoşçakalın …
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.