Bir dostu, bir kültür ve barış çığlığı atan kuşların özgür kanatlarında şavkıyan sanat ışığını anımsadım, yeniden... BERTAN ONARAN'ı... Bertan abinin ölüm haberini çok uzun zaman sonra öğrendim. Yıkıldım, yaralandım... Eşi sevgili Sevil Onaran ile yazışırken öğrendim bu yitik gerçeği... Bertan abi ile ilk tanıştığım yılları anımsadım.
12 Mart döneminin karanlık günleri ardından ilk İstanbul'a geldiğim günlerde, 1973 yılı 1 Eylül günü, sevgili yönetmen Yavuz Özkan ve senarist Umur Bugay aracılığıyla Onat Kutlar ile tanıştım ve İstanbul Sıraselviler Caddesi'nde bulunan Sinematek Derneği'nde işe başladım. Sinematek'in alt merdiven girişinde bulunan kitap reyonunda satıştan sorumlu idim... Tam da bu sıralarda, pek çok kitap dostu sanatçı ve aydınla yakın ilişkim başladı. Bunlardan ikisi çok dikkatimi çekmişti. Biri sevgili Aliye Rona ve diğeride Bertan Onaran idi.
Bunların farkı nedir? diye düşünebilirsiniz.
En çok kitap alan ve okuyan müşterimdi onlar... Bertan abi ve Sevil abla ile olan dostluğum hep sürdü. Özellikle Küba ortak paydamız tüm yazışmalarımıza renk kattı... Bertan abinin sessiz ve sedasız, törensiz ve töresiz Karacahmet Cemevi'ndeki uğurlamanın ardından, sonsuz ve zamansız çıktığı yolculuk; sanki bir sırdı... Basın ve yayın çevresinde pek çok dostu olan Bertan Onaran için, Ahmet Say dışında kimse bir satır yazı bile yazmadı... NEDEN? Bertan Onaran abiyi bu gün, 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde, gönlü güvercinli Sevil ablanın iç burkan yutkunuşu ve kanadı yaralı barış kuşlarının çığlığının yankılandığı bu gün anımsadım... Işığın ve sevgi dolu gülüşün hep yaşasın Bertan abim...
1 Eylül Dünya Barış Günü'nde, İstanbul'da sinema bir şenlik değil artık...
Çünkü Bertan Onaran'sız, onarılamayan yaralı bahar isyancıdır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.