Anaerkil ve Komün Yaşam Örneği, Rebecca Lolosoli kimdir?
Bir Orta Afrika ülkesi olan Kenya’da, kadın kadına; ataerkil-erkek egemen dayatmalara ve törelere direnen “Komün-Şaman” kültürle, Anaerkil yaşayan, mutluluk ve adil paylaşım kültürünü özümseyen “Umoja Kadınlar Köyü”, Mor Çatı altında dayanışma için bizi çağırıyor, yeniden…
Onlar, Kara Afrika’nın orta yerinde açan, beyaz ve özgür ruhlu sevdalı kadınlar… Kenya’da Erkek şiddetinden ve ilkel sünnet töresinden kaçan, Samburu Kültüründen gelen, 1990 yılında, Kenya’da 14 kadının kurduğu, kadın egemen ve Anaerkil örnek bir köy modeli… Umoja Sünnetli Kadınlar Köyü, kadınların erkek baskısı olmadan, güven içinde yaşamlarını kolektif kamu iradesi ile sürdürdükleri ve komün yaşadıkları bir yer. Umoja Kadınlar Köyü kurucusu-öncüsü REBEKA (Rebecca Lolosoli)’ya selam olsun!…
Ne yazık ki, dünyanın pek çok yerinde kadınlar, töre cinayetleri, şiddet ve tacize maruz kalıyor. Hükümetlerin bu konudaki hassasiyetleri ise, değişiklik gösteriyor. Özellikle bazı üçüncü dünya ülkelerinde, kadına şiddete yönelik cezalar bile bulunmuyor. Hatta kadınlar tecavüze uğradığında, suçlular yine kadınlar oluyor. Nitekim son yıllarda, bu konuda yürütülen çalışmalarla kadınların hakları, tüm dünyada güvence altına alınmaya çalışılıyor. Dünyanın farklı ülkelerinde bulunan insan ve kadın hakları savunucusu aktivist sivil toplum kuruluşlarının önemsenen çalışmaları dikkat çekiyor… Bunun olmadığı yerlerde ise, güçlü kadınlar hayatta kalmak için savaş veriyorlar. Tıpkı Kenya’da olduğu gibi. Kenya’da erkek şiddetinden, erkek egemen törelerden ve tacizlerden kaçan kadınlar, Umoja isimli bir köy kurdu. Bu köye erkeklerin girmesi kesinlikle yasak. Erkek çocuklar 18 yaşına kadar köyde kalabiliyor, sonrasında ise, köyü terk etmek zorundalar. Peki buradaki kadınlar nasıl yaşıyor?
Umoja Kadın Dayanışma ve Birlik Köyü, Kenya’da Nyiro yakındaki bir nehirin delta üzerindeki arazide kurulu bir kadınlar köyüdür. 1990 yılında kurulan bu köy, Başkent Nairobi'ye 380 km uzaklıkta, Samburu ilçesindeki Okçular Post kasabası yakınlarında bulunan bir kadın kolektif köydür. Tarihi kökleri 60 bin yıl eskilere uzanan bir Samburu Kültürü kadını olan Rebecca Lolosoli tarafından, kadınlara karşı şiddetten kurtulan evsizler ve zorla evliliklerden kaçan genç kızlar için bir sığınak olarak kuruldu. Samburu Ulusal Rezervi'ni ziyaret eden turistlerin konuk olarak ziyaret ettiği Umoja Köyü’nde; bir ilkokul, bir ana okulu, Kültür Merkezi, Sağlık Ocağı, konaklama ve kamp alanı ve de hediyelik eşyaların satıldığı yerler bulunmaktadır. Köye fayda sağlamak için, hediyelik eşya ve kendi yaptıkları mücevher üretip satıyorlar. Önemli bir geçim kaynağı sağlamaktadırlar…
Sömürgeci İngiliz askerlerinin tecavüz ettiği kadınların kurduğu örnek köy
Kenya’da 1965-2002 yılları arasında ülkedeki askeri manevralara katılan İngiliz askerlerinin 30 yıl boyunca yüzlerce kadına tecavüz ettikleri ortaya çıkmıştı. Kadınların yargıda seslerini duyurmaları 2003 yılına kadar sürerken, 1990’dan itibaren bu kadınların bir kısmı sadece kendilerinin olacağı ve erkeklere yasak olan yerleşim yeri kurmaya karar verdiler.
Bu kadınlardan 14 kadarı ilk olarak 1990 yılında Umoja Uaso Kadın Grubu adlı oluşumu kurarak, zorla evlendirmelere, kadın sünnetine, eviçi şiddet ve tecavüze uğrayan diğer kadınlara destek olmaya çalıştılar. Umoja Grubu üyeleri, 15-49 yaş arası kadınların yüzde 45’inin fiziki veya cinsel şiddet mağduru olduğu Kenya’da bu ağır sorunların üzerine gidilmesinde oldukça kararlı idiler. Ancak grubun giderek başarılı olması nedeniyle tehditler almaları nedeniyle daha farklı bir oluşuma gitmek zorunda oldukları gerçeğini gördüler. Umoja, Swahili dilinde ‘birlik’ anlamına geliyor.
‘Bir kadın asla yönetemez’ mantığına karşı çıkan kadınların köyü
Çoğunluğunu ülkenin orta kesimlerinde yaşayan Samburu halkına mensup olan kadınlar, bunun üzerine Umoja’da sadece kadınların olduğu bir yerleşim kurdular. Başkent Nairobi’ye 300 kilometre uzaklıktaki Umoja Kadın Köyü’nün kurulması elbette kolay olmamış. Köyün çevresinde yaşayan Samburu halkı içerisinde ataerkil yapı o denli güçlü ki, sayıları sadece onlarla ifade edilen kadınlar ‘rahatsız edici’ bulunmuş. “Kesinlikle doğru değil”, “Bir kadın asla yönetemez. Bu erkeklerin işi ve hep böyle geldi” gibi söylemler oldukça yaygın.
Kadınların ‘Boyun’ erkeklerin ‘Baş’ olarak olarak görüldüğü bir toplumsal dayatmaya karşı çıkan kadınların köyü
Köyün kurucularından olan Naguei’ye göre, Samburu halkının genel mantığında kadınlar bedende ‘boyun’, erkekler ise ‘baş’ olarak tasvir ediliyor. Jeune Afrique sitesine konuşan Naguei, “Bir kadın eğer erkek oturuyorsa kendisi ayakta olamaz. Ondan önce söz alamaz. Ve eğer kadının eşi, onu öldürmek isterse; yapabilir” diyerek, kadınların toplumundaki yerini özetliyor.
Samburu toplumunda kadınların halen yüzde 80’inin sünnet edildiği biliniyor ve bu da tek başına kadınların nasıl acılara maruz kaldığını gösteriyor. Kenya hükümetinin son olarak 2011 yılında kadın sünnetini yasaklaması da bu gerçeği değiştirmiyor.
Halen Umoja köyünde yaşayan kadınların çoğunluğunu 1990’lı yıllarda İngiliz askerlerinin tecavüzüne uğramış olanlar oluşturuyor. Evlerine dönen kadınlar bizzat eşleri ve aileleri tarafından şiddete maruz kadınlar, ‘onurlarına leke getirdikleri’ gerekçesiyle dışlanmışlar.
Köyün arsasını kendileri satın aldı
Kadınların kendi köylerini kurmak için girişimleri bölgedeki erkekler tarafından sert tepkiyle karşılanmış. Köyün kurucularından Rebecca Lolosoli, 2015 yılında The Guardian’a verdiği röportajda, Umoja’da kendi köyleri için arsa satın almak istediklerinde erkekler tarafından dövüldüklerini söylemişti. Ancak kadınlar yılmıyorlar ve Kenya otoritelerinin Umoja Uosa Kadın Grubu’nu bir kooperatif olarak tanımalarını sağlıyorlar.
Dünyadaki tüm madur kadınlara umut oldular
Ataerkil sisteme ve onun tüm kadın düşmanı pratiğine karşı çıkan kadınlar için Umoja köyü önemli bir umut olarak ortaya çıkıyor. Her ne kadar koca bir ülkede küçük gibi görünse de, Samburu kabilesine üye olan zorla ve erken evlendirilmiş, şiddete ve tecavüze maruz kalmış kadınlar için sığınma mekanı olarak görülmüş.
Köyde erkeklerin genel manada hakları yokken, kadınların erkeklerle ilişkilerini belirlemede özgürlükleri mevcut. Yani tümüyle erkekler dışlanmıyor ve bu kadınların bireysel kararına bırakılıyor. Fakat köyde sayıları 200’e yakın olan çocuklar içerisinde yetişkin yaşa gelen erkeklerin kendi başlarının çaresine bakmaları isteniyor. Kadınlar burada kendi ekonomik yaşamlarını örgütlerken, ilk başlarda mısır ve şeker sattıkları seyyar dükkanlarla geçimlerini sağlamışlar. Ancak sonrasında bölgeye gelen turistlere yönelik ürünler yaparak satmışlar ve sonrasında aldıkları eğitimlerle bölgeye daha fazla turist çekmeyi başarmışlar.
Başka köylerde kuruluyor
Umoja’da onlarca kadın erkeklerin olmadığı bir yaşam sürdürürken, belli bir süre sonra kimi kadınlar buradan ayrılarak başka köyler de kurmuşlar. İlerleyen yıllarda Umoja’da ‘demokratik yönetim’ olmadığını savunan bazı kadınlar ise başka yerleşimler kurmaya yönelmişler. Umoja’nın dışında bölgede 3 ayrı kadın komünü daha kurulmuş ve bunların da her birinde onlarca kadın yaşamaya devam ediyor.
Mutluluk Köyü’nde Erkekler
Kurulan diğer komünlerde kadın-erkek ilişkileri farklı biçimlerde belirlenmiş. Örneğin ‘Mutluluk’ anlamına gelen Nang’ida köyünde eşleriyle birlikte yaşamak isteyen erkeklerin yaşamasına izin veriliyor. Tabii, sadece ‘köyün kurallarına uyma’ şartıyla. Nang’ida’nın kurucusu Rose, “Erkekler isterlerse geri dönebilirler. Ama sadece kurallarımıza uyma koşuluyla. Eğer ben hayvanları otlatmak istersem, eşimin çocuklara bakması gerekiyor” diye konuşuyor. Köyde yaşamayı kabul eden erkekler, çocuk bakımının yanı sıra yemek pişirmek gibi kendi toplumlarında olmayan ev işlerine razı geliyorlar.
Yine 1995 yılında Umoja’dan ayrılan kadınlar tarafından Nachami Kadın Grubu kuruluyor ve bu kadınlar, kendi köylerini oluşturuyorlar. Sonrasında ise, Nachami’den ayrılan bazı kadınlar, 2011 yılında ‘Unity’ adlı köyü kuruyorlar. Buradaki kadınların önceliği kadın hakları ve sağlığının yanı sıra çocuklarının eğitimi. Tüm bu kadın köylerinin giderek bölgedeki baskıcı sistemi zorladıkları görülüyor. Her ne kadar çevredeki köylerden kendilerine katılım sınırlı kalsa da, evlerinde kalan kadınların bilinçlendirilmesinde önemli bir rol oynadıkları bilinen bir gerçek.
Tarihi
Umoja Köyünde yaşayan Samburu Kadınları, toplumda horlanan alt bir kültür konumuna sahiptiler. Arazi veya hayvancılık gibi diğer mülk türlerine sahip olmalarına izin verilmezdi. Kadınların kendileri, erkek egemen toplumsal yapı gereği, kocalarının mülkü olarak kabul edilirdi. Çocuk yaşta uydulanan kadın sünneti, yaşlılarla zorla evlilik, tecavüz ve aile içi şiddete maruz kalabilirler. Sömürgecilik zamandan beri, İngiliz ordusuna karşı 1400'den fazla Samburu kadınına tecavüz davası açıldı. Bu kadınlar, kocaları tarafından terk edildi. Çünkü "kirletilmiş" olarak kabul edilirdi. Diğer erkekler, kadınları tecavüze uğramış eşlerinden cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanacaklarından korkarak evlerinden çıkarırlardı.
Birçok kadın, kendilerini evsiz ve sahipsiz bulduktan sonra, Umoja Kadınlar Köyü’nü yarattılar. Rebecca Lolosoli, Umoja'nın kurucularından biridir. O, yüksek sesle konuştuğu için dövüldükten sonra, hastaneye kaldırıldı ve iyileştiğinde kadınlar için, bir köy yaratma fikrini ortaya koydu. Sonunda, 14 kadın ile birlikte, 1990 yılında Umoja Köyünü kurmak için bir araya geldiler…
Buna karşılık, bazı erkekler sonunda başarısız bir girişimle kendi köylerini kurdular. Erkekler rakip bir el zanaat işi kurmaya çalıştılar ve turistleri, Umoja Kadınlar Köyü’nde durmaktan vazgeçirmeye çalıştılar. Ama başarılı olamadılar. Umojalı Kadınlar sonunda erkeklerin işgal ettiği araziler satın aldı. Ve kendi mülkleri olan arazi üzerine kendi köylerini kurdu. Yerli ve yabancı turistler, artık Umoja Kadınlar Köyüne gelmeye başladı. Ve Kadınlar köyünün kadınları, bölgede örnek çalışmalarıyla, kazançlarını artırmaktadır.
Köylüler ilk olarak, başkalarından satın aldıkları sebzeleri ve meyveleri satarak başladılar işe. Çünkü kendilerini nasıl yetiştireceklerini bilmiyorlardı. Bazı konularda başarılı değildiler ve köye turistlere Geleneksel El Sanatları satmaya başladılar. “Kenya Yaban Hayatı Koruma Vakfı-WWF” hizmetleri konuya dikkat çekti. Kadınların Umoja'nın işini geliştirmek için Masai Mara gibi alanlarda, başarılı gruplardan öğrenmelerine yardımcı oldu. Daha sonra Umojalı Kadınlar, “Kenya'nın Miras ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” ile “Kültür Bakanlığı”ndan da yardım aldılar…
Kenya Kadın Hareketi öncüsü Rebecca Lolosoli, 2005 yılında Birleşmiş Milletler'i ziyaret ettikten sonra, komşu köydeki erkekler, Kadınlar Köyü’nü kapatmayı umarak, ona karşı bir dava bile açtı. 2009 yılında, Rebecca Lolosoli'nin eski kocası, köye saldırdı ve Rebeka’nın hayatını tehdit etti. Bir süre, kadınlar güvenlikleri için köyden kaçtı. Köyün kadınları şu anda arazinin kendi sahipleri olarak, imece köyde birlikte ve mutlu çalışıp, yaşamaktalar…
Kenya’nın coğrafya ve demografi
Kenya, üzerinden Ekvator çizgisi geçen ve Hint Okyanusu kıyısında bulunan bir Orta-doğu Afrika ülkesidir. 12 Aralık 1963 yılında resmi olarak kabul edilen Kenya bayrağı, yatay şeritlerden oluşuyor. Üstte siyah, orta kısımda kırmızı ve altta yeşil yer alır. İnce ince iki şerit biçiminde beyaz renkte bulunur. Bayrağın ota kısmında iki çapraz mızrak ve masai kalkanı bulunuyor. Kırmızı renk, kölelik döneminde cesurca savaşmayı, siyah ülkedeki halkı, yeşil ülkenin kendi ormanlarını temsil eder. Beyaz, siyahilerin geçmişi ile geleceği arasında köprü anlamına gelir. 2020 sayımına göre, Kenya’nın genel nüfusu: 54 milyondur.
Başkent Nayrobi, en kalabalık kentlerin başında gelmektedir
Kenya Cumhuriyeti devletinin iki resmi dilini bulunuyor. İngilizce ve Swahili Kenya'nın resmi dilleri arasında bulunur. Swahili, ülkenin ulusal dili olarak kabul edilmiştir. Kambaca, Kikuyuca, Turkanaca, Kalenjince, Luhyaca ve Luoca dilleri, ülkedeki etnik guruplar arasında sıkça konuşulan dillerdir.
Kenya'ya Ne Zaman Gidilebilir?
Tropikal iklimin görüldüğü Kenya, yılın her döneminde ılımandır. Seyahat amaçlı gidilecekse, aralık, ocak ve şubat ayları en ideal dönemler olarak tavsiye edilebilir. Safariye katılmak amaçlı gidilecekse, hayvanların çeşit çeşit bir arada görülebileceği ağustos ile ekim ayı aralığıdır.
Kenya'da Sosyal Hayat
AIDS hastalığının ülkedeki bireyler arasında sıklıkla görülmesi nedeniyle, ortalama yaşam süresi çok azdır. Ülke halkının sosyal faaliyetleri kısıtlıdır. Daha çok yoksulluk ve çalışma arasında geçen bir yaşam söz konusudur.
Kenya’nın aydınlık yüzü: Umoja Kadınlar Köyü
Umoja Köyü, Samburu ilçesindeki Kuzey ve Orta Kenya'da, okçular Post'un yakınında yer almaktadır. Köy, terk edilmiş bir çayır üzerinde, toprak ve inek gübresi karışımından inşa edilen çamurdan yapılan manyata kulübelerinden oluşmaktadır.Evler dikenler ve dikenli tellerden yapılmış bir çit ile çevrilidir. Köy halkı, "yaygın yoksulluk nedeniyle kadınların geçim kaynaklarını iyileştirmek ve kadınların aileleri tarafından terk edilme sorununa karşı koymaktan kurtulma“ hedefine sahiptir.” Köyde, evden kaçan kızlar, yetim kız çocukları, eşleri tarafından ya da erkekler tarafında işkence gören ve taciz edilen kadınların güvenle barındığı yerdir. HIV hastası çocuklar da bu köye sığınmaktadır. Köy, Türkana İlçesi’nden şiddetten kaçan kadınlara da sığınma hakkı sağladı. Toplumdaki sakinlerin hepsi Samburu halkının geleneksel kıyafetlerini ve boncuklarını giymektedir. Köyde, ilk iş olarak çocuk yaşta kadın sünneti yasaklanmıştır…
Nüfusu
Erkeklerin Köyü ziyaret etmesine izin verilir, ancak Umoja'da yaşamalarına izin verilmez. Sadece Umoja'da çocuk olarak yetiştirilen erkekler köyde 18 yaşına kadar yaşayabilir.
2005 yılında Umoja'da 30 kadın ve 50 çocuk yaşıyordu. 2015 yılı itibariyle köyde 47 kadın ve 200 çocuk yaşıyordu. Şimdi ise, 100 kadın ve 300 çocuk yaşamaktadır.
Ekonomi
Umoja Köyü sakinleri, “Umoja Waso Kadın Kültür Merkezi”nde sattıkları geleneksel Samburu el sanatlarıyla uğraşıyorlar. El sanatları renkli boncuklar, ev yapımı düşük alkollü bira analogu ve daha fazlasını içerir. Öğeler bir web sitesinde de mevcuttur. Kadınlar ayrıca turistler için bir kamp alanı işletiyor. Her kadın, okul ve diğer ihtiyaçları desteklemek için kazançlarının yüzde onunu köye vergi olarak bağışlıyorlar.
Eğitim ve Sosyal Yaşam
Geleneksel toplumda, çocuklar hayvanlara bakmakla uğraşırlar, ancak Umoja'da tüm çocuklar eğitim alabilirler. Köyde 50 çocuk kapasiteli bir ilkokul var. Köy sakinleri, kadın haklarını savunmayı teşvik etmek” ve kadın sünnetine karşı kampanya yapmak için diğer köylere giderler. Köyün kadınları, kasabada karar vermek için, “Kutsal Konuşma Ağacı” altında toplanıyor. Rebacca Lolosoli, köyün Başkanı olarak hizmet vermektedir. Köydeki tüm kadınlar, birbirleriyle eşit statüye sahiptirler…
Umoja Köyü, ne zaman ve niçin kuruldu?
Dünyanın hemen hemen her yerinde ne yazık ki kadına yönelik şiddet olayları yaşanıyor. Kenya’da bulunan Umoja Köyü ise, tamamen erkek şiddetinden ve tacizinden kaçan kadınların kurduğu bir köy.
Umoja Köyü, Kenya’nın başkenti Nairobiye 380 km uzaklıktaki Samburu ilçesinde bulunuyor. Samburu’da kadınlar ikinci sınıf insan muamelesi görüyor. Mal, mülk sahibi olmalarına izin verilmiyor, kocalarının “malı” gibi görülüyorlar.
Öte yandan; çocuk yaşta kadın sünnetine, yaşlılarla zorla evlendirmeye, tecavüze ve aile içi şiddete maruz kalabiliyorlar. Tecavüze uğrayan kadınlar ise, kocaları tarafından “kirletilmiş” oldukları gerekçesiyle terk ediliyorlar.
Tüm bu olaylar nedeniyle ise, 1990 yılında Rebecca Lolosoli isimli öncü bir kadın, kadına karşı şiddet ve zorla evlendirilmekten kaçan kadınlar için, 14 kadınla birlikte bu köyü kurdu. Bu gün, Umoja Köyü’nde yaşayan 100 kadın bulunmaktadır.
Rebecca Lolosoli, Kenya’da şiddet gören kadınlardan biri. Bir grup erkek tarafından dövüldükten sonra, hastanede iyileşme sürecindeyken, bu köyü kurma fikri aklına geldi. Köyde kadınlar, çoğunluğu 11 yaşından küçük çocuklarla birlikte yaşıyor. Samburu geleneğinde ile kadınlar, ergenlik yaşına gelen erkek çocuklarıyla bir arada yaşayamıyor.
Kadınlar, burada geçimlerini genellikle takılar yapıp satarak sağlıyorlar. Genellikle gümüş takılar, bilezikler ve kolyelerle süslenen köy kadınlarının, değerli boncuklardan yapılmış takılar, turistlerin ilgisini çekiyor.
Her kadın, kolektif ihtiyaçları desteklemek için, kazancının % 10 (yüzde onunu) vergi olarak Köy Kooperatifine bağışlıyor.
Umoja Köyü, kadınların erkek baskısı olmadan, kendi iç yasaları ve kuralları doğrultusunda, güven içinde yaşamlarını sürdürdükleri bir yer. Köydeki kadın nüfusu, genç yaşta zorla evlendirilen kızların ve erkek baskısı gören kadınlarının katılmasıyla birlikte, her geçen gün sayıları artıyor. Ülkede ve başka coğrafyalardaki, benzeri zor koşullarda yaşamak zorunda kalan kadınlara da örnek oluyor…
Köy aynı zamanda evlerinden atılan madur kadınları veya kimsesiz kızları da alıyor. Yetimler, terk edilmiş çocuklar ve AIDS-HIV’li çocuklar da burada büyütülüyor. 2005 yılında, Umoja’da 30 kadın ve 50 çocuk yaşıyordu. 2015 yılı itibarıyla köyde 47 kadın ve 200 çocuk yaşıyor. Bu gün ise köyde; 100 kadın ve 300 çocuk yaşamaktadır… Köyde çocukların eğitim görebilmesi için, bir ilkokul ve bir anaokulu da bulunuyor. Umoja Köyü, anaerkil-kadınların egemen olduğu toplumlardan biri. Bir nevi Afrika’da yaşam bulan Şaman Kültürü örneği uygulanmaktadır…
Köy halkının çalışma programında ve Köy Bildirgesinde yer alan: “Yaygın yoksulluk ve baskılar nedeniyle, insanca koşullarda yaşamaya hakkı olan kadınların, geçim kaynaklarını iyileştirmek, dünyanın nimetlerini daha adil paylaşmak ve aileleri tarafından terk edilen kadınların, sağlıklı yaşam başta olmak üzere, tüm sorunlarına kolektif çözüm bulmak ve erkek egemen baskılara karşı koymak…” gibi bir hedefe sahipler. Bu insani ve meşru yaşamsal duruş, binlerce yıldır süren Ataerkil-Erkek egemen; ilkel Feodal düzene ve vahşi Kapitalist sisteme karşı; kadınların örnek ve örgütlü çığlığıdır…
Köyde yaşayan kadınlar, zaman zaman civar köylerdeki kadınlarla bir araya gelerek, erken yaşta evliliği ve kadın sünneti gibi konuları tartışıyor. Umoja Köylü kadınların çevre köylerdeki kadınlarla bu konuları tartışmaları, diğer kadınların bilinçli olmasını sağlıyor… Bu ilişki ve çalışmalardan huzursuz olan güçler, Umojalı kadınlara farklı baskı ve tecrit yollarını denemeyi sürdürüyor…
Afrikalı Feministlerin Mor Çatısı mı Umoja?
Samburu Kabilesi’ne mensup Umoja Köyü kadınları Kenya’nin en marjinal grupları arasında yer alıyor. Ataerkil bir kabile olan Samburu’da kadınların hemen hemen hiçbir hakki yok. Kız çocuklarına ailelerde erkek çocuklarına tanınan haklar maalesef tanınmıyor. Kızlara sadece ileride başlık parasıyla aileye refah getirecek mallar olarak bakılıyor. Erkekler 2O inek, 10 keçi, deve, vs karşılığında evlenecekleri kızı ailesinden satın aldıklarından eslerine istedikleri eziyeti yapma hakkini kendilerinde görüyorlar. Eşlerini eşşek sudan gelinceye kadar dövüyor, hatta bazen daha da ileri gidip, dayaktan öldürebiliyorlar bile. Hükümet bu tür cinayetlere hiç sesini çıkartmıyor. Ölen esin yerine yenisi, hatta eğer erkeğin ekonomik düzeyi iyi ise; 2.si, 3.sü vs peşi sıra geliyor. 1990 senesinde eşlerinin iskencesinden usanan 14 kadın öncelikle Umoja Uaso Kadın Grubu’nu kuruyor. Kendi el emekleriyle yaptıkları kolye, bilezik gibi hediyelik eşyaları satmaya başlıyorlar. Kendi ayakları üzerinde durabildiklerine kanaat getirdiklerinde de büyük bir cesaret göstererek evlerini terk edip kendi köylerini kuruyorlar.
Köyün lideri olan öncü kadın Rebecca Lolosoli. Köyün girişinde durduğumuzda köy sakinleri arabanın etrafını çevirdiler. İçlerinden genç bir erkek bize duru bir Ingilizce ile köyümüze “Hoş geldiniz” dedi. Hayli şaşırtıcı. Umoja’nın, erkeklerin barınmadığı feminist bir köy oldugunu biliyorduk. “Nasıl olur da bir erkek orada yasayabilir?” diye sorduk, adinin Ben olduğunu sonradan öğrendiğimiz genç erkeğe. Omoja’nın kurucularından Nagusi’nin 8 çocuğundan biri Ben. Nairobi yakınındaki Thika Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi 3. sınıfta okuyor. Ben, köyden bir hanımla evli. Bir oğlu var, eşi 2. çocuğa hamile. Okulunu bitirene kadar sadece tatillerde köyde kalmasına izin veriliyormuş. “Okulu bitirir bitirmez ailemi de alıp yakındaki kasabaya taşınıp, kendi eczanemi açacağım. Halkımın bana ihtiyacı var.” diyor Ben. Hep beraber köyü gezerken annesi de bize katılıyor. Köyün rengarek giysili kadınları bize köyün meydanında el çırparak söyledikleri şarkılarıyla bir karşılama töreni yapıyorlar adeta. Ben de onlara katılıyorum. Onlar ne yaparsa ben de yapıyorum. Anlamasam da şarkılarına eslik ediyorum. Pek keyifli bir karşılama…
Ben’e babasını görüp görmediğini soruyoruz. “Yeni eşiyle yakınlarda yaşıyor babam. Karşılaşırsak birbirimizi öldürebiliriz, en iyisi hiç karşılaşmamak…” diyor. “Sen esine nasıl davranıyorsun, baban gibi mi?” diye soruyorum. “Öyle davransam bu köyde barınabilir miyim?” diye soruyla cevap veriyor soruma. “Hem kadın erkek hepimiz eşitiz biz” diye de ekliyor.
Grubun amacı zor durumda olan kadınları bir çatı altında toplamak ve kadınlara haklarını anlatmak, öğretmek. Üssü Samburu’da olan Ingiliz askerlerinin tecavüz ettigi kadınlar da Umoja’ya sığınmış. Evlilik dışı hamile kalıp, aileleri tarafından reddedilmiş genç kızlar da oradalar. Umoja, Samburulu feministlerin adeta Mor Çatısı. Kadınların sayısı zaman içinde 48’e ulaşmış. Köylerinde ilk ögretim öncesi çocuklar için bir okul var.
Köy dışından çocukları da kabul ediyorlar okullarına. Okulun bir de aşevi var. Aşevinde sadece çocuklar için günlük yemek pişiriliyor. Köylerine yeni katılan biri için imece usulu küçük bir kulübe yapıyorlar en kısa sürede. Zaman içinde de yine imece usulu insa ettikleri daha büyük kulübesine taşınıyor yeni üye. Evlerini sedir ağacı dalları, inek dışkısı, kül ve çamur ile insa ediyorlar. Köyün ileri gelenlerinin toplanıp önemli kararlarını aldıkları da tek katlı çamurdan bir binaları var. Zaman içinde ülke dahilinde ve ardından da ülkeler, hatta kıtaları aşan bir üne kavuşmuş Umoja Köyü. Kurucuları Rebecca, bir konferanstan diğerine, adeta yetişmeye ve başarı hikayelerini tüm dünyaya duyurmaya çabalıyor. Tabi bu çabaların sonucu olarak da yardımlar pesi sıra geliyor.
Dış yardımlarla ufak bir müze binası inşa etmiş ve içini yavaş yavaş doldurmaya başlamışlar. Atalarının kullandıkları alet edevatlarla. Müzede üzerinde “Kız sünnetine hayır” yazili bir bağış kutusu gözümüze takılıyor. Samburu Kabilesi’nde kız çocukları, erkek çocukları gibi genç kızlığa adım atabilmek için sünnet ediliyor. Sünnet esnasında bazı genç kızlar ve doğum yaparken sünnetli olmaları dolayisiyla bazı hanımlar vajinal kanamanın durdurulamaması neticesinde hayatlarını kaybetmiş. Umoja ileri gelenleri kız sünnetine karşı savaş açmışlar. Artık yeni jenerasyonda sünnet uygulamasını kaldırdık diyorlar.
Umoja halkı geçimlerini gelen turistlerden aldıkları köye giriş bedeli ile kendi yaptıkları rengarenk kolye, bileklik, ahşap heykel, vs hediyelik eşyaları satarak karşılıyorlar. Kismen hayvancılıkla uğraşsalar da geçen sene yasanan kuraklıkta hayvanlarının çoğu telef olmuş.
Massai Kabilesi’nin alt kabilesi olan Samburulular göçebe olan atalarının yüzyıllar önce Kuzey Afrika topraklarından gelerek buralara yerleştiklerine inanıyorlar. Massailer göçe devam edip Kenya’nin güneyine, hatta Tanzanya’ya kadar uzanmışlar. Samburu Kabilesi adini da verdikleri Samburu bölgesinde kalmayi yeğlemişler. Samburular, Massailerle ayni dili Mae dilini konuşuyorlar. Massailerden daha renkli, daha gösterişli kolyeler takiyorlar. Massailer gibi yüzlerini kızgın demirle dağlayıp, kulaklarını yırtıp, koca koca delikler açmıyorlar. Geleneklerini korusalar da, medeniyetle daha bir haşir neşir olmuşlar. Turizm onların önemli değişim evrimidir.
Rebecca Lolosoli kimdir?
Rebecca Lolosoli, Kenya'daki Samburu ilçesinin Umoja Kadın Köyü kurucu ve öncü kadınlarından biri. Lolosoli, 1962'de Wamba Köyünde doğdu ve altı erkek ve bir kız kardeşten oluşan ailenin kızıydı. 1971’de, Wamba Kız İlkokulu’nu bitirdi. Daha sonra Katolik Hemşirelik Eğitim Merkezi’ne gitti. Ancak ücret eksikliği nedeniyle, okulu tamamlamadan 6 ay önce ayrıldı. Sonra, Fabiano David Lolosoli ile evlendi. 18 yaşındaydı ve çeyizi ise, 17 inekten oluşuyordu. 15 yaşındayken, o bölgede uygulanan geleneksel bir ayine son verdirdi. Daha sonra, 17 ineğe satıldı ve sadece 18 yaşındayken resmi bir Kenyalı işadamı ile zorla evlendirildi.
Kendi malını satarak, kendi işini kurdu ve diğer kadınların hakları için ayağa kalktı. Kocası iş için köyden ayrıldığında, parasını alan dört adam tarafından dövüldü. Kocası ona yardım etmek için, hiçbir şey yapmadığında ve itiraz etmediğinde, onu terk etti. 1990 yılında, Rebecca ve diğer 14 kadın; Umoja Kadınlar Köyünü kurdu. 1995 yılında, Umoja'nın örgütlü kadınları, köydeki kadınların geliştirilmesi için bir organizasyon olan; “Maendeleo Ya Wanawake Organizasyonuna (MYWO)” başkanlık etmek için onu seçti. Bu görevi on yıl boyunca sürdürüyor.
2005 yılında Lolosoli, New York'ta bir Birleşmiş Milletler Konferansı’na katıldı. New York'a gitmeden hemen önce, kadın hakları konusundaki kararlı tutumu nedeniyle, yerel erkeklerden ölüm tehditleri aldı.
Umoja, 2009 yılında Lolosoli'nin eski kocası tarafından silahlı saldırıya uğradı. Kocası, kadınları evlerinden kovaladı ve iddiaya göre, o sırada evde olmayan Rebecca'yı arıyordu. Rebecca; 2010 yılında, “Vital Voices'tan Küresel Liderlik Ödülü”ne layık görüldü.
Rebecca, Archer Askeri Üssü askerlerinin bölgedeki tekrarlayan suçlardan sonra, direnişe geçtiler ve İngiliz askerlerinin tecavüzünden neredeyse kurtuldu. 1990’larda, İngiliz askerleri tarafından işlenen tecavüzler, kadınlara yapılan tecavüzlerin sayısının 1400 olduğu tahmin ediliyor. Rebecca’nın kadın hakları ve kadın davasına olan bağlılığı orada başladı. Tecavüzcü İngiliz askeriyle, mücadeleye başladı…
Rebecca, üretilen malların satışı yoluyla belirli bir finansal bağımsızlık kazandı ve böylece bölgenin ataerkil geleneğine karşı çıktı. Daha sonra, yerel yönetim toplantılarında tecavüz sorununu gündeme getirmeye başladı ve bu da Samburu erkekleri tarafından ciddi şekilde dövülmesini ve çalınmasını sağladı. Kocasının ilgisizliği ve eylemsizliği ile karşı karşıya kalan Rebecca, hayatının tehlikede olduğunu fark etti. Evden kaçtı ve 1991'de Umoja Kadınlar Köyü’nü kurdu. Diğer 14 tecavüze uğrayan ve istismar edilen kadınların yardımıyla; 2010 yılı, nihayet boşanma hakkını elde ettiğinden beri, Rebecca Lolosoli'nin hayatında bir dönüm noktası oldu.
Sadece kadınlar için ayrılmış olan köyün kurulması, kadınların toprak veya hayvancılığa sahip olamayacağı veya eğitime erişemeyeceği bir kabile sistemine meydan okudu. Köy, üyelerinin güvenliğini sağlar (2011'de 63 kişi), ancak her şeyden önce gelecek için fırsatlar sunar. Rebecca Lolosoli'nin dediği gibi: "Sosyal ve ekonomik olarak bağımsız hale gelirler ve onları doğrudan etkileyen konularda kararlar alırlar.”
En başından beri, Rebecca Lolosoli; demokratik olarak seçilmiş bir anaerkil bu köyde, merkezi bir yer tuttu. Onların ihtiyaçlarını karşılamak için. Rebecca ve Umoja Kadınlar Köyü üyeleri, kendi ürettikleri ilk önce mısır, şeker vb. gibi tarım ürünleri sattılar. Ancak, toplanan düşük gelirler karşısında, inci takı satışı gibi diğer sektörlere doğru hareket ettiler. Kazançları iyiye gidiyordu…
Umoja Kadınlar Köyü’nün sosyal ve ekonomik büyümesi, erkek egemen rakip köylere karşı, arazi meşruiyetini kazanmak için; 200.000 şilin (2.700$) bedel karşılığı, arazi satın almayı mümkün kıldı. Buna ek olarak, toplanan para Umoja Köyü çocukları için bir müze ve okul oluşturulmasına olanak verdi. Köyün popülaritesi, bölgedeki benzersizliği nedeniyle, bugün gelişen turizmi teşvik etti. Rebecca'nın bu sıra dışı kariyeri ve kadınların kurtuluşu için devam eden mücadelesi, ülkede ve uluslararası alanda çok iyi karşılandı. Onun tanınması ile Köyü ünlü yaptı ve böylece turizmi teşvik etti.
Rebecca, 1995'ten 2005'e kadar “Maendeleo Ya Wanawake” Organizasyonu (MYWO)”ya başkanlık etti. Kırsal toplulukların, özellikle Kenyalı kadınların ve gençlerin yaşam kalitesini iyileştirmeyi amaçlayan ve kar amacı gütmeyen bir kadın gönüllü organizasyonu idi bu. Dört yıl sonra, Diane von Fürstenberg, onu Kenya'ya yaptığı bir gezide fark etti ve kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan “Vital Voices” için kaydoldu. Ekonomi, güçlendirici kadınların siyasi katılımı ve insan haklarının ana aktörleri ile işbirliği içinde çalışan, kar amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu idi. Bu STK, 1999 yılında Hillary Clinton tarafından kuruldu. Rebecca, 2010 yılında kadın hakları mücadelesindeki cesur girişimi için "Küresel Liderlik Ödülü" aldı.
Aynı yıl, dünyaca ünlü stilist Diane von Fürstenberg, Umoja Kadınlar Köyü’nde; geleneksel kıyafetlerden esinlenen, bir bahar koleksiyonu sundu. 2009 yılında, bu kreasyonlar DVF Podyumu’nun geçit töreni sırasında sunulmuştu. 2011 yılında Rebecca Lolosoli, New York'taki Dünya Kadın Zirvesi'nde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile bir araya geldi ve kadın haklarının tanınması mücadelesinde, en etkili figürleri bir araya getirdi. Daha yakın zamanlarda, Rebecca GR8'i aldı! Kadınlar, bağlılığı ve kadın hakları için verdiği mücadele için ödüllendirildi. Bu unvan, 7 Mart 2012'de Dubai’de, 17 kadınla birlikte ödül aldı. Haziran 2012'de, hikayesini anlatan Alyse Nelson tarafından yazılan Vital Voices: The Power of Women Leading Change Around the World” adlı kitap yayınlandı. Kenyalı kadın hakları savunucusu Rebecca Lolosoli ve Omoja Kadınlar Köyü, dünyadaki diğer etkili kadınlar mücadelesine örnek oldu ve oluyor…
Umoja Kadınlar Köyü’nün kurucu önderi Rebecca Lolosoli’ye, Afrika’nın 60 bin yıllık Sambuşman ve Massai-Samburu Kültürünü yaşatan, Anaerkil köy kurucusu 14 kadına ve tüm Umoja köyünü renkli ve güzel kadınlarına selam olsun!.. Sevgili canlar, sizin bu örnek ve özverili çalışmanızı destekliyorum… Gittiğim her yerde, sizi anlatacağım ve yazacağım…
Aktivist Kadınların Çığlığını duyan var mI?
Sözde; demokrasi, özgürlük, insan ve kadın hakları savunucularının simgesi olan Jan Dark, Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg'un taçlandırıldığı Avrupa coğrafyasında ve çağımızda; vahşi kapitalist ülkelerinin, emperyalist ve yayılması sömürü ağına direnen; başta Afrika ülke kadınları olmak üzere; dünyanın değişik coğrafyalarında, erkek egemen baskılara, şiddet, taciz, istismar, sünnet, töre, terör ve savaşlara direnen öncü dünya kadınların örnek duruşlarını da; saygı ve sevgiyle selamlıyor ve destekliyoruz. Bu öncü kadınlardan bazıları şunlar: Rebecca LOLOSOLİ ve Shailja PATEL (Kenya), De İBARBOUROU (Uruguay), Dunya MİKHAİL (Irak), Hilary Tham (Malezya), Mirida n’Ait ATTİK (Fas), Cemile Buhayrad (Cezayir), Bernadette Sanou DAO (Mali), Veronique TADJO (Fildişi Sahili), Monica Arac de NYEKO (Uganda), Misrak TEREFE (Etiyopya), Rabia BALKHI (Afganistan), Halime HUDAYBERDİVEVA (Özbekistan), Mira ALEÇKOVİÇ (Sırbistan), Rosario MURİLLO (Nikaragua), Ana NUNA (Venezuela), Carmen OLLE (Peru) , Noémia de SOUSA (Mozambik), Sandra A. MUSHI (Tanzanya), Saba KİDANE (Eritre), Gwendoline KONİE (Zambia), Benju SHARMA (Nepal), Leyla HALİD (Lübnan), Fedva TÜKAN (Filistin), June JORDAN (Ürdün), Necah el-Attar (Suriye), Atatürk’ün manevi kızı Anadolu ADİLOVA (Azerbaycan), Gazeteci Leyla Vekilli (Azerbaycan), Prof. Dr. Türkan SAYLAN, 1982 Avrupa Güzeli-Balerin Nazlı Deniz Kuroğlu (Türkiye), Al Kaine (Tunus), Alaa Salah (Sudan) vb.
Türkiye’de çıkarılan Medeni Kanun ile kadın hakları yasalaştı
20. Yüzyılın başında, “Birinci Paylaşım Savaşı (1914-1918)” ardından, Anadolu coğrafyasında emperyalist işgale karşı; Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde; Tarsuslu Adile Kara Fatma, Yörük Hatice, Münevver Saime, Şerife Bacı, Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar), Halime Çavuş (Kocabıyık), Nezahat Onbaşı (Nezahat Baysel), Çete Emir Ayşe (Emire Ayşe Aliye), Fatma Seher Erden (Erzurumlu Kara Fatma), Gördesli Makbule Kocayayla gibi kadın kahramanlar, yalnızca vatan savunmasında değil, Anadolu kadınının anaerkil gücü ve kadın hakları konusunda da mücadele etmişlerdir…
Tayyar Rahmiye. bağımsızlık savaşı zaferle taçlandırıldı. 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildi ve bir dizi Cumhuriyet Devrimleri uygulamaya başlatıldı. 17 Şubat 1926’da kadınla erkeği eşit kılan Medeni Kanun kabul edildi. Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet projesi, çağımızın en başarılı çağdaşlaşma, özgürleşme ve aydınlanma projesidir. Temelleri, demokrasinin ilk ışıkları kabul edilen yasalar ve uygulamalarla atılmıştır. Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle kişiler hukuku, aile, miras, eşya hukuku ilişkilerinde dini hukuk yerine laik hukuk kabul edilmiştir. Yasa, özellikle kadınlara tanıdığı haklar açısından toplumun aydınlık yüzü olmuştur. Medeni Kanun, kanun önünde kadın erkek eşitliğini kabul ederek kadınların ve bunun sonucu toplumun önünü açan en önemli devrim yasasıdır. Medeni Kanun, kadınların eşit ve özgür bireyler olarak toplumsal ve kamusal yaşamda yerini almasının başlangıcıdır. Ülkemizde kadınlar egemen kültür nedeniyle daha az eğitime, daha az ekonomik ve mali kaynağa, özerkliğe, karar alma yetkisine sahiptir. Kadınlar düşük ücretli, kayıt dışı, sosyal güvenliksiz işlerde çalışıyor. Ev işleri de kadına bakıyor. Üstüne üstlük kadın bir de şiddet görüyor. Bunun nedeni eşitsiz güç ilişkileridir.
Kadınların hak ve özgürlüğü demokratik ortamlarda gelişir. Gittikçe muhafazakârlaşan toplumlarda kadınların yaşam biçimi, bedeni üzerindeki haklar, çalışma hakkı, giyimi erkekler tarafından kullanılan haklar haline gelir. Oysa dünyada yönetimler toplumsal cinsiyet eşitliğine verdikleri önem ve yaptıkları katkı ölçüsünde toplumsal gelişmede ve ekonomide başarılı oluyor. Eşitlik ekonomide verimliliği ve gelişmeyi artırır. Bu nedenle yönetimlerin kadınlara fırsat eşitliğini sağlayacak politikalar üretmesi ve bu eşitliğin önündeki engelleri kaldırması gerekir. Eşit işe eşit ücret ve sandıkta oy kullanma dahil, tüm toplumsal ve mülkiyet alanındaki adil ve eşit haklara sahip olan Türk kadınları için çağdaş insan olma konusunda atılan örnek bu yasal uygulama, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk adımı olması oldukça anlamlıdır…
Cumhuriyet Devrimini bir kadın devrimi haline getiren kurucu ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Medeni Kanun’un mimarı sayılan Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’u ile vatansever kadın yazar Halide Edip Adıvar’ı saygıyla anıyoruz… Bu Medeni Yasa uygulamaya başlayalı 100 yıla yakın bir zaman olmasına karşın; parlamentoda kadın kotası, ülkede hala kadın hakları ihlalleri, töre cinayetleri, cinsel taciz, dinsel istismar, aile içi şiddet, imam nikahı uygulaması, toplumsal ve insan-kadın hakları açısından toplumsal bir yara olan erkeklerin çok eşlilik inancı ve töresi, çocuk gelinler, ilk gece ya da kızılık zarı hakkı geleneği, çocuk yaşta evlilik ve iş hayatınadaki artı değer sömürü, giyim ve sosyal hayattaki eşitsiz bazı uygulamalar görülmektedir… Ne yazık ki, bu kanayan çığlık dediğimiz kadın hakları ihlalleri durumlarında, bizzat bazı kadınların hala bu kirli uygulamaları meşru olarak kabullenmesi ve savunması da çok acı vermektedir… Keni hemcinslerine ihanet etmesi de bir başka sorun olarak, çözüm bekliyor… Kadın gazeteci, yazar ve öncülerine yapılan baskılar ise, bir başka acıdır.. Bun konuda; bazı kamu kurumları, Barolar Birliği, Gazeteciler Cemiyeti, PEN Yazarlar Merkezi, Çağdaş Yaşam, Feminist Kadınlar Hareketi, Mor Çatı ve benzeri kadın hakları savunucusu sivil toplum örgütleri mücadele etmektedir…
Neden 8 Mart?
8 Mart 1857'de yine ABD'nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında grevci işçilere polisin saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle kaçamamaları sonucunda 120 kadın işçinin ölmesi ardından; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde, 8 Mart'ın "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti. “Sivil farkındalık günü, Kadınlar ve kızlar günü, Anti-cinsiyetçilik günü, Feminist Kadınlar Günü, Ayrımcılıkla Mücadele Günü ve Eşit işe eşit ücret günü” olarak anlam bulan; “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” her yıl, daha bir kararlılık ve çoşkuyla kutlanıyor… Aktivist Kadınlar Platformu açıklamasında ise; kadın hakları ve kadınların sorunları ve çözüm yolları konusuyla ilgili olarak, yalnızca 8 Mart günü değil, yılın her günü anımsanması gerektiği vurgusu yapılmaktadır…
Öte yandan, “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” etkinlikleri kapsamında; Afrika başta olmak üzere, dünyanın pek çok ülkesinde ve Türkiye’de de duyarlı aktivist emekçi kadınlar, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” ve “İstanbul Sözleşmesi” hakları için, direnirken; erkek egemen güçlerin engel ve baskılarıyla yüzleşiyorlar yeniden… Türkiye’de yılın ilk 2 ayı içinde (Ocak-Şubat 2021) 100’e yakın kadının, şiddet nedeniyle hayatını kaybettiği, resmi olarak açıklandı… Ve her yıl olduğu gibi; 2021’de de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamaları polis engeli ile yasaklandı…
Lilith, Havva’dan daha aktivist idi (*)
Her şeye karşın, Umoja kadınları; analık içgüdüsü ile daha çok barışçıl, hoşgörülü, sevecen, aktivist, kararlı ve bilinçli çalışmaları ve saygın duruşları ile tim dünyaya örnek olma yolunda, oldukça direngen, insani, barışçıl, özgür, meşru ve sağduyulu mücadelelerini sürdürüyorlar… Umoja Köyü kadınlarının çalışmaları, günlük yaşamları ve çocukların eğitimi, hastalıklarla mücadeleleri; sanki sosyal hayatın tempolu müzikal ritmi, gökkuşağı rengindeki giysileri ve takılarıyla süslenen hareketli danslarının bir parçası idi, gördüklerimiz… Hayatın zorluklarını ve tüm erkek egemen baskıları ve sınıfsal sömürü mekanizmalarına başkaldırışın çoşkusu ve anaerkil iç sezgilerin, çığlık çığlığa dışa vurumu idi, dansları ve renkli dünyalarındaki bize sundukları o sevgiyi sebil eyleyen konukseverlikleri… (*) Lilith Tabletleri, Dursun Özden, Yoleri Yayınları, Haziran 2015, İstanbul.
Gökkuşağı bereketindeki ten renkleri zengini olan sevilesi kadınlarımızın, tümünün göz yaşları rengi ise aynıdır, tektir… Sevgisini sebil eyleyen bir anadır, sevgilidir, kardeştir, abladır onlar… Bir kelebek gibi beyaz yürekli kız çocuğumuzdur onlar… Çağdışı üretim ilişkilerinin, vahşi kapitalist sistemin, töre ve yöresel baskıların acıtıp, kanattığı kadınlarımızın derinden isyanıdır, asrın özgür ruhlu kadınların çığlığıdır bu Kanayan Çiçek demeti… Taciz edilen, hakarete uğrayan, hırpalanan ve horlanan o kadınlar, bizim kadınlarımız; yalnızca insanca bir yaşam, özgürlük ve sevgi istiyor. Bunu fazlasıyla hak ediyorlar... Sevmek bize yakışıyor… Yoleri gezgin derviş, Büyük Sahra’da tuz taşıyan Tuareglerle birlikte, deve üzerinde 14 gün süren zor ve macera dolu bir yolculuk yapmıştı. Çölün kum fırtınalarına ve sarı sıcağına aldırmadan, kara Afrika’nın ölü kalbine, göç yolunda çölün efendisine erişmek için hayatı belgelemişti… Mali topraklarında verilen mola sırasında, lacivert derili Tuareg kadınların konukseverlikleri ve emektar telaşlarına tanık olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamama neden olmuştu. Zikir eder gibi dans eden mor örtülü sünnetli kızların tam tamı, tam da bir “yoksul ama mutlu” olmanın tanımı ya da sırrı idi… Hayatı keşfetmeye devam…
Dünyanın 99 haine tanıklık eden gezgin derviş olarak; tanık olduğum kaybolan etnik kültürleri ve medeniyetleri, sizin gibi başka örnek direnişleri, aktiviteleri; özgür, barışçıl, insani ve meşru davranışları araştırıyor ve yazıyorum… pek çok sanatçının esin kaynağı ve gönül evinin kapısını bize aralayan sevdalı kadınlara selam olsun… Dayanışan kadınlara selam olsun!… Son çalışmalarımdan biri olan; Dünyada sünnet olan 200 milyon kız çocuğun feryadını belgelediğim; “KANAYAN ÇİÇEK” adlı kitabımı yayına hazırlıyorum. Merakla, bilinmeyeni ve hayatı keşfediyor ve belgeliyorum… Orta Asya coğrafyasında, Sibirya’da, Alaska ve Amerika’da, Latin Amerika’da, Ortadoğu ve Balkanlarda, Anadolu ve Afrika’da yaşayan Şaman Kültürlerinin ortak yanlarını belgeliyorum… 2019’da yayınlanan “Kam Kültürü Şamanizm” kitabım ve Tuva Şamanları belgeselimle, bu özdeki çalışmalarımı sürdürüyorum… İlk fırsatta, Umoja Kadınlar Köyü ve Rebecca Lolosoli kitabı ve “KANAYAN ÇIĞLIK” belgeselim ile hayatı keşfetme serüvenimi zenginleştireceğim, yeniden…