Geçtiğimiz günlerde Ankara’da tanıştığım, değerli araştırmacı yazar Dr. Mikdat Çakır’ın imzalı bir kitabını okudum. Kitabın Adı: SAVAŞ SOSYOLOJİSİ. İlginç ve değerli bir yapıt. Bir emekli subay olan yazar, kendi somut deneyimleri, araştırmaları ve gözlemleri yanı sıra; nesnel kaynaklardan ve yaşamsal belgelerden hareket ederek titizlikle, özenle, anlaşılır ve akıcı bir dil ile hazırladığı bu stratejik ve taktik bilgileri; dünya, bölge, ulus ve etnik özellikleri dikkate alarak dünün, bugünün ve yarının Savaş Sosyolojisi ile öteki bilim dalları arasındaki ilişkiyi ve çelişkiyi, ulus devlet ve emperyalist abluka ölçeğinde değerlendirmektedir. Elbette bu ilişki ve çelişkilerin odağında “İNSAN” vardır.
13 milyar yıl önce Güneş, 4,5 milyar yıl önce Dünya ve 3 milyar yıl önce su yoktu… Ama 3 milyon yıl önceden bu yana insanoğlu denen canlı vardı…
Bütün canlı türlerinde olduğu gibi insanların da her türlü işlevlerini yerine getirmeleri, yaşamlarını sürdürebilmeleri, canlı kalmaları için uygun ortam ve maddi olanaklara bağlıdır. İnsanlar, yalnızca nefes almak için yalnızca gıda gereksinimi duymazlar. Bir başka deyişle yaşam amaçları, karın doyurmakla sınırlı değildir. O halde, insani özelliklerin gıda dışında sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojik unsurlarla da ilişkisi gözardı edilemez. Ancak zaman, mekan ve diğer etkileyici koşullara bağlı olarak önem sırası değişmekle beraber, sosyo-ekonomik unsur, diğer unsurlara kıyasla öncelikli bir işlev yerine getirmektedir. Bu da İktisat ve Savaş Sosyolojisi kapsamında değerlenir. Bu anlamda toprak, doğal kaynaklar, emek, sermaye ve girişimcilik gücü olarak değer bulur. Bu değerlerin kesişme noktası ise; istihdam, üretim ve servetin adilane paylaşımı ya da bileşkesi olarak, savaşlara neden olan potansiyel iktisadi, psikolojik güç ve devlet olma olgusu vardır.
Devletlerin, uluslararası ilişkilerde tarihten gelen bazı olayların etkisiyle bazen akılcı kararlar alamadığı görülmektedir. Büyük devlet olma özelliğini yakalayarak, buna uygun davranışlar sergileyen devletlerin, uluslararası ilişki ve mücadelelerinde öncelikle psikolojik ve istihbari mücadelede başarı sağlamalarına, başarının iktisadi taaruzla devamına tanık olunduğu bir gerçektir.
Yaşamın diyalektiği gereği; her şey birbirine bağlı, zıtların birliği, nicel birikimlerin nitele dönüşmesi, zaman ve mekan ilişkisi ilkeleri; savaş ya da barış sosyolojisinin temel ve ana koşulu olarak, her durum ve dönemde evrim ve devrim yolunda somut çözümler üretmemize kaynak olmaktadır. Türkiye’nin diyalektiği kayıyor mu?
Bazı “Uluslararası Öngörü Kuruluşları”, stratejik ve jeopolitik bir konumu olan ve binlerce yıl boyunca kesintisiz maliye, kesintisiz düzenli ordu, uygar ve güçlü devlet geleneki, dil ve kültür birliği gibi özellikleri olan Türkiye için, şu tahlili yapmaktalar: “Türkiye, maalesef uluslarası ticaretle yürütülen uluslararası ilişki ve mücadelede IMF, Dünya Bankası, NATO, AB ve başka kurumlarla olan ilişkilerinin, yalnızca ticaret mantısı ile götürebileceği gibi yanlış ve yanıltılmış bir anlayışla yol almaktadır. Tarihsel ve coğrafi konumu nedeniyle kutup ülkesi olan davranılışını, ister istemez sergilemek veya uygulamak zorunda olan Türkiye, ne zaman sağlıklı ulusal ve uluslarası davranış çizgisine gelecektir? Yıllardır emperyalizmin beslediği terörle savaşan ve iyi komşuluk ilişkilerinde başarılı olan Türkiye, batı merkezli finans ve askeri kurumlarla olan ilişkisini, kendi ulusal ve bölgesel çıkarları doğrultusunda ne zaman gözden geçirecektir?”
Savaş Sosyolojisi için, ilginç alan çalışma sahası ve konusu olan; Çanakkale ve Ulusal Kurtuluş Savaşımızın büyük utkusu ve 20. Yüzyılın esin kaynağı Yüce Devlet Adamı, Büyük Komutan ve Gerçek Diplomat olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, emperyalist devletleri dize getiren “Tam Başımsız ve Üniter Güçlü Devlet Türkiye” stratejik utkusu ve çağdaş devrimleri; şimdilerde dış ve iç karanlık güçler tarafından (adeta intikam alırcasına) yok ediliyor… Bölgemizde süren savaşlar, terör, BOP ve iktisadi-siyasi abluka başta olmak üzere, Anadolu coğrafyası parçalanmak isteniyor. Türkiye’nin Milli Güvenliği ve Üniter Devlet yapısı çok ciddi ve yakın tehdit altına girmiş bulunmaktadır. Burada, bu ciddi ve yakın tehditin ve çözüm yolunun; Lozan sınırları içinde barışçıl, nesnel ve doğru diplomasi ile ulusal ve uluslararası çıkarlarımızdan ödün vermeyerek gerçekçi enerji, su, sanayi, gıda ve tarım politikaları başta olmak üzere; akılcı strateji izleyerek “Savaş ve Uluslararası İlişkiler Sosyolojisi” bilgisi ve deneyimi ışığında tüm tehlikeler, ortadan kaldırılabilir kanısı taşınmaktadır. Umut ve ütopyamızı yitirmeden…
Ülkemiz ve dünyada oynanan kirli oyunların sosyolojik, psikolojik, tarihsel, kültürel ve iktisadi olarak inceleyen ve yorumlayan yazar; tüm tehdit ve tehlikeler karşı da çözüm yolları önermektedir. Savaş Sosyolojisi kapsamında ele alınması gereken konu başlıklarını şu şekilde sıralayan vatansever bir Türk aydını olan, emeki subay Dr. Mikdat Çakır’ın kaynakça alıntıları ve deneyimsel yorumları dikkate değer tespitlerdir. Bunlar sırasıyla: İlk toplumlarda şiddet ve savaşın anlamı, İlk çağlardan günümüze kadar savaş ve şiddetin anlamı, Savaş yönteminin seçiminde etkili olabilecek milli güç unsurları, Savaş türleri, Savaşın nedenleri ve toplumsal etkileri, Sosyoloji ve tarih ilişkisi bakımından savaş sosyolojisi, Sosyoloji-Coğrafya bakımından savaş sosyolojisi, İktisat ve harp sosyolojisi, demopolitika ve harp sosyolojisi, Nüfus siyasaları, Demografya ve savaş sosyolojisi…
Aslen Sivas / Kangal ilçesi doğumlu olan Dr. Mikdat Çakır; “Sosyal Değişme ve Çözülme” çalması ile yüksek lisans tezi, “Türkiye ve Dünyada Savunma Sanayii ile Özel Sektörün Savunma Sanayiine Entegrasyonu” konulu doktora tezi sonrası; Ortadoğu, Kıbrıs, Balkanlar ve Kafkaslar ile ilgili savaş sosyolojisi ve strateji değerlendirmeli bir çok makalesi yayınlanan yazarın, terör sosyolojisi ve etnik yapı konusunda araştırmaları vardır. Ayrıca tarımsal sanayi bitkilerinin uluslararası rekabet stratejileri ve Türkiye’deki kooperatifçiliğin durumu hakkında bilimsel makaleleri ve sunumları olan yazar Dr. Mikdat Çakır; Şeker Kurulu üyesi olup, halen Pankobirlik Genel Müdürlüğü, Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı görevini sürdürmektedir…
ISBN 975-288-849-6 no ile birinci baskısı 2004’de yapılan ve 176 sayfa olan kitap, Mart Matbaası tarafından yayınlandı. Emeki Subay Dr. Mikdat Çakır’ın “SAVAŞ SOSYOLOJİSİ” adlı bu başucu kitabı; aslında liselerde, askeri okullarda, hukuk, işletme, iktisat, uluslararası ilişkiler, basın-yayın, halkla ilişkiler, siyasal bilgiler fakülteleri başta olmak üzere, pek çok alanda eğitim veren okullarda yardımcı ders kitabı olarak okutulmalıdır… Ayrıca, basında ve tv kanallarında yalan-yanlış seviyesiz yorumlar yapan sözde strateji uzmanları ve ilgililer de bu kitabı mutlaka okumalıdırlar… Konusunda bir başucu yapıtı olan bu kitap dünü, bugünü ve yarını doğru anlamamıza ve akılcı çözümler üretmemize katkıda bulunacaktır… Vahşi Kapitalizm ve kağıttan bir kaplan olan Emperyalizmin kuşatmacı, ele geçirmeci, sömürü ve kan emici planları karşısında, ulus devlet ve mazlum halkların örgütlü direnci ve utkusu ile sevgide odaklanan; demokrasi, barış, huzur, kardeşlik ve adilane bir paylaşım için yaşanası bir dünya kurulabileceğinin adımlarını atmak, hiç de güç ve erişilmez değildir… Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu veciz sözü, bize her şeyi özetlemektedir: “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ!..”
Ocak 1997 tarihli Milliyet Gazetesi’nde dizi yazısı olan bir röportaj anımı sizinle paylaşmak isterim. 12 Aralık 1996’da, Latin Amerika Edebiyat Ödülü almak üzere gittiğim Küba’nın başkenti Havana’da, 1959’dan beri onurlucu ABD ambargosuna direnen, Latin Amerika’nın yoksul ve mutlu prensesi Küba’nın efsanevi lideri Kumandan Fidel Castro ile yaptığım röportajda, Castro’ya “Türkiye’deki solcu, ilerici ve devrimci gençler, Che Guevara ve Fidel Castro’ya adeta tapıyorlar…” diye soru sorduğumda Castro, iri kollarını omzuma attı, kocaman elleriyle sıktı ve bana kızarak şöyle dedi: “Kemal Atatürk varken, kendinize başka bir önder aramayın sakın… Bizim ve dünyadaki mazlum halkların doğal önderi, ışık ve esin kaynağı Kemal Atatürk’tür…” O anda çok duygulandım ve onurlandım… Kendi değerlerimizin kıymetini bilelim, yeniden…
Sevgisini sebil eyleyen, kültür ve sanatın hoşgörülü, yapıcı ve birleştirici özelliğini bir yaşam biçimi olarak özümseyen, dünyanın 99 haline tanıklık eden bir gezgin ozan ve hayatı belgeleyen yazar olarak (bu kitabı okuduktan sonra) şu soruyu da sormadan edemeyeceğim: Kim ve ne zaman “Barış Sosyolojisi” kitabını yazacaktır?
Barış, hemen şimdi…