SALSA EŞLİĞİNDE ADRENALİN DOLU KÜBA SEYAHATİ

YÜKSEL GÖK

Kuzeyinde Bahamalar, güneyinde Karayipler bulunan ada ülkesi. En iyi puro, en iyi rom en iyi kahve içmek için bile görülmesi gereken, gökyüzünün daha büyük gözüktüğünü hissettiğim; uzaya çıkmadan bu dünyanın dışına çıkabileceğiniz tek ülke Küba. Bol ağaçlık, toprağı sadece araçların geçtiği yollarında görebileceğiniz Küba ismini, “güneşin toprağa hiç değmediği yer” anlamına gelen Cubao'dan alır.

İspanyolca La Habana denilen Havana Küba’nın başkenti. Endülüs mimarisinden izler taşıyan renkli binaları, dev meydan ve anıtlarla bezenmiş bir kent. Küba’da bir engelli olarak en rahat gezebildiğim şehir oldu Havana. Havana’da gezilecek en önemli yerler arasında Küba devrimine kadar hükümet binası olarak kullanılan “El Caitolio” binası. Bu bina aynı zamanda Küba’nın en yüksek binası. Plaza Vieja diğer adıyla Old Town meydanı mutlaka görülmesi gereken meydanlardan bir diğeri. Bu meydan en çok sevdiklerim arasına girdi. Rengarenk evlerin çevrelediği meydanda aniden ortaya çıkan sokak gösterileri görülmeye değer. Old Town meydanında Küba’nın en güzel kahvelerini içebileceğiniz, birbirinden güzel kafeler var. Ama benim en sevdiğim en merak ettiğim hatta Küba’ya gitme sebeplerimden biri olan Malecon Bulvarı ve Casa Fuster gerçekten merak ettiğime değen mekanlardan oldu.  Malecon Bulvarı, Eski Havana’dan başlayıp kilometrelerce devam eden bir cadde. Bu caddede şeker gibi boyanmış klasik Amerikan arabalarıyla tur atmak hayallerimin ötesinde bir deneyim oldu. Coco taksilerle gezmekte en az klasik arabalar kadar keyif verdi. 

Casa Fuster, Kübalı sanatçı Fuster’in evi. Jaimanitas semtinde bulunan bu ev Barcelona’daki Park Guell’i anımsatıyor. Küçük seramik parçalardan yapılmış rengarenk bir mahalle düşünün. Sanatçı Fuster tarafından yapılan bu ev komşuları tarafından beğenilince tüm mahalle Fuster’in yaptığı evlerle masal gibi bir diyar haline gelmiş. Engelliler, yapının içine ve üstüne çok minik desteklerle girebilir. Barcelona’da Park Guell’e yardımsız girememiştim. Ve hatta yardım aldığım halde epey zorlanmıştım. Küba insanı o kadar kibar ve nazik ki zorlandığınızı gördüğünüz anda size, sizden önce sevgi ellerini hemen uzatıyorlar zaten. Bu konuda hiç tereddüt etmeyin. Hedef koyun, hayal edin ve harekete geçin. Engeller bir şekilde ortadan kalkıyor.

La Habana’dan sonra UNESCO tarafından dünya miras listesine alınarak korunan ve açık hava müzesi gibi görünen Trinidad’a doğru yaklaşık 5-6 saat sürecek gezime devam ediyorum. Ara sıra mola vermek iyidir diyerek yolumun üzerindeki Cienaga de Zapata botanik parkında biraz nefes aldım. Küba’nın aşırı nemli ve sıcak havasına ilaç gibi gelen bu botanik parkta timsah çiftliği var. Çiftliğin hemen yanında nehir kıyısında timsah eti yiyebileceğiniz bir de restaurant var. Timsah eti daha çok tavuk etine benziyor. Ama aşırı yağlı olması beni oldukça rahatsız etti. Botanik parka giriş ücretsiz. 

Sıcak, nemli, ara ara bozuk yollar, yol kenarında benzin istasyonlarındaki molalarla tatlı bir yorgunlukla birlikte; güzel, kibar, iyi niyetli ve de yoksulluk içinde bile olsa yüzlerinden tebessümün eksik olmadığı insanların yaşadığı şehir olan Trinidad’a ulaştım. Her şey illüzyon gibi. Bir film setindesiniz sanki. Gerçek olamayacak kadar güzel. Tüm sokakların birbirine benzediği, rengarenk boyanmış tek katlı evlerin olduğu, keşke kaybolsam da her bir sokağını görsem diyeceğiniz şehir. Gün ışığıyla renklerin birbiriyle dans ettiği sokaklarında her daim canlı müzik dinleyebileceğiniz hayat dolu şehir. Sokaklarda gezerken halkın yaşadığı camsız, sadece panjurların olduğu evlerin içini rahatlıkla görebileceğiniz şehrin adıdır Trinidad. Bu camsız evlerin bazılarında evin baş köşesine konmuş süslü mü süslü genç bir kızın fotoğrafını görürseniz, bu o evde ergenlik yaşına girmiş, evlenme yaşına gelmiş bir genç kızın yaşadığını anlarsınız. Küba’da 15 yaşına girmiş genç kızlar için düğün misali bir tören yapılır. Bu törene Los Quince serenomisi denir.

Gözüme, sokaklarda çarpan bir başka olay ise bembeyaz giyinmiş insanlar. Baştan sona, giydiği ayakkabıdan çorabına, çorabından üzerine geçirdiği gömleğe kadar her şey bembeyaz. Hatta giyeceği iç çamaşırı da. Genç kız ya da erkeklerin hacı olması töreni.  Hayatta bir kere yapılan diğer zamanlarda ise istenirse yapılabilecek bir tören. Genelde işi gücü rast gitmeyen insanların başvurduğu dini bir tören de diyebiliriz. Bu dini törene Santa denir. Santa yaparlarsa üzerlerindeki kötü enerjinin gideceğine inanıyorlar. 
 
Trinidad’da Plaza Mayor’da müzik, salsa ve rom keyfi yapmadan ve şehre 15 Km uzaklıkta bulunan Ancon Plajının ipek kumlarında uzanıp güneşlenmeden dönmeyin. Ama ille de Majito ve Küba’nın özgürlük mücadelesinde askerlerin ısınmak için içtiği ve Trinidad şehrinden çıkmış olan Canchanchara’nın tadına varın derim. Şimdi soğuk içilen bir içecek ve tadına bayıldım.

Trinidad’da bir engelli olarak dikkat etmeniz gereken en önemli şey, Arnavut kaldırımlı, ara ara dik yokuşlardan oluşan ve özellikle yağmurdan sonra inanılmaz kayganlaşan sokaklarında gezmek olsun. Bunun için kaymayan sağlam bir ayakkabı giymeniz ve zaman zaman destek almanız da düşmemeniz açısından iyi olabilir. Onun dışında Küba’da ama özellikle Trinidad’da güvenlik en son dert edeceğiniz konu. İnsanları yardımsever ve yardıma ihtiyacınız olduğunda rahatlıkla ulaşabileceğiniz insanları hemen yanı başınızda görebileceksiniz. Çok yorulursanız  tuktuk ya da coco denen taksileri kullanabilirsiniz. Trinidad’da tuktuk ve coco taksileri bulmak Havana’daki kadar kolay değil ama yine de ulaşabilirsiniz.  Beni zorlayan en önemli konu gece elektrik kesintilerinden dolayı şehrin karanlığa bürünmesinden dolayı dışarı çıkamamak oldu. Onu da gündüz hesapsızca gezerek telafi ettim. 

Tadı damağımda kalan Trinidad gezimi geride bırakarak mini mini, iç içe girmiş, boyaları sökülmüş masaldan hallice, devrim fitilinin ateşlendiği Santa Clara’ya doğru yola koyuldum. Santa Clara’da ilk durağım Che Guevara’nın tren baskınında içinde bulunduğu vagonların sergilendiği alana gitmek oldu. Tarihte 26 Temmuz olayları olarak bilinen, tren baskınında Che ve yoldaşlarının halkın da desteğiyle Batista karşısında büyük bir zafer kazanır ve Batista Küba’yı terk etmek zorunda kalır.

Santa Clara’daki diğer en önemli yapı ise Che ve arkadaşlarına ait eşyaların ve fotoğrafların sergilendiği müze. Müze, daha sonra büyüyüp genişleyecek olan kentin tam ortasında kalacak şekilde yapılmış. Geniş ama bir o kadar yüksek basamakları geçtikten sonra müzeye ulaşabiliyorsunuz. Bu basamaklardan destek almak gerekiyor. Merdivenlerin etrafında tutunacak pervaz olmaması müze ziyaretini zorlaştırıyor ama imkansız değil. Che müzesine giderken şort giymeyin. Girişte sıkıntı olabiliyor. Hele fotoğraf hiç çektirmeyim dört bir tarafı kameralarla gözlemlenen müzede bu eyleminiz başınıza iş açabilir. 

İlk görüşte devasa yapısıyla insanı heyecanlandıran heykel yapılmaya başlandığında malzeme yetersizliğinden yarım kalmak üzere iken, halk heykelin dökümü için demir, çelik vb metal parçalara ihtiyaç olduğunu duyunca, evlerindeki kapıların kilitlerini sökmeye, kazma kürek ne kadar metal parça varsa toplayıp yarım kalan heykelin yapımında kullanılmak üzere destek için gönderirler.

Engelli bir gezgin olarak, kafamda bin bir soruyla, ( giderken 12.5 gelirken 17 saat süren, gelirken THY uçağı Havana’dan Venezüella’nın başkenti Karakas’a Karakas’tan 2 saat  rötarla İstanbul’a uçuyor ) yola çıktığım Küba seyahatimde, kah yoruldum, kah zorlandım, kah düşer gibi oldum ama asla pes etmedim. Bir hayalimi daha gerçekleştirmenin verdiği mutlulukla, Che’nin devrim ateşinin kıvılcımını yaktığı şehir olan Santa Clara’ya Küba’ya kendi mücadelemin, ruhumda bıraktığı derin izlerini  dondurup, yeni yerler keşfetmek üzere yoluma devam ettim.

KÜBA SEYAHATİNDE MUTLAKA BİLMENİZ GEREKENLER

Engelli bir gezgin olarak Küba ziyaretinde her yerde olduğu gibi yüksek kaldırımlar en zorlandığım alanlardan oldu. Havana’da çok karşıma çıktı. Çoğunlukla bu kaldırımlardan inip çıkarken destek aldım. Almak zorunda kaldım. Arnavut kaldırımlı yolların yağmurdan sonra kayganlaşması ayrı bir zorluktu. Trinidad’da bu anlamda çok zorlandım.  Sadece Küba’nın değil dünyanın en iyi tütünlerinin yetiştiği ve purolarının sarıldığı yer olan Vinales Vadisi ve bu vadide girdiğimiz mağara diğer zorlayıcı yerlerden oldu. Özellikle ama özellikle mağarada size kuvvetli bir şekilde destek verecek iyi bir rehberle girmeniz gerekiyor. Mağara içindeki ıslak zemin ve yer yer eğilerek ilerlemeniz gereken yerler vardı. Buralar beni hem çok korkuttu hem de zorlandım. Ama yanım da bana destek verecek çok tecrübeli ve bölgeyi iyi bilen rehberler olduğu için kazasız belasız çıktım. Bu zorlayıcı yerler dışında Küba yürümek için çok rahat ve çok güvenli. Oldu ki yoruldunuz hemen bir tuktuk, coco taksileri kullanabilirsiniz. Tuktuklara binmek biraz zorlayabilir ama Küba’nın naif, güzel ve tatlı insanları size yardımcı olmaktan büyük mutluluk duyacaktır. Tuktuk ve coco taksileri Havana’da bulmak oldukça kolay diğer şehirlerinde Havana’ya göre pek kolay olmuyor.

Elektriklerin olmadık saatlerde kesilmesi ayrı bir zorluk. Trinidad’da Arnavut kaldırımların kayganlığı üzerine elektriklerin kesilip şehrin karanlığa bürünmesinden dolayı gece düşme korkusuyla maalesef dışarı çıkamadım. Jeneratör yok ya da tek tük o da şehrin karanlığına maalesef derman olamıyor. Kesintilerden dolayı cep telefonunuzun şarjı daima dolu olsun. Yanınıza yedek bir şarj cihazı almak kesinlikle gözden kaçırılmaması gereken bir konu. İnternet mi dediniz. Elektrik kesintilerinden dolayı market kapılarına kilit vurup su alamadığımız kahve bulamadığımız çok dinlenme tesisi oldu. Hele bir yerde gazlı tüple yapılan tost benzeri bir şey yedim ki, tadı damağımda (!) kaldı. 

Turla mı yoksa bireysel mi gezelim dediğinizi duyar gibiyim. Bence Küba koşullarında turla gezmek hem daha az maliyetli hem de daha rahat ve güvenli. Şehirler arasındaki mesafeden dolayı kullanacağınız aracın benzin hariç günlük maliyeti 100-120 euro / dolar arası. Ayrıca yolculuğunuz akşam ama özellikle gece saatlerine kalmamalı. Çünkü elektrik olmamasından ya da çok kısıntı olmasından dolayı yollar risk oluşturabilir. Ara ara o geniş ve uçsuz bucaksız yollarda çukurlara  denk gelebilirsiniz. Benzimin biterse yolda bir yerden alırım diyorsanız hata yaparsınız. Yollardaki dinlenme tesislerinde 7-8 saat benzin kuyruklarında bekleyen insanlarla karşılaştık. Şehirler arası mesafe de epey uzun. 

Küba’da hijyenden dolayı her yerde yemek yenilmeyeceğini özellikle belirtmeliyim. Sokak lezzetlerinden uzak durmanız sizin faydanıza olacaktır. Bu olumsuz koşulların yanında sokakta satılan tropik meyvelerden fazlasıyla yararlanabilir. Doyasıya yiyebilirsiniz. Ya da çok güzel bir restaurant oldukça ucuza istediğiniz gibi yemek olayını çözebilirsiniz. Özellikle deniz ürünlerinden yapılan yemekler enfes ve çok ucuz. 

Küba’da Küba’lıların evinde kaldım. Çok lüks değildi ama beklentimin baya üzerinde buldum. Elektrik sorunu olmadığı sürece internet sorunu yaşamadım. Yataklar temiz, banyo olayı çoook az akan sudan dolayı ara ara sıkıntı yarattı. Yanınızda banyo havlusu almanızı öneririm. Zira evlerdeki havlular oldukça küçüktü. Almasanız da zorluk yaşamazsınız ama.

Aşırı sıcak ve çok nemli bir iklime sahip olduğu için bol su tüketmeniz gerekiyor. Evinde kaldığımız Kübalı kadın ara ara dolabımıza su koyuyordu ama rehberin bu su konusunda uyarmasından dolayı hiç kullanmadım. Su da zararlı bir bakteriden dolayı, bu suya alışık olmayan özellikle turist olarak gelenlerde çok sık olmasa da suyu içtiklerinde sıkıntılar yarattığını söyledi. Önlem açısından hiç kullanmadım. Sürekli, ilk bulduğumuz yerde kapalı su alıyorduk. 

Ayrıca Küba bavulunuzda, güneşten korunmak için şapkanız, güneş kreminiz, aniden bastıran yağmurlar için bir tane yağmurluk, bikini, mayo, plaj havlusunu, ipek kumlu Küba plajlarında kullanmak için koymayı unutmayın.