Neden Saklıkent?
Çünkü Maraşlı mütevazı, kendini övmekten imtina ediyor. Reklamını yapmıyor. Adeta saklanıyor. Çoğu kişi, burada imal edilen kıymetli ürünlerin merkezinin Kahramanmaraş olduğunu bilmiyor. Maraş üretiyor, başka şehirler bu ürünleri kendi malıymış gibi satıyor.
Neler bunlar? Tekstil ürünleri, metal mutfak eşyaları, gıda ürünleri, altın takı imalatı, ayakkabıcılık, maden ve hatta tarım ürünleri. Başka şehirlerden tüccarlar gelip bu ürünleri satın alıyorlar ve kendi ürünleriymiş gibi yurtiçi ve yurtdışına pazarlıyorlar.
Soruyorum Maraşlılara, neden buna müsaade ediyorsunuz? Diyorlar ki? “Biz onlara karışamayız. Biz kendi kar’ımıza bakarız. Kazanıyorsam, karnım doyuyorsa, paramı alıyorsam bu bana yeter”
Geliş sebebimiz.
Değerli dostumuz Serhan Erdoğanyılmaz’ın davetlisi olarak bir grup yazar Başkonuş Yaylası’na geldik. Kanser hastalarına adeta reçete ile yazılan havasını solumak, muhteşem doğasıyla kucaklaşmak, Annesi Süreyya hanımın meşhur Maraş yemeklerini yemek ve tabii ki şehirdeki depremden sonrası durumu değerlendirip, turizm açısından “elden ne gelir” ona bakmak için üç günlüğüne buradayız.
Aslında burası yabancıların 5 yıldızlı otelden çok daha fazla ödedikleri Agritourism kültürüne uygun bir tatil yeri. Yani, doğa içerisinde, tarım ve hayvancılık’la uğraşan çiftliklerde yapılan bir tatil konsepti bu. Yine, başta Avrupalıların rağbet gösterdiği Teetotal – Alkolsüz tatil- konseptine de uygun. Not: Bunun islami nedenlerle alakası yok. Sadece fiziksel arınma için yaptıkları bir tatil çeşidi bu.
Bizler de açıkçası, son zamanların üzerimizde bıraktığı ağır yükleri, travmaları, beynimizde oluşturduğu hasarları burada geçirdiğimiz 3 günde attık. Kısaca, kendimizi, beynimizi Reset’ledik, sıfırladık.
Şehir merkezine indiğimizde ise gördük ki, depremin yarattığı ağır hasarın, insanın içini acıtan kalıntıları hala duruyor. Her konuştuğumuz Maraşlının onlarca yakınlarında kayıpları var. Kimleri kaybettin? diyoruz. Bazıları; “kızımı, annemi, kardeşimi kaybettim” derken rutin ses tonunu koruyor. Hani, sanki biz; sabah ne yedin? diye sormuşuz, onlar da “peynir, zeytin, ekmek” der gibi cevaplıyor. Önce şaşırıyoruz. Çok yakınlarımıza soruyoruz, nasıl bu kadar soğukkanlılıkla en yakınlarının kaybını dile getirebiliyorlar? diye. Cevap çok daha şaşırtıcı; Bu hayatta daha acı ne yaşayabilirler ki. Onları (bizleri) artık hiçbir şey daha fazla üzemez, acıtamaz, incitemez. Sanki bu yakın kayıplarına uğrayanlar, artık yaşam sevincini yitirmiş. Bazıları sadece nefes alıyor ve sadece besleniyorlar. Sanırım bu güzel insanların kendilerini toparlaması birkaç seneyi bulacak. Belki de onlara profesyonel yardım gerekebilir.
KAHRAMANMARAŞ’A GELİN..!
Turizm açısından gözlemlerimiz ise; Elbette gezilip görülesi muhteşem müzeleri, ören yerleri var. Örneğin Ashab-ı Kehf Külliyesi, Ceyhan Köprüsü, Döngel Mağarası, Etnografya Müzesi vs. Ancak şurası kesin ki Kahramanmaraş’ı turizm açısından kalkındıracak olan şehrin eşsiz Gastronomik değerleri.
Şöyle söyleyebilirim; Belki çeşitlilik ve tanınırlık açısından bilinen Gastronomi şehirlerine göre yemek ve sunum kalitesi, sanki bir tık yukarıda. Hemen her yemeklerini “fine dining” kıvamında sunuyorlar. Hele ki Başkonuş Yaylası sahibesi Süreyya hanımın sunduğu yemeklerin her birinin bir hikayesi var. Hikayelerinin yanı sıra Maraş’ın Yokluk yemeği var, Kız isteme yemeği var, Bayram yemekleri ayrı, Düğün yemekleri ayrı. Özellikle yemeklerinde Maraş’ın endemik veya yöresel otları ve baharatlarını kullanmaya özen gösteriyorlar.
Neler mi denedik?
Tırşık (Andırın Doktoru); Yılan Pancarı, Dövme (iri nohut), Maraş tarhana, yoğurtla yapılıyor. Şifa niyetine içiliyor. Maraş Paça; İlla ki Menekşe Restoran Remzi Ulaş’ta. Bulgur ve kıymanın yoğrularak bir güzel harmanlandığı Sömelek Köftesi. Maraş Tarhanası; burada tarhana farklı bir kurutulma şekli ile hazırlandığı için hem cips gibi yeniliyor hem de çorba yapımında kullanılıyor. İçine bazen yuvalama gibi ufak köfteler ve nohut koydukları da oluyor. Maraş Çöreği; İrmik, susam, un, çörek otu, şeker ve süt ile yapılıyor. Elbistan Tava; Yine Elbistan yöresinden Pisik Omacı – Ekmek Köftesi. Maraş Kömbesi, Hapısa Tatlısı Pekmezle yapılıyor, ceviz döküp yeniliyor. Ravanda şerbeti, Döğme aşı, Çöş börek, Çullama ve tabi dünyaca ünlü Maraş Usulü Sakız Dondurması .
Artık başka yerde dondurma yiyemem...
Burada dondurma İstanbul’dakilerden çok farklı bir lezzete sahip. Çünkü diyorlar ki; sizin İstanbul’da yediğiniz Maraş Dondurması; 1.si şok dondurulup gidiyor, çözüldüğünde ise tadı aynı olmuyor. 2.si ise; başka şehirlere fabrikasyon imal edilip giden dondurmaların çoğu ithal salep hatta süt tozu, peynir altı suyu tozu, kıvam artırıcılar, glikoz şurubu, emülgatör, stabilizatör ve/veya renklendirici aroma ile imal ediliyor.
Bizim burada yani Maraş’ta yediğimiz dondurma ise bambaşka bir lezzet. Ben, bir daha fabrikasyon yani şok buzlanmış dondurma yiyebileceğimi düşünmüyorum.