SAHTE KARMAŞASI

KONUK YAZAR

Yolcu ve İkizi ya da ''Sahte'' Karmaşası

Jean-Didier Urbain'in Yolcu ve İkizi ya da “Sahte Karmaşası” yazısından temel olarak hakiki turizm, sahte turizm, otantizm, içsel yolculuk, derinlik turizmi, gerçek yolculuk gibi kavramların tam olarak ne olduğunu öğrenebiliriz. Turist ve sahte seyyah kavramları arasında büyük bir örtüşme olduğunu, buna bağlı olarak kendini seyyah sananların bile gerçek turizm yapamadıklarını görebiliriz. Bu yazımda daha çok turizmin gerçeğe ihaneti üstünde durup, turizmin bir illüzyon olduğuna dair farklı yorumlarda bulunmak istiyorum.

Günümüzde ister istemez ''sahte'' turizmin kurbanı olduğumuz yeterince açık. Hangi tatilimizde acenta broşürlerinden, rehberlerden ve tercümanlardan etkilenmiyoruz ki? Bu acenta broşürlerinin, rehberlerin ve/ya tercümanların seyahatlerimizi yönlendirdiğini ve yönettiğini inkar etmemiz kesinlikle mümkün değil. Mesela, gittiğimiz bir bölgenin her tarafını değil, sadece rehberimizin bizi götürdüğü yerlere gidip, sadece oralar hakkında fikir sahibi olma şansına sahip oluyoruz. Broşürlerde ise bir bölgenin sadece “makyajlı” halini görebiliyoruz. Halbuki, aynı yerin arka sokaklarında yoksulluk diz boyu, bizse üç maymunu oynuyoruz. Aynı şekilde, tercüme edilmiş eserleri okurken de, tercümanın gözüyle bakılmış, önemli yerleri daha çok vurgulanmış, belki de bizim için daha önemli olabilecek yerler karanlıkta bırakılmış, kısacası objektif olmayan bir yazıyla karşı karşıya kalıyoruz. Tüm bu anlatılanlar şüphesiz ki “hakiki” kavramına ters düşmektedir.

İtalyanların Traduttore, traditore yani ''Tercüme ihanettir'' demesinden de yola çıkarak, günümüzde bazı insanların turizmdeki ihanetlerin farkında olduğunu söyleyebiliriz. Fakat insanlar, bunu bilseler de ellerinden gelen çok fazla şey olmadığı için, “kötünün iyisi” olmayı tercih ediyor. Kendini turist damgasından haklı olarak kurtarmaya çalışan bilinçli bir turist, sahte şartlar içinde en iyi yeri almaya çalışıyor. Mesela, her şey dahil bir otele gitme hatasına düşmüş bir turist, diğer konuklardan farklı olarak günübirlik tarihi gezilere katılarak turizmin gereğini yerini getirmeye çalışıyor ama bilmiyor ki kendisi bir çok faktör tarafından yönetilip, yönlendiriliyor. Üstelik bu turistler çoğu zaman aldatılıp kandırılıyor ve bu ihanetleri teşhis etmekten aciz insanlar olmaktan kurtulamıyorlar ya da kurtulmak istemiyorlar. Ülkemizde de bunun örneğini sıklıkla görüyoruz. Turistler genellikle “yürüyen para” olarak görülüyor, kolaylıkla kandırılıyorlar. Bana göre, sorgulamayan, araştırmayan bu turistler,bu tarz aldatılmalara mahkumdur. Çünkü, gerçeği ve sahteyi birbirinden ayıramayan, işin kolayına kaçıp guruplarla birlikte ''istenilen'' yerleri gezen, hiçbir şeyi sorgulamayan, her şeye ve herkese inanan bu sığ turistler, ziyaretlerinin bedeli olarak gülünç durumlara düşeceklerdir. Bu nedenle de iyi bir turisti sahteyi gerçekten ayırt edebilen, ticari zihniyetin tuzağına düşmeyen, dikkatli ve bu tarz ortamlardan uzak, gerektiğinde mesafeli insanlardır.

Kendini turist olarak gören bu sahte seyyahlar, hiçbir şeyi sorgulamıyorlar ve hatta bir bölgeyi gezmeden önce o yerle ilgili bilgi edinebilecekleri herhangi bir yazıyı bile okumuyorlar. O yüzden, bu insanların başkaları tarafından kandırılmamaları ya da “gezdirilen” bölgelerin o insanlar üzerinde sadece “istenilen etkiyi” bırakmaması olanaklı değildir. Bir de bunun üstüne, sahte seyyahlar kendisiyle aynı yeri gezmiş insanlarla konuşurken kendilerini onlardan farklı bir biçimde ayırma isteği taşıyor. Kendilerini bu sahte seyyahlardan farklı tutmak için kendi yolculuklarını içsel bir yolculuk olarak görüyorlar. Aslında bu hepimizin hayatından örnekleri yansıtıyor. Yazının bu kısmını okuduktan sonra, bilinçsizce de olsa insanlara üstünlük sağlama potansiyelimizin ne kadar yüksek olduğunu bir kez daha anladım. “Aaa x ilindeki y'yi nasıl gezmezsiniz!” şeklindeki konuşmaların içten içe bir üstünlük sağlama, kendini karşıdakinden ayırma belirtisi olduğunu, bunu söyleyen insanın da kendi yaptığının “ideal” olduğu mesajını verme isteğinin varlığını anladım. İnsanlar bir yere gidip orayı gördükten sonra, kendisiyle aynı yere gitmiş başka bir insana rastlayınca hemen kendini ondan bir şekilde farklı kılmaya girişiyor. Orada öğrendiği yerel sözcükleri karşısındakinin anlayıp anlamayacağını umursamadan kullanıp, kendi yaptığı gezinin daha otantik ve hakiki olduğunu, karşısındakinin gezisinin yetersiz olduğunu ima ediyor.
Aslında ideal turizm, içe yolculuk etmeyi gerektirir. Buna bağlı olarak, iyi bir turist keşifler yaparak, kamp kurarak, toprak yolları kullanarak; yani daha çok deneyim kazanarak ve hissederek özgün bir şekilde vakit geçirebilirken, kötü bir turistin programa uyarak gezmesi, otellerde kalması, güvenli kara yollarıyla seyahat etmesi tamamen o kişinin tercihlerine bağlı olan bir şeydir çünkü bu sahte yolcular bu yapay ortamların genellikle farkındadır. Peki madem farkındayız, neden bu yapay ortamlarda “sahte” turizm yapmayı tercih ediyoruz? Bunun cevabı bana göre günümüzün gerekleri olan eğitimden, işten daha doğrusu insanların “bir amaca yönelik” olduğunu düşündüğü şeylerden kaynaklanan rehavettir. Her şeyi bir şeye ulaşmak ya da bir şeyi elde etmek için yaptığını düşünen insanlar tatile gitme şansına hem ekonomik nedenlerden dolayı, hem de zaman kısıtlılığından dolayı zaten fazla sahip olamıyorlar. İnsanlar yılda geçirecekleri bir-iki haftalık tatilde ise resmi gereklilik ve yaptırımlardan uzak bir şekilde doyasıya eğlenip dinlenmek, sadece kendi istediklerini yapmak ve deşarj olmak istiyorlar. Ne yazık ki bu tatiller insanlar tarafından genellikle x her şey dahil oteline gidip, hiçbir kısıtlama olmaksızın, doyasıya yiyip-içmek, havuza girmek ve eğlenmek olarak görülüyor.


Hakikatin de daha doğal hale getirilmeye çalışılması durumunda tam tersi etkiler ortaya çıkabilir. Mesela, daha da özgün olması için değiştirilen hakiki bir şey sahte sayılabilir. Bu yüzden, yapıldığı düşünülen hakiki bir turizm, sahte bir yolculuk olma potansiyeline fazlasıyla sahiptir. Parçada, Etnolog G. Condominas'ın anlattığı fotoğrafçı,daha da otantik olsun diye dans eden yerel halkın ayakkabılarını çıkarmasını istemiştir. Fakat bu durum hakikati tahrif etmiştir ve bu özgünlük arzusu bu tarz paradokslara yol açmıştır.

Tüm bunlar göz önüne alındığında, ülkemizde ''sahte turizm'' yapan insanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bana göre bunun nedeni gün geçtikçe sayıları artan her şey dahil oteller, paket programlar, doğal güzelliklerin ortasına kurulan oteller, pansiyonlar ve daha özgün olması için makyaj yapılan butik otellerdir. Daha özgün olması için çaba sarf edilen doğal bir yerin, bu çabalarla hakikate ihanet ettiği kimin aklına gelebilirdi ki? Bunu düşünürsek, ülkemizde gerçek turizm yapma lüksüne sahip olmak bir ayrıcalık olacaktır çünkü bir süre sonra istenilse de tahrip edilmiş yerlerden dolayı içsel yolculuk yapılabilecek, özgün yerler yok olmaya yüz tutacaktır.
Günümüz turizm trendlerine uymanın bu kadar negatif getirisinin olacağını kestirememek, şüphesiz ki turizmle ilgili herkes için içler acısıdır. İnsanların bir yazının çevirisini okumak yerine, o yazının orijinal dilinde yazılmış halini okuyup anlaması ne kadar zorsa, o kişinin turistik bir yeri gezerken, rehber olmadan, orayla ilgili ''hakiki'' bilgilere ulaşması o kadar zordur. Çünkü, kişi x yerle ilgili bilgi almak için çeşitli yazılı kaynaklara başvurmak zorunda kalacaktır. Bir rehberin x yerle ilgili anlattıkları gerçeğe ihanet olarak görülüyorsa, o yerle ilgili bilgi edinilecek her kaynak yine aynı şekilde gerçeğe ihanet etmiş olacaktır çünkü yazılı her kaynak, bildiğimiz gibi yine bir insanın ağzından yazılmış olup, subjektif özellikte, hakikate uymayan bir kaynaktır. Bundan farklı olarak, iyi bir turist olarak nitelediğimiz, keşifler yapan, kamp kuran insanların da gerçek turizm yapıp yapmadığı bir soru işaretidir. Günümüzde, insan tahribatına uğramayan çok az yer kaldığını düşünürsek, o ''iyi turist''in el değmemiş bir yerde kamp yapıp yapmadığı sorusuna net olarak cevap veremeyiz. Aynı şekilde dans eden yerel halkın ayağındaki terliğin var olup olmaması yıllar içinde değişiklik kazanmış olabilir, hatta fotoğrafçının dansçıların terliklerini çıkarması isteği, ilk zamanlarda yapılanla birebir örtüşüyor olabilir. Bu nedenle söyleyebiliriz ki, ''Turizm bir illüzyondur''(Brian Wheeller,Boğaziçi Üniversitesi,2009).

Zeynep HARDAL