SAĞLIK TURİZMİ POLİTİKAMIZ … HİPOKRAT … 

ÇİĞDEM DİNÇ

SAĞLIK TURİZMİ POLİTİKAMIZ … HİPOKRAT … 
Hemen hemen hepimiz şu sözleri biliriz. Sahip olduğun her şey için birer sıfır yazabilirsiniz. Sağlığın varsa başına 1 koyun, yoksa sonuç sıfırdır.Türkiye’de sağlık sektörü son on yılda hızla gelişti ve gelişmeye devam ediyor.  Bu durum hem ülkemiz hem de geleceğimiz için güzel bir gelişmedir. Özellikle ülkemizde son yıllarda azalan turist sayısının yeniden artması için bir önemli turizm ürünü olarak Sağlık Turizmidir. Bu konuda biz turizm sektörü çalışanlarının yanı sıra sağlık sektörü çalışanlarına çok büyük görev düşmektedir. Sağlığını geri kazanmaya çalışan yerli/yabancı şifa arayan misafirlerin ve yakınlarının üzerlerinden daha çok para kazanabilmek adına gereksiz de olsa çalışılan hastanenin kazanması amacı ile tahliller yaptırmaya yöneltmek, değişik gerek duyulmayabilecek ilaçlar önererek ilaç sektörü ile ortak hareket etmek, diğer branşlarda çalışan sağlık sektörü çalışanlarına hastayı yönlendirmek asıl amaç olmamalıdır. Şifa arayan misafirlerin biran önce evlerine şifa bularak dönmelerini sağlayabilmek, onları ve yakınlarını mutlu edebilmek asıl amaç olmalıdır. 

Sağlık sektörü;  yapılan yatırımların biran önce geri dönmesi için şifa arayanlara tedavisi için gerekmese de birçok tahlil yaptırmak, tedaviye yavaş cevap verecek ilaçlar ve uygulamamalar ile tedaviye devam ederek hasta iyileşme süresini elden geldiğince uzatarak hastanın ve yakınlarının psikolojilerini bozmak,  hastanın da bazen vücudun da sağlam olan başka organ veya kan değerlerini bozarak tedavi süresinin uzamasına neden olmak, sağlıkta en son izlenecek yol ve politika olmalıdır. Bunları yapmamayı başarabilirsek; bu şekilde elimizdeki kaynaklarımızı da israf etmeden daha çok insana şifa dağıtabilmenin de yolu açılabilecektir.  Türkiye; eğer Sağlık Turizminde başarılı olmak istiyorsa ve pazarlamada fark yaratmak istiyorsa, bunu ancak yaptığı kısa etkili tedaviler ve bulduğu hızlı/doğru çözümler ile şifa arayan misafirin hastaneden en kısa zamanda sağlığına kavuşarak evine dönmesini sağlayan ülke olarak yapabilir. 

‘’TÜRKİYE’ de SAĞLIĞINIZA HEMEN KAVUŞUN  ve  MUTLU OLUN…’’ sloganı bizim pazarlama sloganımız ve Sağlık Turizm politikamız olmalıdır. Sağlığına hemen kavuşmak isteyen şifa arayan misafirler ve yerel halk çözüm bulabilmek için sağlık merkezlerine  gelmekten imtina etmeyecektir. Diğer önemli bir konuda Türkiye’de son 9 yılda yüzde 160 artan  antidepresan ve uyku ilacı tarzı ilaçlara teşvik ederek kullandırmaya çalışan politikalardır. Psikiyatr tarafından koyulmuş bir tanı ve ilaç kullanımı önemlidir. Eş dost branş dışı sağlık çalışanı tavsiyesi, eczane önerisi, kulaktan dolma bilgiler ile antidepresan kullanmak doğru değildir. Depresyona sebep olan durum, olay, hastalık, problem, kişi ve öykülerin konuşulması ve hissettirdiği keder, üzüntü, değersizlik, yetersizlik, acı, mutsuzluk gibi duyguların değişmesi veya ortadan kalkması için terapi almak gerekmektedir. İlaç sadece semptomları tedavi eder, sorunları çözemezler. Ve nasıl ki antibiyotik kullanımı kamu spotları ile kontrol altına alınarak halk bilinçlendirildi. Aynı politika antidepresan ilaçlar içinde uygulanmalıdır, görüşündeyim. Bu politika da ülke geleceğimiz için tehdit oluşturan bir politikadır. Son yapılan araştırmalarda Türkiye de 30 milyon kişiden fazla  antidepresan ilaç kullanmaktadır. Şimdi neredeyse her ev ağzına kadar bu ‘mutluluk’ haplarıyla dolu, onları kullanıyoruz ve ‘mutlu’ olduğumuzu zannediyoruz! Gereksiz depresyon teşhisi ve gereksiz ilaç kullanımı almış başını gitmiş durumdadır.  

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yayımladığı “2014 Ruh Sağlığı Atlası’’na göre 2030 yılında depresyon küresel bir kriz yaratacak. Antidepresan kullanımını doktor önermiş olsa bile bir ilacın neden kullanıldığı, ilaçtan ne bekleyebileceğimiz, gerekliliğinin nereden doğduğu gibi konularda ilacı kullanan kişinin bilgi sahibi olması yalnızca birtakım soruların yanıt bulması için değil, tedavinin de etkinliğine katkıda bulunacak önemli bir unsurdur.
Bu ayki yazı başlığımın konusuna geri dönerek yazıma son vermek istiyorum. Hipokrat, M.Ö. 460 yılında, tarihte Küçük Asya diye de isimlendirilen Anadolu’nun batı kıyısının çok yakınında yer alan Kos (İstanköy) Adası’nda doğdu. Tıbbın evrensel bir dehası olan Hipokrat, hekimliği, mitolojiden ve dinsel düşüncelerden tamamen kurtarıp, gözleme ve deneyime dayanan, akılcı bir doğa bilimi durumuna getirmekle kalmayıp, aynı zamanda tıbbi etiğin kurucusu da olmuştur. Yaklaşık 2500 yıldan beri bütün hekimler, derin takdir ve minnet duygularıyla, onu tıbbın atası olarak saymışlardır. 

Hipokratın, aşağıdaki bazı düşünce ve sözleri bize Sağlık Turizm politikamızı oluştururken yardımcı olabilecektir, düşüncesindeyim.

Şöyle ki; ‘’Hayat kısadır, sanat uzundur, fırsat kaçıcıdır, deney tehlikelidir, yargılama zordur. Hekim yalnız kendisi için değil, fakat aynı zamanda, hasta, hastaya bakanlar ve onun içinde bulunduğu dış koşullar için de uygun olanı yapmalıdır. “Hekim, geminin kaptanı gibidir. Güzel havada yanlış bir yola saparsa ilkin fark edilmez. Fakat bir fırtına esnasında bu yanlışlık, bir felakete neden olabilir.” “Açgözlü olmamanızı, hastalarımızın olanaklarını özellikle göz önünde bulundurmanızı dilerim. Kimi olgularda hastadan hiçbir şey almayarak hizmet edilir. Geçim durumu darlık içindeki bir yabancıya bakacak olursanız, ona yardım ediniz.’’ 
”Nerede insan sevgisi varsa, orada bu sanata sevgi de vardır.” 

Sağlık ve Sağlık Turizm politikamızı yeniden yaratırken, fark yaratmak adına ve Türkiye’yi dünyada 1 numara sağlık destinasyonu yapabilmek adına politikamızı ucuz uygun fiyattan daha öteye taşıyacak olan bir politika olacağına inandığım; Hipokrat Yeminini de gözümüzün önüne getirerek sağlığa hızlı/doğru çözüm sunan ülke olarak yeniden yapabiliriz. TÜRKİYE HEMEN İYİLEŞTİRİR … TÜRKİYEDE HEMEN ŞİFA BUL … gibi iki slogan hemen aklıma gelenlerdendir. Sağlık sektörü çalışanlarının hepsinin içinde insan sevgisi var, o zaman hepsi de yaşamımızı güzelleştiren sanatçılardır. sanat olan yerde de  sağlık ve mutluluk olur. 
Sevgi ile kalın