Ülkemizde kültür ve turizmin ortak alanında farkındalık giderek artıyor. Şüphesiz bu alanda yeni öneriler getirmek, politika belgeleri hazırlamak da mümkün. Ancak hatırlamak gerekir ki politika, uygulama olmadan hiçbir şeydir. Bu yazıda liderliğin kültür ve turizmin ortak alanındaki mahiyetinden bahsedeceğim. Liderlik siyasette ve yönetim biliminde farkındalığı yüksek bir kavram ama bu alanda da oldukça önemlidir. Liderler fikirleri ve idealleri tatbik eken, hayata geçiren kişilerdir.Turizmde de, kültürde de son yıllarda önemli liderlik örnekleri var. Tunç Soyer’in Citta Slow ünvanını Türkiye’de bir ilk olarak Seferihisar’a kazandırması dikkat çekiciydi. Bugün Seferihisar’ı takip eden 60 yerel yönetim Citta Slow sistemine dâhil olmaya çalışıyor. Ekonomik perspektiften bu örnekte yer alan Seferihisar’daki ev ve arsa fiyatlarındaki artışı incelemek gerekir. Ekonomik girdiler mahalli halkın şehrin yeni kimliğine sahip çıkmasını etkiler.
Bahsettiğimiz liderlik alanında Bayburt’un ıssız bir tepesine Baksı Müzesi’ni kuran Hüsamettin Koçan ve “Konya Hüyük’e bağlı bir köyü sanat merkezi haline getirmeyi amaçlayan Sonsuz Şükran Köyü” projesinin sahibi Mehmet Taşdiken önemli birer örnek... Bayburt’taki Baksı Müzesi önemli sanat faaliyetlerine ev sahipliği yapmaya başladı ve Avrupa Konseyi müze ödülünü aldı. Sanatçılara ait kerpiç evlerin bulunduğu Sonsuz Şükran köyünde ise uluslararası bir festival tertipleniyor; tezhip, minyatür, heykel, hat sanatları, fotoğraf, seramik sergileri düzenleniyor.Şimdi herkesin övdüğü bu projelerin altında yatan felsefeyi araştırmak gerekiyor. Baksı’da da Sonsuz Şükran Köyü’nde de, kültür sektörü açısından geri kalmış coğrafyalarda hayata geçirilen sanat merkezlerinin oluşturduğu bir çeşit “kontrast”tan bahsedebiliriz. Bu tür yeni merkezler Citta Slow hareketinde olduğu gibi domino etkisine sahip olabilir.
Bu üç proje de ülkeyi kapsayan veya bölgesel ölçekteki kültür-turizm planlamalarında yer almadı. Dikkat çeken nokta bu öncülerin amaçlarını gerçekleştirecek imkânlara sahip olmaları ve kendi kişisel vizyonlarını takip ederek başarılı olmalarıdır. İşe bu çerçeveden yaklaştığımızda bürokratik karar alıcıların liderleri ve öncü projeleri tespit edip doğru bir şekilde desteklemek için bir çerçeve oluşturmasının önemi ortaya çıkıyor.
“Kültürel Liderlik Programı”na Birleşik Krallık’ta son dönemde milyonlarca poundluk bir fon ayrıldığı; bu program çerçevesinde beş yılda toplamda 20.000 kişiye ulaşıldığı ve bu kişilerin bir kısmının yeni kültürel liderler haline gelmekte olduğu ifade ediliyor.
“Yaratıcı ekonomi” Britanya'da yerleşmiş bir kavram... İngiltere Sanat Konseyi’nin faaliyetleri arasında 25 yaşından küçükler için modadan film yapımcılığına; fotoğrafçılıktan edebiyata geniş bir alanı kapsayan sanat ödülleri verilmesi; yarım milyondan fazla gence ücretsiz tiyatro bileti temin edilmesi gibi çalışmalar var.
Bütün bunlar; gerek kamusal faaliyetler gerekse özelde desteklerin nasıl yapılacağının yer aldığı bir politika çerçevesine ihtiyaç duyuyor. Gelişmiş ülkelerin kültür politikalarına önem verdiklerini bizler biliyoruz. Bu politika belgelerinde; örneğin İsveç kültür politika belgesinde “bağımsızlık prensibi çerçevesinde kültür toplumun dinamik, meydan okuyan, bağımsız gücü olmalıdır” denilmiş. Kanada’nın New Foundland ve Labrador eyaletinin kültür politikasında “kültür ülkemizin ruhudur; başarılı ve kendini gerçekleştirmiş bir stratejik kültürel plan hükümet vizyonumuzun merkezinde yer almaktadır” ifadesi var. Danimarka belgesinde “doğru yerlere yatırım yaparsak sonuç muazzam olabilir. Biz yaratıcı insanları desteklemek ve cesaretlendirmek zorunda olduğumuzu biliyoruz” deniliyor. Bizde ise hala bir politika belgesi bulunmuyor.