Artık, radyodan Lili Marlin şarkısı duyulmuyordu… Bilinmeyeni keşfediyor ve tarihe tanıklık ediyoruz, yeniden… Hayatı belgeliyoruz…Uzaktan buharlı tren lokomotifi ve gemi siren sesini bastıran, Faşizmin ayak sesleri geliyordu… Alman Nasyonal Partisi’nin iktidara gelişi…Hitler’in Almanya’da ajitasyon dolu miting konuşması... Berlin sokaklarında Nazi askerlerinin resmi geçidi… Zor günler, yıkım, acı, zulüm, işkence, göç, 54 milyon insanın ölümü ve 200 milyon yaralının olduğu sıkıntılı seneler… Kutsal ve insanlığın ortak mirası olan kıymetli eserlerin yakılıp yağmalandığı kara günler…Pekiyi, Türkiye bu kirli savaşın neresinde? Belgeselimizde tarihin bu gizli sayfalarının araladık… Yaşayan canlı tanıklarla, uzman ve bilim adamlarıyla yakın çağ tarihimizin gizemli yanlarını gün yüzüne çıkaracağız…
Sıkıntılı Senelerde, İstanbul’da bulunan yabancı gazeteci ve yazarların anıları; projemizin hayatı belgeleyen ve keşfeden yanını beslemektedir… Özellikle; Londra, Paris, Berlin ve Petersburg’daki müzelerde yaptığımız araştırmalar, belgeselimizin Anakara, Niğde, Adana ve İstanbul ayağını tamamlamaktadır.
Kolağası Mustafa Kemal’in yakın arkadaşı olan Rafael N. Mendez; 20. yüzyılın Don Kişot’u olarak bilinen ve ülkesindeki baskılardan kaçarak vatanına olan özlemi ve özgürlük tutkusuyla Venezuela’dan Anadolu’ya yaptığı çılgınca yolculuğun ardından; ideallerinin peşinde koşan maceraperest bir dünya vatandaşı olan bu gizemli şahsiyet, “Osmanlı Ordusunda Venezuelalı Bir Gezgin Şövalye Rafael de Nogales Mendez”, 1918 yılında Osmanlı askeri olarak Onursal Kurmay Yarbay rütbesiyle ordudan terhis olduktan sonra Latin Amerika’ya dönen Mendez, aslında bir paylaşım savaşı olan 1. ve 2. Dünya savaşlarının neden ve sonuçları açısından, İstanbul odaklı olaylar zincirini ve diploması trafiğini bir yabancı asker olarak yorumlayışının ilginç serüveni, belgesel ve roman tadındaki Türkiye anılarını kaleme alışını da belgeleyeceğiz… 4 yıl Anadolu’da görev yapan Osmanlı subayı Venezuelalı Yarbay Mendez, ölene dek (1936) yazdığı kitaplarında, İstanbul- Meksika gemi yolculuğu ve Almanya, İstanbul, Eskişehir, Afyon, İzmir ve Van’ı anlatan serüven dolu anıları, İspanyolca, İngilizce, Fransızca ve Almanca yayınlandı…
İşgal İstanbul’unda Fransızca bilmediğini kamufle etmek için, sağır numarası yapan İsmet Paşa’nın kıvrak zekası karşısında büyülenen, Fidel Castro’nun yakın dostu ve Amerikan Edebiyatının dünyaca ünlü usta yazarı, 1953’te Pulitzer Ödülünü alan ve 1954’te ise Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Ernest Hemingway, İstanbul’da geçen gazetecilik (Daily Star muhabiri) serüvenini; “İkinci Dünya Savaşından Mektuplar” adlı kitabında; İstanbul Topkapı Sarayı’nda bulunan Kutsal Emanetlerin Anadolu’da güvenli yerlerde saklanmasının stratejik önemini vurguluyordu…
Öte yandan, 1929 Dünya ekonomik bunalımının ardından, 1932’de Almanya’da ezici bir çoğunlukla iktidara gelen Adolf Hitler’in baskısından Paris’e kaçan, Alman fizikçi Albert Einstein ve 40 Yahudi kökenli bilim ve sanat adamları; Atatürk’e defalarca yazıkları sığınma istekli mektuplarına geç verilen yanıt sonucu, bazıları ABD’ye ve bazıları da Türkiye’ye gelişlerinin sırrı ve serüveni, bu belgeselin ilginç keşfidir… Almanya’da yaşayan Yahudi bilim adamlarının ve sanatçıların yurtdışına kaçma planı... Ezan ve karışan martı çığırtkanlığı ile inleyen İstanbul sokakları ve Boğaziçi’de bir telaş… Anadolu’da karne günleri ve sıkıntılı seneler…1933’de Türkiye’ye gelmek için Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk’e gönderilen ve bir türlü kendisine verilmeyen Albert Einstein imzalı (Ekselanslar, ülkenize gelmek istiyoruz, lütfen bizi kabul buyurunuz…” yazan mektupları... Son mektubun eline geçmesi üzerine, Atatürk’ün Albert Einstein’a gönderdiği davet mektubu; “Hemen geliniz. Türkiye’de güvende olacaksınız. Her türlü bilimsel çalışmanız için istediğiniz olanaklar sağlanacaktır. Türkiye sizin için kapılarını açmıştır…) Geç gelen bu mektup üzerine, Amerika’ya sığınan Einstein dışında, 40 bilim adamının Türkiye’ye gelişleri ve üniversitelerde yeni kürsü kurmaları. İstanbul Üniversitesi Hukuk ve İktisat Fakültesi’nden görüntüler…
Albert Einstein’in; "Sadik hizmetkârınız olmaktan şeref duyuyorum" sözlerinin yer aldığı mektubunda, Hitler'in iktidara gelmesinden sonra Almanya'da çalışmalarına imkân kalmayan değişik meslek gruplarından 40 bilim adamı için, Türkiye’den iş talebinde bulunuyor. Daha sonra, Einstein’in ricası Atatürk tarafından kabul edilmiş ve bu bilim adamlarının tümü Türkiye’ye gelerek Üniversite Reformu'nda görev almışlardı…
Almanların Bulgaristan topraklarına girmesi. Sofya’da sokak direnişleri…
İnönü, Rozvelth, Stalin ve Churchill’in katıldığı gizli Kahire Toplantısı’nın ardından, gizlice Adana’nın Yenice tren istasyonunda, Beyaz Vagon’da İnönü-Churchill buluşması (26-31 Ocak 1943).
Ankara-Kayseri-Niğde-Ulukışla-Çiftehan’dan sonra, Toros Dağları içinden geçen 33 adet tünelin ardından ve Adana’nın Yenice istasyonuna giden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün izini sürmek. Yenice Garı’ndan Beyaz Vagon’a kadar, Drezin denen işçi terazi aracıyla gelen İnönü’nün, Churchill ile özel görüşme yaptıkları Beyaz Vagon’daki çalışmalar ve telgraf çekmelerinin canlandırılması…
Bu özel görüşmeden haberi olan Hitler’in; “Hani siz bu savaşta tarafsızdınız, bu gizli anlaşma da ne oluyor, İstanbul’u bombalayacağım…” diyerek, Türkiye’yi tehdit etmesi ardından; Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün (Çok Gizli) talimatı ile İstanbul Topkapı Sarayı’nda bulunan Kutsal Emanetler ve kıymetli sanat eserlerinin acilen Anadolu’ya kaçırılmasına karar verilir. Sirkeci Garı’nda bekleyen vagonlara doldurulan 391 emanet sandık, 48 vagonda müze görevlileri ve güvenlik ekibiyle birlikte toplam 30 personel, Haydarpaşa üzeri gizlice yola çıkarlar. Tren hiçbir istasyonda durmadan son durağı olan Niğde’ye varır. İstanbul-Niğde demiryolu hattında gece ve gündüz devam eden tren yolculuğunun farklı açılardan ve farklı zamanlarda çekilmesi. Özellikle kış koşullarında. Çok gizli ve titiz bir şekilde 391 emanet sandık, önceden tespit edilen Selçuklulardan kalan üç tarihi mekana yerleştirilir. Ak Medrese, Sarı Han ve Sungurbey Camisi içine konan kutsal emanet sandıkları korumak için, kapılar kilitlenir ve asker nöbetçiler beklerler…
1943’den 1947 yıllına dek kutsal emanetler, Niğde’de güvenle saklandı.
Savaşın sona ermesinin ardından da yine trenle ve güvenle İstanbul’a taşınan 391 emanet sandık, Topkapı Sarayı’ndaki yerlerine konur. Sümerlerden Selçuklulara ve Osmanlıdan günümüze dek, Anadolu topraklarında bulunan bazı il ve ilçelerin stratejik özelliği vardır.
Öte yandan bu özel yerler; benzeri sıkıntılı dönemlerde (savaş hallerinde), Niğde’nin dışında Çankırı gibi bazı Anadolu kentlerinin de özel konumu, sosyal yapısı, stratejik özelliği ve güvenliği bakımından; Devletin sırdaş konumu olmalı…
Anadolu’nun güneyinde, doğal güvenlik kuşağı özelliğindeki Toros Dağları’nın kuzeyinde yer alan Niğde; Ulusal Kurtuluş Savaşımızda da, güney savunmasında özel konumu bakımından; bu anlamda en güvenli ve stratejik özelliği olan yerlerden biri olduğu için, Kutsal Emanet sandıkların güvenle burada saklanması, Sivil Savunma açısından doğru bir karar olmuştur.
Elbette bu çalışmamızla hayatı belgelemeyi sürdürüyoruz. Bilinmeyen belge ve bilgileri gün yüzüne çıkarıyoruz. Yakın çağ tarihimizin sır yüklü yanlarını keşfediyoruz, yeniden... Trakya Bölgesindeki savunma siperlerinin özelliklerini ve yapılış amaçlarını da gün yüzüne çıkaracağız… Yüzyıllarca İstanbul’da en güvenli mekan ve koşullarda saklanan Kutsal Emanetlerin nereden, nasıl ve kimler tarafından getirildiğinin su yüzüne çıkarılmasıdır. Ayrıca; Birinci Dünya Savaşı sırasında da, Kutsal Emanetlerin yine Anadolu’nun en güvenli yerlerine, Konya ve Çankırı’ya götürülüş öyküsünü de belgeleyeceğiz…
Öte yandan; Bu sıkıntılı yıllar aynı zamanda, savaşa girme olasılıkları nedeniyle, devletin aldığı pek çok tedbirin de uygulandığı yıllardır. Buğdayın ve pek çok gıda maddesinin silolarda bekletildiği, ekmeğin karne ile dağıtıldığı, kıtlığın ve yoksulluğun arttığı zor yıllardı. İkinci Dünya Savaşı’na girilmemişti ama sıkıntılı yıllar halkı üzmüştü elbette.
Tek parti döneminin sıkıntıları da buna eklenmişti. Köy Enstitüleri kapatıldı.1946 ve ardından 1950 seçimleri; demokrasiye geçiş istemleri ve sıkıntılı yılların sona erişi umuduyla da yapıldı. Vatan Cephesi etrafında toplanan halk, özgürlük ve demokrasi istiyordu. Çok partili yaşam başladı. NATO’ya girildi. Komşumuz Sovyetler Birliği ile ilişkilerimiz arttı. Soğuk Savaşın etkisi ülkeyi sardı. Ağır sanayi hamlesi başladı…
Şimdi ise, Faşizmin ayak sesleri ve savaş korkusu yerine; şölen ve bayram sevinci, Kutsal Emanetlerin taşındığı aynı demiryolu hattında YHT ile yolculuk… Niğde’de tarihi Saat Kulesi’ne eşlik eden, Sungurbey Camisi’nde ezan sesi, Ak Medrese’de kültür sanat çalışmaları ve Sarı Han’da müzik sesi geliyor…
Bu üç mekandaki insanlar, bir zamanlar burada Kutsal Emanetlerin saklandığından haberleri bile yok…
Niğde Garı’ndan hareket eden trenimiz Bor’dan sonra, Tarihi Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı ve Beyağıl’da Güneş’i ilk öpen Çatal Kale’yi selamlayıp; 5 bin yıllık Tyana Porsuk Höyüğü ardından Çakıt Vadisi’nden süzülerek, Çiftehan Kaplıca Tesisleri’nde mola verdik… Şeker Pınarı ve Pozantı üzeri, Toros Dağı tünellerini ve çelik köprüleri geçerek, Büyük İskender ordularına aman vermeyen Gülek Boğazı, Alman Çeşmesi ve Kar Boğazı Göçer Yörükleri kervanı, tren katarımıza eşlik ediyor… Belemedik ve Karaisalı istasyonları ardından, Çukurova’nın sarı sıcağını hissediyoruz… Trenimiz ovaya doğru süzülüyor… Sona yaklaştık… Adana Yenice Garı’nda durduk. Yenice’de tarihi Beyaz Vagon ve Barış Festivali bizi bekliyor…
Proje Danışmanımız Dr. Savaş Songur’un anlatımı ile İstanbul Topkapı Sarayı’nda bulunan Kutsal Emanetleri yerinde görüntüleyeceğiz...
Adana, Niğde, Ankara, İstanbul ve TC. Başbakanlık Cumhuriyet Dönemi Arşivi, Türk Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanlığı /Askeri Tarih, Strateji ve Etüd Başkanlığı (ATASEB) arşivlerinde kaynak taraması…
Danışmanımız Doç. Dr. Enis Tulça ile Paris, Petersburg, Berlin ve Londra Askeri Müzelerinde özel arşiv çekimleri… İstanbul-Niğde demiryolu hattında, Niğde’de kutsal emanetlerin saklandığı yerlerde, Niğde-Yenice tren yolunda ve Yenice Beyaz Vagon’da özel çekimler… Anadolu’nun bedenini besleyen atardamar gibi yaşam önemi olan ve gurbeti sılaya bağlayan demiryolu ağı; yalnız savaş dönemlerinde değil, barış dönemlerinde de en önemli ulaşım stratejisi özelliğini anımsatmak amacındayız…
Bolkar Dağları’nın yamaçlarında bir kayanın yamacına kazılı 5 bin yıllık, dünyanın en eski “Maden Ruhsatını” belgeledik. Anadolu’nun aydınlık yüzü Niğde özelinde; Bir mübadil köyü olan Fertek ve Yeşilburç’un 5 bin yıllık tarihi karız kanallarında sulanan, Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat’ın güzel kızı Hüdavent Hatun Türbesi’ne yaslanıp; “Kara kaş gözlerin elmas” diyen, mahalli halk ozanı Ali Ercan’ın dedesi Mir Ali Bey’in izindeyiz..
Hala kullanılan bu tarihi mekanlarda, bir döneme tanıklık edenler, uzmanlar ve araştırmacılarla yapacağımız özel röportajlar, animasyon ve canlandırmalı dramatik çekimleri özgün müzik, arşiv görüntüleri ve ses efektleri ile farklı bir belgesel çekeceğiz. Yakınçağ tarihimizin nesnel gerçeklerini anımsatıp, bir dönemin bilinmeyenlerini keşfedeceğiz. Barış özlemiyle, bir tren yol hikayesi canlılığı ve sıcaklığında, Anadolu’nun zengin kültürel ortak mirasını ve hayatı belgeleyeceğiz, yeniden…www.dursunozden.com.tr