KÜRESEL FELAKET

KONUK YAZAR

Sevgili okuyucularım, hepinizin bildiği gibi günümüzün dünyasında çevre kirliliği, tüm gezegeni kaplayan boyutlara ulaşmış sağlığımızı ve geleceğimizi bu bağlamda tehdit altına sokmuş durumda. Dünyanın birçok bölgesinde insanlar, çevre felaketine karşı korumasız, nükleer tehdit ve radyasyondan habersiz bir yaşam sürmektedir.Bilim adamları ise bu olumsuzlukların devamı halinde dünyadaki tüm canlıların ciddi biçimde tehdit altında olduğunu vurguluyorlar. Hâlbuki insanoğlunun gelişimi başlarda yaşam ve doğal çevre ile uyum içinde sürmüştür.

Ancak dünyadaki toplumsal ve teknolojik gelişmelerin hızla artışı karşısında ekolojik sistemin bu hassas dengesi giderek bozulmuştur. Gelin bu konuyu biraz irdeleyelim. Bu tehlikeli gelişmenin seyircisi durumunda olan insanlık dünyada dengeli bir çevrenin korunamaması halinde tüm canlıların varlığının sürmesinin olanaksızlığını acaba ne zaman anlayacak?Her yıl yaz başlarında başlayan yağmur dönemi dünyayı etkisi altına almaya devam ediyor.Barajları, setleri ve köprüleri yıkan seller ölümcül sonuçlara yol açıyor. Yakın tarihte sizinde bildiğiniz gibi örnek verecek olursam; Trabzon’da yaklaşık üç saat süren yağmur, Sürmene ilçesi ve haritadan silinen Beş köy beldesinde büyük mal ve can kaybına neden olmuştu ve ocakları söndürmüştü…

Yağışların etkili olduğu bir başka ülke olan Çin’in birçok bölgesinde barajlar yıkılmış, harekete geçirilen askeri birlikler setleri yıkarak sel sularının kırsal kesime yayılmasını sağlamaya çalıştılar.Daha birkaç gün önce Karayipler'i vuran Matthew Kasırgası nedeniyle Haiti'de yaşamını yitirenlerin sayısı 800 kişi olmuş, adada yaşanacak hiçbir yer kalmadığı gibi sağlık sorunları ve bulaşıcı hastalık oluşmaya başlamıştı.

Dünyadaki benzer sel baskınlarının verdiği zararlar ürkütücü boyutlara ulaşmış durumda.Yüz milyonlarca kişiyi etkilediği söylenen bu yazın selleri, resmi açıklamalara göre şimdiye kadar binlerce insanın ve sayısı bilinmeyen diğer canlıların yaşamlarına mal olmuştu. Yaklaşık 14 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı.Bu durum, insana, Çinlilerin “Su ile şaka olmaz” özdeyişini hatırlatıyor. Gün geçmiyor ki çevre felaketi haberlerde yer almasın. Büyük Okyanus’ta 30 metreye kadar yükselen dalgalar sahilleri yerle bir etti.

Deniz dibindeki deprem ya da yanardağların patlamasından meydana geldiği söylenen bu dev dalgalara karşı uyarı ağları da ne kar ne de para etmiyor. Hatırlanacağı gibi bu dev dalgalar, 1993′te Endonezya’da bir adanın tamamını kapladı ve 2 bin kişinin yaşamını yitirmesine yol açmıştı.Dev dalgalara yol açan depremin merkezi Büyük Okyanus’ta idi.Ama yer kabuğu, dünyanın başka bölgelerinde harekete geçecek şekilde etki alanını genişletti. Amansız sıkıntıları ülkemizde de küçük ölçekli de olsa depremlerin yaşanmasına neden oldu.

Bu ve buna benzer felaketler bize, geleceğimizi bu günden tahmin etmenin olanaksızlığını gösteriyor. Ozondaki delinme ve hava kirliliğinin yaşamda olumsuzluklara neden olabileceği ve doğal yaşamın temellerini dinamitleyeceğini küresel gözlükle niçin göremiyoruz? Küresel çevre sorunlarının çözümü konusunda her ülkenin, çağdaş yöntemlerle halkını bilgilendirmesi bir görev olmalıdır. Sanayinin kent içinden uzaklaştırılmasına ve milli parkların gereği gibi korunup doğal hali ile tutularak toplumun yararlandırılmasına öncelik verilmelidir. Dahası yeşil alanların yok edilip, kentsel dönüşüm adı altında çığ gibi büyüyen betonlaşmaya artık bir dur denilmesi gerekmez mi? Yerel yönetimlere bu konuda fazlası ile görev düşerken, maalesef bulundukları bölgede kendi inşaat sistemlerini yükseltmelerine neden razı gelinmekte?

Aslında konu ile ilgili yazılacak çok detay var ama ben yazımın özüne döneyim. Üç binli yılların insanları için, doğayla çok daha büyük uyum içinde yaşanacak rüzgâr-güneş enerjisinden yararlanacak doğal konut yapımına geçilemez mi? Bu sahada yeni arayışlar içinde olmalıyız. Doğanın intikamının daha büyük olmaması ve acının yoksul ülkelere çektirilmemesi için insanların bir an önce kendilerine çeki düzen vermeleri gerekiyor. Ölümcül etkileri yıllardır sürmekte olan ‘Çernobil’ olayından kim sorumlu? Bugün ‘Çernobil’den on misli daha tehlikeli olacak, radyoaktif artıkların bulunduğu söylenen Sibirya’nın batısındaki Karaçay Gölü, bir saatli bombadan farksızdır.

Gölün altında, yaklaşık yüz metre derinlikte beş milyon metreküp radyoaktif tozlardan oluşan kütlenin varlığı bilinmektedir. İnsanların yazgıları ile ilgili dehşet dolu olası tehlikelere karşı evrensel yurttaş girişimlerinin etkinliği attırılmalıdır. Sağlık konusunda sıkıntıların arttığı yüzyılımızın amansız illet hastalığı olan Kanser’in daha fazla yaygınlaşmasına neden olan bu çevre felaketlerinin artık teknolojik ve bilinçli yöntemlerle durdurulması gerekmez mi? Hepimizin paylaştığı bu dünyayı, bu gezegeni gelecek kuşaklara kirli ve çirkin bırakmaya hakkımız var mı?

Geleceğe bir borcumuz yok mu?
Hatalarımızın bedelini henüz doğmamışlara ödetmemeliyiz.
Doğa ananın yasalarına yeterince duyarlılık göstermeli ve doğal afetlerini ciddiye almalıyız.
Kısaca özetlemeye çalıştığım gerçekleri birde siz gözden geçirin lütfen…
Burada asıl amaç bağcı dövmek değil üzüm yemek…
Sağlıklı bir dünya, sağlıklı bir gelecek için çevre duyarlı olalım lütfen…
Benden söylemesi ve yazması…
Hep sağlıkla ve mutlulukla kalın
Zambak Karabay