Köçek Kültürü

CANAN ÖZGEN
Kastamonu'nun hiçbir yerinde, düğün salonları da dahil köçek oyunu görmek istemiyorum diyen, Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş, Adam gibi davul-zurna çaldıracaklarsa çaldırsınlar Köçek oynatılmasına karşıyım dedi. "Kastamonu'nun hiçbir yerinde, düğün salonları da dahil köçek oyunu görmek istemiyorum ve yasaklıyorum dedi. Kastamonu ili içinde Köçek oynatırken görürsek ihbar alırsak  düğün sahibine de köçek oynayana da idari ceza uygulayacağız. Bizim Kastamonu kültüründe köçek oynatılması diye bir şey yok. Kültürümüze ait olmayan bir şeyi ne yapıyoruz ne de yaptırıyoruz . Bizim kültürümüzde ne varsa biz onu yapmakla mükellefiz dedi. 
 
Köçek Kültürü yok mu?
Köçek kültürü Anadolu’daki kökeni 11. yüzyıla kadar gidiyor. Yunan ve Pers etkisi altında çağlar boyunca Anadolu'da yer eden köçeklik kültürü, Bizans hakimiyetinden sonra bölgeye gelen Türkler ve İslam kültürü ile farklı bir yönde seyretmeye başladı. 11. ve 17. yüzyıllar arasında erkek dansçıların giyim kuşamları yavaş yavaş evrim geçirdi. ”Deli İbrahim" olarak bilinen 1. İbrahim döneminde erkek dansçılar, köçek takımları adı altında, bir anlamda devletin onayını almış bir şekilde sanatlarını icra etmeye başladılar. Osmanlı dönemi saray ve saltanat çevresinde yer alan köçek geleneğinde kadın kılığına girerek dans eden erkeklere müzisyenler eşlik ediyorlardı. Yedi yaş gibi çok erken yaşlarda başlayan köçek çıraklık eğitimi 14 yaşına kadar sürer ve bu yaştan itibaren köçekler profesyonel dansçı olarak mesleklerini sürdürürlerdi. 1861 yılında sultanın köçek takımlarını yasaklamasının ardından köçekler Anadolu'ya ve çeşitli Arap ülkelerine dağıldılar. Anadolu'nun bazı bölgelerinde hâlâ varlıklarını sürdüren köçeklik geleneği özellikle Kastamonu yöresinin zengin bir kültürü olarak yaşamaktadır. Kastamonu düğün ve şenlikleri köçeksiz yapılmaz. Kastamonu'daki köçek takımlarında, dansçılara, davul, zurna ve kemane ustaları eşlik etmektedir. Eski kaynaklar, köçeklerden, kimi yerde "köçekler", kimi yerde "rakkaslar" olarak söz ediyor. Ama ikisi arasında tam olarak ne gibi fark olduğu günümüze kadar tam olarak gelmiş değil. Evliya Çelebi köçekler için "yetmiş tastan, feleğin çemberinden geçmiş" deyimini kullanır.