EMEKLEYEN DİDİ KİVİ’Yİ UÇURABİLİR Mİ?
Aksoylu 2. Ayında Kivi’yi Tekrar Masaya Yatırdı…
“didi”’yi Haziran ayı başında pazara, reklama çıktıktan bir süre sonra tadarak, çay konusuna hakim dostlarımın, iletişim dünyasından arkadaşlarımın uzman görüşleri ve sosyal medyadan 265 tüketicinin geri bildirimleri ışığında marka, hacim- ambalaj, fiyat, dağıtım – penetrasyon, reklam, halkla ilişkiler, tat – kıvam, içerik, rakipler, pazar ve hedef kitle gibi açılardan enine boyuna değerlendirerek yazmıştım. Değerlendirmemde kurum yetkililerince kabul edilmese de “Büyük Türkiye’nin Büyük Soğuk Çayı” sloganına temel olan, Lazca’da büyük anlamına gelen, reklamdaki karakterin vurgularıyla belletilmeye çalışılan “didi” kelimesinin marka olarak neden tercih edildiği, farklı dil ve lehçelerde yüklendiği olumlu – olumsuz anlamları paylaşmıştım.
Kurum açısından tarihi bir dönüm sayılabilecek farklı bir ürün çeşidinin piyasaya sürülmesi sürecinde ürünün PR çalışmasında sadece reklam filminin anlatıldığı bir basın bülteni ile yetinilmesinin kısaca lansmanın yetersizliğini, 6 Haziran’da reklama çıkıldığında ve sonrası haftalarda marketlerin ve bakkalların büyük çoğunluğunda ürünün bulunmadığı, kafe ve restoran pazarına hiç girilmediği, rafa – kanala girmemiş bir ürünün yoğun reklam kampanyalarının yapılmasının olası risklerini, kampanyanın ağırlığını oluşturan TV reklam filminin de konsept olarak uygun olmadığını, kurumun vizyon ve imajına da ters düştüğünü, zarar verebileceğini gerekçeleriyle izah etmiştim.
Bu kez 9 Temmuz’dan itibaren dönmeye başlayan ikinci reklamını da izleyip ürünün biraz daha sahaya inmesini de gözlemledikten sonra didi’yi değerlendirip neden didi üzerinde durduğumu aralamak istiyorum. Facebook’ta geçen hafta ulusal zincirden birinin rafında çektiğim bir fotoğrafı paylaştım. X ürünün litreliğinin fiyatının 1,60 TL, 500 ml lik didi’nin fiyatının da 1,50 TL olarak gözüktüğü fotoğrafın altında “Siz rasyonel tüketici olarak ikinci ürünü, yani Z’yi yüzde 87,5 daha yüksek bedel ödeyip alır mıydınız?” diye sordum. Sorumla direk ilgisi olmayan ürünü beğenen, reklamı, dağıtımı ağır eleştiren yorumlarda geldi. Duvarıma değil de mesaj kutuma yazan Çaykur’dan bir dost da, sitemkar bir ifadeyle “Satışlar umulandan iyi gidiyor, sende keşke konunun negatif yönlerini göstermesen” dedi. Zira geçen ay kaleme aldığım yazıda sıraladığım olumsuzluklar dışında 2 hafta önce de ulusal bir markette “S…” nın soğuk dolabında didi’leri fotoğrafladığımı da dostum biliyordu.
NEDEN DİDİ’Yİ YAZMAYA DEVAM
Fason ürettirilen didi markasının sahibi olan Çaykur, bütçesi ve yönetimi kamuya ait olsa da total başarısı ile Doğu Karadeniz in, bölge insanının kaderi, ekmeği, aşı, her şeyi. Kamuoyuna yansıdı mi emin değilim ama yıl içinde Ankara’dan (!) sağlanan sermaye artışı ile nefes alan kurumun bütçesinin ek külfete tahammülü yok. Hele hele bölgenin ekonomisine istihdam katkısı dahi sağlamayan fason bir ürün yüzünden hiç yok. Bu açıdan bölgenin bir evladı, hem de çay müstahsili olarak Çaykur’un daha iyi ürün ve daha iyi satış ve pazarlama faaliyetlerini yürütmesi için değerlendirmelerimi sorumluluk bilincimle elbette paylaşacağım. Bilinçli tüketici olarak da Çaykur’dan yana taraftarlık yanım olsa bile benzer ürüne abartılı ödeme yapmayı rasyonel bulmuyorsam bunu ilgililerinin dikkatine paylaşmamı değerli yöneticilerimizde kurumu yerme değil, dost uyarısı olarak algılamalı.
Dönelim konuya…
Tüketici kalite, lezzet, merak, taraftarlık, sağlık vb nedenlerle benzer gibi gözüken ürünlere farklı ödeme yapmayı tercih edebilir. 20 TL’ye de iftar var, 80 TL’ye de. Ancak soğuk çaylar arasında tercihe etken olabilecek böyle bir durum yok. Örnek aldığımız pazarın ikinci markasında da glikoz şurubu ve aynı asitik düzenleyiciler var. İkisinde de çay ekstraktı oranları belirtilmemiş, enerji ve karbonhidrat değerleri ise didi’de biraz daha yüksek, hatta didi de kafein de, koruyucu da var. Yani içerik yönünden bu afaki fiyat farklılığını izah edemiyoruz. Üstelik yeni bir ürün olarak ürünün mevcut hedef kitlesi yerine üstelik daha alt segmentten kitleyi de hedeflemişsen fiyatlandırmanda buna uygun olmalı.
Konuda burada düğümleniyor zaten. Didi, pazarlama karmasını iyi yönetiyor mu? Marketing lisanını, dağıtım gerçeğini az buçuk bilen üzülerek ifade edeyim buna gülüyor. Konyalı teyzeyle yapılan komik, ilgisiz tarz reklama değil, yapılanların absürtlüğüne gülünüyor. İkinci reklamda en çok da yüksek bütçeli prodüksiyonun ana karakteri olan teyzenin içinin boş olduğu anlaşılan içecek kutusunu içer gibi yapmasına (gana ganaya hiç uymuyor) gülünüyor.
Lipton Ice Tea ve Coca Cola’nın Fuse Tea liderliğinde şekillenen soğuk çay pazarında, güçlü bir marka ve iyi kurgulanmış bir strateji oluşturmadan bir iki yılda başarılı olmasının ne denli zor olduğunu bilmekle beraber genel anlamda Çaykur’un yanlış bulduğumuz, eleştirdiğimiz pazarlama adımlarını farklı pencereden baktığımızda bir an gerçekçi bulabiliyoruz. Tanıtımlarda kullanılan dilin anlaşılmazlığını, düzeysizliğini eleştirirken ürünün jenerikleşmiş adı ice tea’dan uzaklaşılarak “soğuk çay” olarak yeni bir kategoriymiş gibi konumlandırılması cesurca bir adım. İç pazarda kalındığı sürece de çok doğru bir tercih.
Soğuk çayın mevcut tüketici kitlesi, ağırlıklı 16-34 yaş aralığına sahip orta ve üst gelir düzeyinden. Tüketicinin gözünde de lüks içecek kategorisinde yer alıyor. Böylesi bir ortamda Çaykur ürününü Ice Tea ismiyle nitelemekten kaçınarak var olduğu tüm ortamlarda soğuk çay kavramını kullanarak en azından dağıtımın ağının güçlü olduğu pazarlarda, bu pazarların tüketicisine seslenebilen reklamlarla ürünü yeni bir ürün algısıylayeni tüketici ile buluşturabilme şansını değerlendirmek istiyor. Çünkü, pazarın genel anlamda henüz işlenmemiş olması, lider markaların belli ortamlar dışında aktif olmaması Çaykur’un en büyük avantajı.
Kurumun yayımladığı Çaylık dergisinin 2. Sayısında okudum, didi’nin lansman toplantısında Pazarlama Şefi Yavuz Sütlüoğlu, “Didi’yi rakip firmaların henüz ulaşamadıkları noktalarda siyah çay bayi dağıtım ağımızdan yararlanarak dağıtıp pazarın önemli oyuncusu olacağız” diyor. Modern pazarlamanın mentaliyle eleştirenlerin yanılgısı da burada. Di di bizim öteden beri bildiğimiz soğuk çay – ice tea’nin hedef tüketici kitlesine değil, daha çok ilk kez bu ürünü satın alacak yeni bir tüketici kitlesine sesleniyor. Bu kümeye dillendirildiği üzere iki ayda 20 milyona yakın kutu ürün satılabilinmişse gerçekten büyük başarı. Çünkü ayranı, hoşafı bilene yüksek ücretle alternatif içecek satıyorsun. Dar pencereden böyle ama büyük pencereden farklı gözüküyor. Çaykur’un işlemeyi hedeflediği geniş kitleye soğuk çay içme alışkanlığının kazandırılması, kalıcı tüketici konumuna getirilmeleri pek de kolay değil. Üstelik Naciye teyzeli, izleyicilerin büyük bir kısmınca antipatik karşılanan TV reklamıyla ürüne ivme kazandırmak bir yana geleneksel ice tea tüketicisi karşısında dezavantaj yaratıldığı da dikkatlerden kaçmamalı.
ŞEMSİYE MARKA ÇAYKUR’UN HEDEF KİTLESİ, VİZYONU
Yerelliği nedeniyle belli bir tüketici grubunun didi’yi sahiplendiğini görüyoruz ama öteden beri soğuk çay içme kültürü olan ana hedef kitlenin didi için yapılan TV reklamlarının ikisini de beğenmenin ötesinde çok basit ve itici bulmasını, Çaykur’un kurumsal imajı ile örtüştürememesini orta ve uzun dönemde daha çok önemsiyorum. Bu yaklaşımla değerlendirme yazımda “üretim, istihdam, sosyal sorumluluk ölçekleriyle ülkenin gözbebeği kurumlarından olan Çaykur’un daha iyi projeler oluşturması, pazarlama karmasını daha iyi yönetmesi, hatta kendisinden kezlerce küçük özel sektör üreticilerinin lansmanlarından geri kalmaması gerekiyor” demiştim. Çaykur’un kuru çayın satışında tercihini alamadığı kaçak çayın damak tadına alışık Doğu ve Güneydoğu’daki hedef kitleye bu yeni ürünle, “soğuk çay”la bağ kurmayı amaçlaması, başka programlarla destekleyerek bu konuda mesafe de kat edebilmesi mümkün. Ancak hemen aklıma bazı atasözlerimiz geliyor. “Dimyata prince giderken….” veya “eldeki bir kuş daldakilerden…” gibi. Yanı bu yaklaşım aynı zamanda şemsiye marka olan Çaykur’un imajına, siyah çayın mevcut satışına olumsuzda yansıyabilir. Tüketicinin reklamdaki kahramanla, marka ile kendini özdeşleştirdiğini, o kahramana uzaksa ürüne de uzaklaşabildiğini, tercihini de buna göre yaptığını unutmamak gerekiyor
Peki üreticiler, farklı sosyal gruplar, hedef pazarlar için ürün çeşitlemesi yapamaz mı? Pekala yaparlar. Ulaşılamayan veya daha dar bütçeli pazarlar için hemen her sektörde markalar ikincil üçüncül markalarını – ürünlerini yaparlar. Çaykur, mevcut siyah çay türevlerindeki marka ve ürünleriyle kaliteli, saygın ve pazarda yüksekte konumlanmış bir üreticidir. Elbette Çaykur’da bir çok ünlü markanın, üreticinin yaptığı gibi daha çok satış ve bütçe kaygısıyla alt segmente de farklı markalar altında, farklı pazarlama stratejileri ile ürün geliştirebilir. Ama şemsiye marka olan ve prestiji yüksek Çaykur’u bir ürün gamında (didi) alt segmentte konumlandırırsan hem bilahare üst segmente çıkmakta zorlanırsın, hem de diğer ürünlerinin tüketici tercihine negatif yansıyabilir. Yani öncelikle Çaykur’un kurumsal bütünlük ve imajına uygun bir ürün ve pazarlama stratejisiyle mevcut ice tea pazarında belli bir aşamaya geldikten sonra “didi” benzeri bir lansmanla o kitleye gitmesi; daha doğru ve efektif olabilecekti.
“Henüz gidilmemiş pazarlarda soğuk çaya pazar yaratacağız” diye düşünen kurum bir yandan da büyük pazarda da olabilir miyim anlayışıyla olsa gerek en basitinden İstanbul’da belediye otobüslerine reklam veriyor. Bu kadar ince düşünebilen yönetimin, promosyon ajansının geçen hafta Rize Vakfında 800 kadar Rizelinin katıldığı iftarda ürünü tattırma, tanınmasını sağlama fırsatını kaçırmaması gerekirdi. Üstelik hemşerilerin didi’ye sahip çıkması da pekiştirilmiş olurdu. O gece konuştuğumuz hemşerilerimizin çoğunluğunun sosyal medyada ki tartışmalara, absürt reklamına rağmen didi’yi henüz bilmediklerini müşahede ettik. Oysa her Rizeli Çaykur’un başarılı olmasını ister, çünkü bilir ki Çaykur’un kamburu kendisine yansır. Bu gerçekten hareketle Çaykur’un ilgilileri de her biri gönüllü pazarlamacıları olacak hemşerileri ile iletişimlerini her daim sıcak tutmalı derim.
500 MİLİLİTRELİK AMBALAJ VE FİYAT
Facebook’ta, sosyal medyada “di di” için binlerce yorum var. Bakabildiklerimde iki konu öne çıkıyor. “Reklam kötü, bu yüzden almam…” ve “Ürün marketlerdeki yok ki…” Fanatik, marka bağımlıları hariç ürünün kendisine fazla eleştiri yok. Üç lezzeti beğenenlerde, çay aromasının azlığını, ürünün ebadını, kafeinli oluşunu, enerji içeceğini çağrıştırması gibi eleştiriler de var. Litreliği isteniyor, bu ebat için 1,5 TL pahalı bulunuyor.
Tüm rakipler tek içimlikte 330 ml iken Çaykur büyük “didi” için ambalajı da büyük tercih ederek 500 ml ölçekte üretim yaptı. Pazarda fark yaratmak adına tercih edilen amabalaj boyutunun bazı alkollü içecekleri çağrıştırdığı, tek içime uygun olmadığı, ürünün asıl hedef pazarı olan restoran ve kafelerin kar maksimizasyonu nedeniyle bu boyutlu bir içeceği masaya vermek istemeyeceğini, aile boyutu içinde yetersiz kaldığını, kısaca bu ölçünün pratikte pek de uygun olmadığını vurgulamıştım. Yorumlara paralel olarak didi’nin bir aylık pazar evresinin sonunda kurum ilgilileri de farklı boyutlarda üretimi dillendiriyor. Aile tipi tüketim için en azından litrelik ambalaja geçilecek gibi gözüküyor ama önceki yazımda detaylı olarak işlediğim HoReCa pazarı, okul – kantin ve uçak ikramları için 200 ml’lik ambalajı tekrar anımsatmak istiyorum.
TAT, KIVAM AÇISINDAN Dİ-Dİ
Türk Gıda Kodeksinin Alkolsüz İçecekler Tebliğine göre üretilen soğuk çaylarda, meyve sularına nazaran meyve konsantresi, enerji ve karbonhidrat değerleri daha düşüktür. Soğuk çayla ilk kez tanışan tüketicinin değerlendirmesini de meyve suları ile mukayese ederek yapmasını bu çerçevede değerlendirebiliyoruz. Ice Tea içme alışkanlığı olanlar lezzeti, kıvamı daha çok pazara hakim iki markaya göre yapıyor. Pazarın iki lider markası Lipton ve Fuse’nin soğuk çaylarında kafein yok ama özellikle ulusal zincir marketlerin kendi adlarına yaptırdıkları private label soğuk çaylarda yaklaşık oranlarda kafein var. Bu da gösteriyor ki pazarı iki marka şekillendiriyor ve Çaykur’da strateji belirlemede bu iki markayı baz almalı. En basitinden günümüz tüketicisinin çok hassas olduğu koruyucu, katkı maddesi gibi konularda hassas olunmalı, siyah çay ekstarktının (didi’de oran belirtilmemiş) biraz daha artırılması, şeker ve karbonhidrat değerlerinin düşürülmesi gerekiyor. (önceki yazımda farklı markaların speklerini bir tabloda paylaşmıştım)
DİDİ’NİN PENETRASYONU VE ÇAYKUR’UN DAĞITIM GÜCÜ
Çaykur’un geniş bayi ağı özellikle Anadolu’da büyük bir avantaj gibi gözükse de soğuk çay kategorisinde pek de uygun olmadıklarına dikkat çekmiştim. Nitekim İstanbul’da kafe ve restaurantlarda ürüne henüz denk gelemedik. Yerel marketlere de girilememiş. Soğuk içecek kategorisinde teşhir çok önemli. Hiçbir üretici kendi ürünü dışında başka bir markanın kendi dolabında sergilenmesine, bulundurulmasına izin vermez. Bakkal ve semt marketlerinin dar mekanları ve mevcut tedarikçilerine ait dolaplarında didi’nin kendisine yer bulması zor, bu açıdan ilk aşamada belki giriş ücretleri yüksek ama ulusal zincirler en kolay rafa çıkılabilecek pazarlar demiştim. Ticari olarak kazançlı gözükmese de ürünün penetrasyonuna ciddi ivme kazandıran bu satış ortamları için teşhir dolaplarının geride kalan 2 aylık sürede sağlanamamış olmasını böylesi geniş bütçeli ve kadrolara sahip bir kurumuna açıkçası yakıştıramadığımı da söylemeliyim.
Dİ Dİ’NİN İKİNCİ TV REKLAM FİLMİ
Önceki yazımın son bölümünde geri bildirimde bulunanların mesajlarından örnekler paylaşmıştım. Bunlardan biri de, “bu ürün sadece ağzının tadını bilmeyen fanatiklere ve soğuk bir şey olsun da şekerli su da olur diyenlere hitap edilebilir. Benim gibi bir soğuk çay tiryakisine asla” şeklinde idi. Bugünde reklamdan hareketle hedef tüketici kesimce ürüne ağır göndermeler sürüyor. Bu noktadan konuya bu kez kısaca devam edeyim.İkinci reklam filmi, ilkinin frekansında olmasa da TV’lerde dönüyor. Aynı tas aynı hamam. Bunca uzman eleştirisinin dikkate alınmaması, soğuk çay – ice tea hedef kitlesine ve Çaykur’un imajına aykırı bu reklam serisine devam edilmesinde mutlaka kurum yöneticilerinin (reklam ajansının müşterinin ısrarlı talebi karşısında bu filmi yaptığını düşünenlerdenim) bir bildiği (!) vardır. Hedef kitleye uygun pazarlama stratejileri geliştirebilirsiniz ama bunun kurgusu temel öğelere ters düşmemeli. Rizeli Çaykur’un kurumun yeni ürününü yerellikten hareketle Lazca bir isimle markalandırırken, lansmanını da Konya şivesiyle konumlandırmak istemesi gibi tuhaflık olmamalı.Anadolu’nun bir köşesindeki yerel bir lezzetin geniş kitlelere ulaştırılmasının hikaye edildiği filmde yaşamı boyunca soğuk çay içmemiş, konuşması, Türkçesi bozuk, inandırıcılıktan uzak bir oyunculuk ve hikaye ile ürünü, markayı pazarda kalıcı kılabilmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Çaykur ürünü olduğu için, yeni bir ürünü merak ettiği için insanlar ilk aşamada satın alabilir. Ancak bu tarz ürünlerde önemli olan ürünün tekrar tekrar satın alınmasıdır.
SOĞUK ÇAY İÇİN RİZE’DE TESİS KURULACAK MI?
Reklamı yerden yere vuruyoruz, ürün hala İstanbul gibi metropollerde özellikle pazarın ağırlığını teşkil eden yerel marketlerde yok ama kurumdan satışların umut verici olduğu bilgilerini alıyoruz. Keyif verici bir durum açıkçası. Ancak 9 Temmuz’da gösterime giren ikinci reklam filminde “Büyük Teyzeye söylettirilen” didi’nin çıktığı günden bu yana 20 milyon adete yakın satıldığı ifadesi bana biraz çelişkili geliyor. Çünkü, Çaykur Genel Müdür Yardımcısı Süleyman Pınarbaşı’nın 28 Haziran’da medyada yer alan, “ilk parti 10 milyon adet soğuk çayın planlanandan önce tükenmesi üzerine Çaykur, ikinci bir 10 milyon adetin üretimi için ihaleye çıkıyor. Firmalar tekliflerini 13 Temmuz’a kadar verecek… şeklindeki beyanatı ile uyuşmuyor. Yoksa henüz ihale edilen ikinci 10 milyonda satılmış gibi gösterilerek tüketici mi aldatılıyor? Sanmıyorum. Av İnci Köseoğlu geçen hafta markette gördüğü bazı “didi” kutularında üretici firma adının yazılmadığını fark etmişti. Buradan hareketle ikinci parti öncesinde pazarın talebini karşılamak için basiretli tüccar yaklaşımıyla ek üretim yaptırılmış olabileceği düşünülebilir. (Bu konuda sadece Dimes’çilerin fason üretim yapmak için numune ürün sunduğunu biliyorum.) Ama bunun da hem idari, hem de ticari sakıncalarının olabileceğini de göz önünde bulundurmak lazım.
Kamuoyunda speküle edilen Kristal Kola ile nasıl çalışılmaya başlanıldığı konusunda bir fikrimin olmadığını yazmıştım. Ama kurum satışların iyi gittiğini sürekli pompalıyorsa, arada muhtemelen de ek üretim yaptırıp 13 Temmuz’da da yeni ihale yapmışsa Sayın Pınarbaşı’nın da “Kurum isterse tesislerini soğuk çay üretimine uygun hale getirebilir” şeklindeki sözleri medyaya düşmüşse, Çaykur’ da fason üretimden bir an önce vazgeçip Sayın Genel Müdürün bir yıl önce beyan ettiği üzere soğuk çay için gereken tesis yatırımıNI gerçekleştirmelidir. Elbette bu hesap kitap işi, pazarın liderleri de fason ürettiriyor. Ancak yine Sayın Sütlüoğlu’nun ifade ettiği gibi bu ürün gamında pazar lideri olacak, içeride – dışarıda satacaksanız üretime de hakim olmanız gerekiyor.
HER YIL YÜZDE YİRMİDEN FAZLA BÜYÜYEN PAZAR
Pazarın potansiyeline dair tahmini rakamlarda aslında Çaykur için tesis yatırımının doğru olabileceğini ortaya koyuyor… Soğuk veya buzlu çay pazarı ülkemizde Lipton’la son 10 yılda adım adım gelişirken son dönemlerde pazara yeni oyuncular katıldı. Lider Lipton’un Ice Tea markası Lipton'la Pepsi'nin ortaklığına ait. Bir süre önce pazardan çekilen Nestea’da Nestle ile Coca Cola'nın. Nestea'nin dağılmasından sonra Coca Cola, Fuse Tea'yi piyasaya sürdü ama Fuse Tea’de Lipton’a karşı pazarda henüz ciddi başarı kazanamadı. Ulusal marketlerin kendi markaları ile fason yaptırdıkları (PL) ürünleri de zaten pek bilen yok. Ancak didi’nin tam tersi anlayışla pazara Eylül ayında yeni ve iddialı bir oyuncu daha katılacak. Geçen hafta bültenleri gelen Amerika’nın en büyük buzlu çaycılarından AriZona Iced Tea’de farklı seçenekleriyle soğuk çay pazarındaki hareketliliği tırmandıracak. Pazarın derinliği yaklaşık 500 milyon. Gelişmiş ülkelerde bu ürün gamı yoğun tercih ediliyor ve bizim pazar henüz dünya pazarının binde beşi bile olmadığına göre stratejileri doğru firmalar için bu kategoride ciddi bir potansiyel gözüküyor.
DİDİ’DEN KİVİLİ SOĞUK ÇAY
Kurumdan yansıtılanlara bakarsak ürettirilenler satılıyor, üstüne üstlük ürün fiyat açısından emsallerinden de pahalı. Hesap kitap iyi yapılmışsa, yapılmaya devam edilecekse “soğuk çay” Çaykur’un kamburunu büyütmeyecek gibi. Mevcut veriler, projeksiyonlar bunu destekliyorsa bu ürün gamının üzerine gitmeli. Öyle bir gitmeli ki, halen rekolte açısından narenciye ile aşık atma potansiyeline erişen kiVi için de çözüm olmalı. Evet, Çaykur, soğuk çayın kivilisini de bir an önce geliştirip üretmeli. Açıkçası kurum, bergamuttan sonra kivi aromalı soğuk çayı da geliştirerek bölge ekonomisine ciddi katkı sağlayabilir. Bu sayede ürettiği kivi’ye pazar bulamayan hemşerilerimize hem çözüm olunmuş olur, hem de eksikliği hep hissedilen alternatif ürün konusunda kivi ile gerçek anlamda bir adım atılmış olur.
“Didi” ile şimdi daha büyüksün, umuyoruz daha karlısın Çaykur.
Recep Ali Aksoylu / Saroz Koruköy