İNŞAATLA BİLGİNİN SAVAŞI

KONUK YAZAR

Ülkemizin kurtarıcı sektörü olarak inşaat sektörünün gösterilmesi ve bu sektöre dayalı büyüme politikasının sonuçlarını hepimiz yaşıyoruz.  Bu sonuçtan hiç kimsenin memnun olmamasına rağmen kurtuluşun yine inşaat sektörünün canlandırılması ile mümkün olacağını düşünmek ise  büyük bir çelişki. Yaşasın kredi faizleri düştü, yeni evler alalım, yeni inşaatlar yapalım belki ülkeyi içinden bulunduğu kısır döngüden çıkaracağız.  

 

Kaynaklarımızı inşaat sektörüne yatırarak ilerleyemeyeceğimizi ve artı değer oluşturamayacağımızı hepimizin görmesi gerekiyor. Turizm sektörü eline geçen ilk parayla tekrar inşaat yatırımı yapıyor, yeni oteller alıyor, odalarını yeniliyor. İnsanımız eline geçen parayla hemen ikinci bir eve ya daha büyük bir eve ya da daha lüks bir arabaya yatırım yapıyor. Daha doğrusu yaptığını sanıyor. Amaç belli kendimizi garantiye almak. Şunu unutmayalım ülkemizi, toplumumuzu garanti altına almadan kendimizi garanti altına alamayız. Artık şunun farkına varmamız gerekiyor; üretime katkısı olmayan inşaat yatırımları ne bireysel olarak kendimize ne de ülkemize katkı sağlamıyor. Daha büyük bir evde oturmak ya da ikinci bir eve sahip olmak bizi geliştirmiyor, topluma bir fayda sağlamıyor. Yatırımlarımızı doğru noktaya yapmaktan başka bir çıkış yolumuz yok.

 

Da Vinci’nin dediği gibi bilmek yetmez yapmak gerekir. Kime sorsak çağımızın bilgi çağı olduğunu biliyor. Ama yatırımlarımızı, kaynaklarımızı nedense bilgiye, eğitime, teknolojiye değil de taşa, toprağa, binaya yapmaya devam ediyoruz.

 

Koca koca avmler, rezidanslar, köprüler, binalar yapmaya, lüks arabalarımızla gelişmiş olduğumuz göstermeye doyamıyoruz. Feodal köylü diye bir tanım bile yapıyoruz ama kendimizi bundan kurtaramıyoruz. Oysa ülkemizin geleceği, tüm dünyada olduğu gibi eğitimden ve bilgiden geçiyor. Ne bireysel olarak ne şirketler olarak bilgiye, teknolojiye, eğitim yapmak kimsenin gündemine gelmiyor. Eğitimi başaramadan hiçbir şey başaramayız.

 

Eğitimlerimde işletmelere sorduğum bir soru var, yatırım bütçenizin kaçta kaçını inşaat yatırımları oluşturuyor, kaçta kaçını, eğitim, bilgi, teknoloji yatırımları?

 

Cevaplarınızı tahmin ediyorum. Çoğu işletmenin eğitimle ilgili bütçesi bile yok, olanların ise oranı oldukça düşük. Peki davranışlarımızı, yatırım yaptığımız konularını değiştirmeden, yani üretime, insana, bilgiye, teknolojiye yatırım yapmadan bu kısır döngüden nasıl çıkılacak? Hepimiz sihirli bir elin gelmesini ve bizi kurtarmasını bekliyoruz. Hepimiz birilerini eleştirmeye doymuyoruz. Kendi gettolarımızı oluşturarak yaşıyoruz ve kendi alanlarımızın dışında kalan insanları eleştirmeye devam ediyoruz. Personel kalitesi çok düştü, nitelikle personel bulamıyoruz. O beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz insanların gelişimine katkı bulunmada hepimizin sorumluluğu olduğunu unutmayalım. Hiçbir sihirli el gelip ülkemizi, toplumumuzu, şehrimizi ya da mahallemizi geliştiremez. Çözümün bir parçası olmak için elimizden geleni yapmak zorundayız. Doğru bildiklerimizi yapmaya ve etrafımıza katkı sağlamaya çalışacağız, eleştirerek ve yaşanılan olaylardan sorumluluk hissetmeden iyi noktalara ulaşmamız mümkün değil. Hepimiz taşın altına elimizi sokmalıyız. Yatırımlarımızı taşa, toprağa, inşaata değil, insana, bilgiye, eğitime, teknolojiye yapmalıyız.

 

Bülent Dokuzluoğlu