İklim Değişikliği çok ciddi boyutlara ulaşmasıyla birlikte bu olguya artık İklim Krizi denmektedir. İklim, bir yerde uzun yıllar boyunca görülen ortalama hava durumudur. İklim değişikliği, bu ortalama koşullarda bir değişimdir. Dünya şu anda küresel sıcaklıkların artmasıyla birlikte hızlı bir iklim değişikliği dönemindedir.
İklim krizi, atmosferde bulunan çeşitli gazların oranlarında artış meydana gelmesi sonucunda iklimde kuraklık, çölleşme ve dengesiz yağış gibi daha pek çok değişikliği anlatmak için kullanılan bir kavram olarak ifade edilmektedir. İnsanların çevreyi bilinçsiz bir şekilde kullanmaları sonucu atmosferin dengesi bozulmaktadır.
Bu durumun bir sonucu olarak da sıcaklıklar artmakta, buzullar erimekte, çeşitli bitki ve hayvan türlerinin nesli yok olmakta ve sulardaki asit oranlarında artışlar meydana gelmektedir. İnsanların fosil yakıtları kullanmaları bilinçsiz bir şekilde elektrik kullanımı ve doğal kaynakların tüketilmesi iklim krizlerini arttırmaktadır.
1987 yılında Ceballos-Lascuarin tarafından ekoturizmin yapılan ilk tanımı şöyledir: “Geçmişten günümüze kadar uzanan kültürel değerlerin bulunduğu alanlar kadar nispeten bozulmamış ve kirletilmemiş doğal alanlara, araştırma, değerini anlama ve onun manzarasından, yaban bitkileri ve hayvanlarından keyif alarak deneyim yaşayabilmektir.
Ekoturizm, herşeyden önce "çevre ve kültür değerlerinin sürdürülebilirliğini garanti altına alan, yerel halklara maddi yarar sağlayan turizm" olarak kavransa da, ağırlıklı faaliyet alanı olarak doğada yapılan turizm türlerini kapsamaktadır.
Agroturizm: Yabancı dilde tarım anlamına gelen agriculture teriminden türeyen bu turizm çeşidini Türkçe literatürde tarım turizmi veya çiftlik turizmi olarak adlandırmak gerekir. Tarım turizmi “ekolojik tarım turizmi” olarak da adlandırılmaktadır. Ekolojik tarım ve turizmin bir araya gelmesidir. Bu turizm tipi de kırsal turizmle, ekoturizmle, doğa turizmiyle karışabilir. Çiftlik turizmini bu turizm tiplerinden ayıran tarım ve hayvan çiftliklerinde çiftçinin veya hayvan yetiştiricisinin bütün kültürel varlıklarıyla bulunmasıdır.
Buna göre, el değmemiş doğada yapılan tüm turizm çeşitleri, ekoturizmin kapsamına girmektedir. Ekoturizmin iki önemli kriterinden biri olan , "doğal çevrenin sürdürülebilirliği" ilkesine, bu doğa turlarında sıkı sıkıya uyulmalıdır. Özellikle ekoturizmden gelir sağlayacak olan bölge halklarının, sahibi ve bekçisi oldukları doğal ve kültürel zenginliklerin bilincine varmaları ve ancak bunları koruyarak, insanlığa ve kendilerine fayda sağlayacaklarını kavramaları gerekmektedir. Yerel yöneticilere ve bölge halklarına, ekoturizm tür ve çeşitleri ve yöntemleri hakkında eğitim, kurs ve brifingler verilmeli, kendilerinin de ürün ve eko-konaklama imkanları geliştirmesi için destek sağlanmalıdır.
Lise düzeyinde eğitim veren tüm okullara tarım politikaları ve ekosistem uygulama dersleri konulmalıdır ayrıca üniversitelere de teknolojik tarım uygulamaları yüksek okulu açılarak gelişen teknoloji ile sürdürülebilir ekolojik yaşamı benimseyen bilinçli nesil yetiştirilebilinir. Bu sayede dört mevsimi halen yaşayan ve kış aylarında yeterli derecede yağmur ve kar yağışı alan ülkemizin başta yeraltı ve yerüstü su rezervlerinin teknolojik destekler ile tarımsal sulamada en doğru ve verimli bir şekilde kullanılması hedeflenmelidir. Bu şekilde kuraklıkta engellenebilecektir. Sürdürülebilir politika ve uygulamalar ile kuraklık ve iklim krizine dur diyebilen ilk ülke neden biz olmayalım. Ayrıca eko sistem üzerine olan tüm ilgili derslerin turizm üzerine eğitim veren tüm eğitim kurumalarında da ders programına katılması iklim krizini berteraf edebilmek için donanımlı bir nesile sağlıklı ekosistemi emanet edebilmek için en önemli adım olacaktır.
Turizme erken açılmış bazı kıyı bölgelerimiz hariç, henüz ülkemizin pek çok bölgesinde doğa bozulmamış ve bakirdir ve özellikle endemik türler, flora ve fauna konusunda dünyada eşine az rastlanır bir zenginlik vardır. Buna sosyo-kültürel değerler de eklenince, Türkiye, ekoturizm ve ekosistemi geliştirme konusunda potansiyel bir cennettir. Bu potansiyeli değerlendirip geliştirmek, hepimizin görevidir. Naçizane; ‘’İlklim değimesin sen değiş’’ bugünden itibaren sloganımız olarak benimsenmelidir görüşündeyim.