AŞK ve KORKULARIMIZ

KONUK YAZAR

Düşünelim ki bir ilişkiye başladık… O kadar mutluyuz ki dünyalar bizim. Heyecanlanırız, hep görmek isteriz, göremeyince özleriz, özlemeyi özleriz bazen, gözlerine bakmaya doyamayız, kimi zamansa gözlerine bile bakamayız, bir yandan bir  titreme gelir çekiniriz, utanırız…
İlk birkaç hafta böyle geçer, son derece heyecanlıyızdır…Öyle güzel vakit geçiririz ki zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamayız. Günaydın mesajları, iyi geceler mesajları asla unutulmaz, vaktinde peşpeşe atılır.

 

Günde birkaç kez telefonlaşılır, güzel sözlü mesajlar atılır, güzel sözler söylenir. 

Aşk sözcükleri havada uçuşur…
İlişkiye henüz fazla emek verilmemiştir ve hatta aşık olduğumuzu bile söyleriz hiç çekinmeden. Öyledir ki korkularımız henüz tetiklenmemiştir. Yani masumlardır. Yani o anki bizler gibi…Bir de bakmışız ki her şey harika giderken karşılıklı hatalar yapmaya, yıpratmaya bezdirmeye başlamışız birbirimizi. Yani korkularımza yeni düşmüşüz..Mantığımız engellenmiş, kontrolsüzleşmişizdir o an. En başarılımız ve en zekimiz bile hatalar yapmaya başlamıştır. Ve sihirli değnek gidişatı bir anda tersine çevirmiştir.


Evet, ilişklerimizde yaşadığımız korkularımız esas sebeptir aslında bizleri buna iten, bizlere bunu yaşatan. Korkularımızda “Bütün erkekler veya bütün kadınlar aldatır” dediğimizde, sevdiğimiz kişi bizi herhangi bir sebepten dolayı aramadığında bu sefer içimizdeki şeytanla karmaşaya başlarız. Böylelikle yaşadığımız korkular, tedirginlikler zaman içinde beyin dalgalarımızla karşımızdaki kişiye yansıyacaktır. Ve o kişi bu olumsuz düşüncemizi kendi düşüncesi gibi algılayıp, ona göre davranacaktır. Ve bize yansıması ona göre olacaktır.
 

İlişkilerimizde kaybetme korkusu ile birlikte, değersizlik, şüphecilik, ön yargı ve güven problemleri başlar.  Bu tip korkularımızın yarattığı bir sonuç olarak bir bakmışız ki ilişkimizde ne saygınlık kalmış ne de anlayış ne de ilişki…Bu sefer niyetlerimizde niyetini yok eder. Hele hele de korkularımız başımıza geldiğinde ön yargılarımızla bedenimiz olumsuz duyguları daha da üretecek, enerji alanımızı ve işin güzel taraflarını görmemizde zorluklar çekmeye başlarız. Böylelikle duygusallıklarımız peşimizi bırakmayacak hal alır. 
 

Peki ne mi yapmalıyız?
Yaşadığımız korkularımızdan arınabilmeyi başardığımız an en huzurlu olacağımız andır.  En suçlu olan bilinçaltımızdır…Sadece duygusal bir boşluğu dolduran aşklar, gerçek aşklar değildir.  Hele hele de doyuma ulaştığımız an karşımızdaki kişinin tüm eksik yönlerini görmeye başlarız, onu acımasızca eleştiririz hatta bir dönem kokusuna hayran olduğunuz kişinin kokusunu duymaya bile tahammül edemeyiz. İlişki tükenmeye başlamıştır ve de hoşlantımız da bitmiştir…Bir taraftan kişinin yaşam enerjisi düşerken kendini değersiz ve mutsuz hissederken, diğer taraftan partneri bu durumdan beslenecek ve kendini enerjik ve mutlu hissedecektir. Dengesizlik, öfke, kıskançlık, çaresizlik, güvensizlik, suçluluk duygusu her yerimizi saracaktır…


Bilinçaltı korkularımızla insanların var olan enerjilerimizi çalmalarına izin vermeyelim derim. Korkularımızdan ve acılarımızdan kaçınmak için hatalı ilişki modelleri geliştirmeyelim. Doğru kişi dediğimiz kişiye enerjimizi ve kollarımız açarak, gerçek ve uzun soluklu aşk yaşayabilmek, ancak ve ancak duygusal korkularımızı sildiğimiz zaman karşımıza çıkacaktır.  Bakalım o zaman nasıl yaşıyoruz aşkımızı…
AŞK ve SEVGİ dolu günler dileğiyle,

Derya Şen
Sosyolog