TURİZMİN SESİ-Murat ECE
İnsanlar vardır doğarlar, büyürler, çalışırlar ve günü geldiğinde dünyadan göçüp giderler. Bazı insanlar vardır ki, yaşam önlerinden akıp giderken onu seyre dalmaktan ziyade, ondaki güzellikleri fark etmek, kendi gönül bahçelerini ve çevrelerini zenginleştirmek ve onları insanlıkla paylaşmaktan haz alırlar. Durmadan çalışan elleri, zihinleri ve yürekleri ile sımsıcak insanlardır onlar. Şaban Ali Yaşaroğlu Hocam'da bu bir avuç güzel insandan biri.Cumhuriyet sonrası yakın tarihimize yaşarken şahit olmuş ve ondan gelecek nesillerle paylaşılacak güzel dersler çıkarmış, bunları kitaplaştırmış, halen başkanlığını yaptığı İTÜ Vakfı Turizm ve Otelcilik Okulunda birbirinden değerli gençleri turizme kazandıran, çeşitli yerlerde gerçekleştirdiği çevre projeleriyle toplumun bilinçlenmesini sağlayan bir insanın ilerlemiş yaşına rağmen durup dinlenmeksizin üretmesi onu tanıyan insanları imrendiriyor.
Şaban Ali Yaşaroğlu'yla yaptığım söyleşide insan ve toplum eğitiminin yanı sıra çevreye duyduğu sevgiden bahsettik. Özellikle Avşa Adası çevresinde ve köy muhtarıyla birlikte Yiğitler Beldesini 3500 çam fidanıyla yeşillendirme projesine katılması, Ada'nın çevresindeki ağaçlandırma çalışmalarında bizzat çalışarak öncülük etmesini takdir etmemek elde değil.
Kendisine, Avşa adası ile ilk tanışmanız nasıl başladı? diye sorduğumda masmavi gözleriyle gülümseyerek başlıyor hikayesini anlatmaya;
Sene 1976 Ağustos. Bir sabah Eşim Nervin hanımla birlikte Avşa adasına gitmek üzere İstanbul'dan kalkan geminin yolcuları arasındayız. Gemide CHP eski Genel sekreteri ve Malatya Milletvekili Dr. Kâmil KIRIKOĞLU ile karşılaştık. Kendisini görmek beni sevindirdi. Kırıkoğlu bana, Yolculuk nereye? diye sordu. Avşa Adası'na. Yanıtını alınca bana: Oranın yeşili yok, Marmara'ya gel. Önerisinde bulundu. Kırıkoğlu'yla tanışmam Gümüşsuyu Askeri Hastahanesi'nde Dr. Binbaşı olarak görevli olduğu yıllara rastlar.
Gemi Marmara'ya uğradıktan yarım saat sonra, Avşa önlerine geldi. Geminin güvertesine çıkıp, eşimle birlikte adaya meraklı gözlerle baktık. Gerçekten Dr. Kırıkoğlu'nun söylediği gibi ada da birkaç düzensiz zeytin ağacının dışında yeşile benzer doğru dürüst bir görüntü yoktu. Sahil derme çatma yapılardan oluşmuştu. On beş dakika kadar bir süre sonra Yiğitler Beldesi'ne ulaştık. Kalacağımız pansiyona yerleştik. Akşamüzeri eşimle birlikte beldenin sahil kahvelerinden birinden içeri girdik, köşede seçtiğimiz bir masaya oturduk. Kahvenin müdavimleri aralarındaki sohbeti yarıda kesip hayret ve merak dolu gözlerle bize bakmaya başladılar. Meğerse daha önce o kahveye hiçbir erkek hanımıyla birlikte gelmemiş. Aradan bir zaman geçtikten sonra kahve sakinlerinden biri yanımıza geldi bize hangi milletten olduğumuzu sorunca ona Rize'li olduğumuzu, İstanbul'dan geldiğimizi söyledim. Bize gülümseyerek elini uzattı ve Hoşgeldiniz. Dedikten sonra arkadaşlarının yanına döndü İsmail Samatyalı. Ardından kahveciye seslenerek bize adacayı ikram etti.
Oluşan bu dostane ve samimi havada diğerleri de masamıza gelerek etrafımızı sarıverdiler ve onlar da tek tek Hoşgeldiniz. dediler eşime ve bana. Sorularla cevaplarla koyulaşan sohbetlerimiz arasında bir şey dikkatimi çekti. Konuştuğumuz insanların arasında kolu kesik, parmağı kopuk insanlar vardı. Onlara, Siz savaşta mı yaralandınız? diye sorduğumda bana, Hayır, biz buradaki koca koca granit taşları kesip, parke taş haline getirirken yaralandık diye cevap verdiler.
Burası Marmara Denizi'nin ortasında turistik bir ada. Artık siz taş değil para kesmelisiniz.
Bu cevap üzerine onlara dönüp, Bakın arkadaşlar, burası Marmara Denizi'nin ortasında turistik bir ada. Artık siz taş değil, para kesmelisiniz. Ancak, Turizm; yeşili bol ve çevresi temiz olan yerlerde gelişmektedir. Sizin ise yeşiliniz, ağacınız yok denecek kadar az. Çevreniz düzensiz ve derme çatma yapılardan oluşuyor. Ağacınız yok, ağaç dikmelisiniz. Şu derme çatma kahveleri yıkmalı yerine geniş bir bulvar açmalısınız sahilinize. diye cevap verdim. İçlerinden biri bana; Şaban Ali Bey, doğru söylüyorsun fakat bu adanın sahilinde ağaç yetişmiyor. Bir müddet sonra tuzlu deniz suyu ağaçları kurutuyor. diye cevap verdi. Bunun üzerine söyleyecek bir cevabım kalmamıştı. Çünkü diğer arkadaşları da onun söylemiş olduğu sözü başlarıyla onaylamışlardı.
Ertesi sabah kısa bir yürüyüşün ardından eşimle Altın Kum Koyundaki kumsala vardık. Kumsala geldiğimizde denizin kıyısında gayet düzenli aralıklarla dikilmiş 70 80 adet körpe çam fidanı gördük. Nervin hanımla birbirimize baktık Hani akşam dememişler miydi kahvedekiler adanın sahilinde ağaç büyümez diye?.. söylendik. Halbuki yemyeşil çam fidanları gayet canlı sürgün veriyorlardı altın sarısı kumsalın dibinde. Akşamüzeri tekrar kahveye geldiğimizde beldenin sakinleri yine etrafımıza toplandılar. Onlara Amcalar, siz bana bu adanın sahilinde ağaç yetişmez dediniz ama Altın kum sahilindeki çam fideleri canlı canlı büyümekteler, neden? diye sordum onlara. Hepsi birden bana; Onları Ankaralı Avukat dikti. dediklerinde kızdım ve Ankaralı Avukat dikince yetişiyor da, siz dikince neden yetişmez? sorusunu yönelttim. Kahvedekiler sus pus olmuşlardı, yanıt veremediler.
Köylüler o günden sonra Cumhuriyet Halk Partili olduğunu da öğrendikleri Yaşaroğlu'na çeşitli sorular sormaya başlamışlar, sordukları sorulara Şaban Ali Yaşaroğlu'nun verdiği esprili ve mantıklı yanıtlar kendisini daha çok sevmelerine yol açmıştı. Öyle ki kaldığı pansiyonun evinin balkonundan içeriye poşet içerisinde badem, kayısı, şeftali gibi meyve ve yiyecekler atıp hızla uzaklaşmaya başlarlar beldenin sakinleri. Bu şekilde poşet atıp hızla uzaklaşmalarının sebebi ise bunun bir hediye olduğunu belirtmek ve Şaban Ali Yaşaroğlu'nun ücret vermesine fırsat bırakmamaktır.
Avşa Adası'nın Yiğitler beldesinde Şakir Yiğitler, Cemal Kol, İbrahim Durmazbilek ve Hasan Samatyalı amcalarla tanışıp dost olan Şaban Ali Yaşaroğlu, balıkçı İbrahim Kol'un ağına taklan kırlangıç, dil ve lüfer gibi seçme balıkları sabahın erken vaktinde kendisine hediye etmesini hala sevgi ile hatırlar. Tüm bu sıcak ve misafirperver davranışlar Yaşaroğlu çiftinin adaya sevgi ve muhabbet ile bağlanmasına sebep olur.
Kendisine Ada çevresindeki ağaçlandırma çalışmalarının nasıl başladığını?.. sorduğumda gülümseyerek devam ediyor anlatmaya;
O sıralar bir çok derneğin ve vakfın üyesiyim. Bunların arasında Aturjet, Fijete bağlı Türkiye Turizm ve Gazeteciler Derneği Yönetim Kurulu üyeliğim de vardı ve aynı zamanda derneğin Turizm ve Çevre Komisyonu Başkanlığını da yürütüyordum. Avşa'dan İstanbul'a dönünce derneğin olağan toplantısında, dernek başkanı Nihat Boytüzün, genel sekreter Fethi Pirinçlioğlu ve kurul üyelerince oy birliği ile kabul edilen önerim sonucu, Avşa Yiğitler Beldesi Ağaçlandırma ve Yeşillendirme Projesi yazılı tabelayı arkadaşım Mustafa Sarıgöz ile birlikte adaya gönderdim. Pano, Yiğitler beldesi'ndeki Şehitler Tepesine monte edildi.Eski ve yeni muhtarlar Hasan Çakır ile Recep Samatyalı tarafından beldenin halkı seferber edildi ve Yiğitler Beldesi tepe ve yamaçlarına 3500 adet çam fidanı dikimini gerçekleştirdiler. Benimle birlikte muhtar Recep Samatyalı'nın da desteğiyle her yıl 10 Eylül'de gerçekleştirilmek üzere Ağaca Sevgi ve Yeşile Saygı Günü düzenlenmesi konusunda karar aldık ve bunu uygulamaya koyduk. Düzenlenen törene belde halkı ve bazı yerli turistler de iştirak ettiler. Konuşmalar yapıldı. Bir süre sonra ise 1. Yiğitler Beldesi Turizm ve Çevre Festivali gerçekleştirildi. Festivalin açılışı Marmara Kaymakamı tarafından yapılmıştı. Onun ardından kürsüye davet edildim. Konuşmamda adanın turizmden önemli beklentisinin bulunduğundan, sahillerinin ve güzel kumsal koylarının ulaşımdaki altyapı eksikliklerinin giderildikten sonra çok daha güzelleşeceğini, adaya kurulacak turistik pansiyonlarda hizmet vermek üzere ada halkının bu konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesinin gerektiğinden, ve İstanbul-Avşa arası deniz ulaşımının modern gemilerle yapılmasının ve böylelikle aradaki mesafenin kısalacağından bahsettim. O sıralarda adada ufak bir sağlık ocağı vardı. Turizm ve gelişen insan nüfusu açısından sağlık ocağının yerine güzel bir hastahane yapılamasının gerekliliğinden de bahsettim. Bunun yanında adada yaşayan keçi sürelerinin henüz gelişmemiş olan çam fidanlarına zarar verdiğini bunun için başka yere sürülmeleri gerektiğini de sözlerimin arasına ekledim.
Keçiler sürülünce...
Şaban Ali Yaşaroğlu'nun yaptığı konuşmadan sonra aradaki keçiler, Marmara Kaymakamı'nın emri ile Kara Bigaya sürülür. Yaşaroğlu'nu çok seven köylüler keçilerin sürülmesi üzerine ona çok kırılırlar. İçlerinden Kocayusuf adlı bir keçi sahibi kendisine, Siz keçilerimizi adadan kaçırttınız size kırgınız. diye sitemde bulunur. Bir süre sonra ise çıkış sebebi belli olmayan bir yangının ardından çam fidanlarının büyük bölümü yanar. Bu durumdan adadaki herkes gibi Yaşaroğlu'da çok üzülür, ama geç de olsa Avşa'daki olumlu bazı gelişmelerden memnun memnun olur Yaşaroğlu.
Kendisine Yaptığınız işten memnun musunuz hocam? diye sorduğumuzda gözlerimin içine bakarak;
Bak evlat, insanı dünyada iki şey mutlu eder. Birincisi yeşil ile uğraşmak, ikincisi insanın sevdiği ile birlikte mutlu bir yaşam sürmesi. Bugün Avşa adasına gittiğimde o büyümüş çamların altında sevdikleri ile aileleri ile piknik yapanları görüyorum. Orada oyun oynayan çocukları ve dinlenen insanları gördüğümde öyle mutlu oluyorum ki, bu mutluluğu izah etmeye kelimeler yetersiz kalır. diye cevap veriyor gülümseyerek.
Söyleşi: Murat ECE