Turizmde yeni arayışlar masaya yatırıldı

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) tarafından ve Yeni Arayışlar Girişimi Platformu Derneği (YAPDER) desteği ile EMITT Fuarı’nda “Turizmde Yeni Arayışlar” paneli yapıldı

TURİZMİN SESİ

Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD)  tarafından  ve Yeni Arayışlar Girişimi Platformu Derneği (YAPDER) desteği ile 25 Ocak 2015 Pazar günü, Uluslararası 19. Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat (EMITT) Fuarı’nda  “Turizmde Yeni Arayışlar” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. 
Açılış konuşmalarını EGD Başkanı Celal Toprak ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı panelin moderatörlüğünü www.abvizyonu.com Genel Yayın Yönetmeni ve EGD Yüksek İstişare Konseyi Üyesi Serap Girgin Baykal yaptı. Panelde, Habertürk  Gazetesi Yazarı ve EGD Yüksek İstişare Konseyi Üyesi Abdurrahman Yıldırım, TÜRSAB Başkan Danışmanı ve Ev Turizmi Komitesi Başkanı www.villadatatil.com  Genel Müdürü Mücella Tarhan, İstanbul Hilton Garden İnn Genel Müdürü Mehmet Emin Kocaaliler, Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (TUYED) Başkanı Kerem Köfteoğlu ve Turizm Yazarı, Yönetmen ve Yapımcı Esra Alkan konuşmacı olarak yer aldı.
 
 
EGD Başkanı Celal Toprak, katılımcılara hoşgeldiniz diyerek, konuşmacıların panel yerlerini almasının ardından panelin açılış konuşmasını yapmak üzere Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu kürsüye davet etti.
 
 “Turizmde nitelik artışı önemli”
Belediye Başkanı İmamoğlu Turizmde Yeni Arayışlar Paneli’nin açılış konuşmasını yapmasından son derece memnuniyet duyduğunu ifade ederek, Ekonomi Gazetecileri Derneği ve Yeni Arayışlar Girişimi Platformu Derneği’ne de davet nedeniyle teşekkür etti. Turizmin çok önemli bir sektör olduğunu ve nicelikten çok nitelik artışının turizme değer kattığını söyleyen İmamoğlu, konuşmasında alternatif turizm arayışlarına dikkat çekti. Bölge olarak en çok sağlık turizmine ağırlık verdiklerini belirten İmamoğlu, bir belediyeci olarak, sağlık turizminin gelişmesinden yana olduğunu söyledi. Belediyecilikte vatandaşın sağlığını ve güven içinde yaşamasını sağlamanın, doğru hizmet etmenin ve sağlıklı çevreyi oluşturmanın en önemli kriterler olduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Yaşanılan çevreyi ve kenti, kaliteli ve bilinçli turisti düşünerek oluşturmalıyız. Yerel yöneticiler olarak kendimizi ve halkımızı turizme hizmet bilincine hazırlamalıyız. Ulaşımı kolaylaştırmayı hedefliyoruz. Beylikdüzünü Batı İstanbul’un başkenti ve merkezi yapmayı hedefliyoruz. Bir dünya kentinde bir kongre merkezine metro ile ulaşılamaması gerçekten açıklanamaz. Ne yazık ki Kanal İstanbul projesinden dolayı doğudan batıya tüp metro ulaşımı projesi 2003 yılından beri askıda. Kanal İstanbul nereden geçecekse metronun da ona yakın yerden geçeceği kesin. Siyasal irade ve yerel irade toplumsal iradeyle ne kadar iyi bir uzlaşı içinde olursa ülkeye gelen turist de o kadar memnun kalır. 
 
“Her seyahat eden üç kişiden birisi ev turizmini tercih ediyor”
TÜRSAB Başkan Danışmanı, Ev Komitesi Başkanı ve aynı zamanda www.villadatatil.com Genel Müdürü Mücella Kantaroğlu Tarhan, Avrupa’da ev turizminin 60 yıldır var olduğunu ve dünya geneline bakılacak olursa her seyahat eden üç kişiden birinin kesinlikle ev turizmini tercih ettiğini söyledi. Ev turizmin yasal düzenlemeler getirilmeden asla yapılamayacağını vurgulayan Tarhan, “Türkiye’de ciddi bir kaçak söz konusu. Turizmin geleceği kırsal bölgelerde, yani yerelde, ekoturizm ve agroturizmde yatıyor.  Bölgeleri kalkındırabilmek için yereldekileri tek tek kalkındırmak gerekiyor. Mevcut olan turizm potansiyelinin üzerine ev turizmi de katılarak turizmi çeşitlendirmeyi hedefliyoruz” dedi. 
Türkiye’de turizmin geliştirilmesi üzerine yeni arayışlar ileri sürüldüğü zaman, turizmin hep 12 aya ve bütün Türkiye’ye yaydırılması, yani sürdürülebilir turizmden söz edildiğinden yola çıktıklarını vurgulayan Tarhan, ev turizmi ile ilgili çıkış noktalarını buna dayandırıyor.
 
“Ev turizmi hızla büyüyecek”
Tarhan, yasallaşma sürecinden sonra hızla büyüyecek bir sektör olan ev turizminin geleceğinin çok açık olacağına inandıklarını, ev turizminin bulunduğu bölgede doğal, sosyal, kültürel ve tarihi çevrede yaşatıldığı için, yerel ve bölgesel kalkınmadan dolayı ekonominin de canlanacağını söyledi. 
Tarhan, ev turizmi yapılan yerin; bakkalı, kasabı, hediyelik eşya dükkanı, rent a car’ı, yerel ürünler satan semt pazarları, manavı ve diğer esnafları ile birlikte büyüyüp geliştireceğini, dolayısıyla ev turizminin kendisiyle birlikte bu işlerin de gelişmesini ve yok olmamasını sağlayan bir turizm çeşidi olduğunun altını çizerek şunları söyledi: ”Çevredeki sosyal aktiviteleri izlemek, kültürel ve sanatsal etkinliklere katılmak da kaybolan değerlerin yaşatılması açısından son derece önemlidir. Ev turizmini Doğu Anadolu bölgesine yaydığımızda; aynı zamanda oradaki geleneklerin, göreneklerin, yemeklerinin ve kültürünün tanıtılmasına ve yaşatılmasına da katkıda bulunmuş olacağız. Gelen turist gelinen yerin, kültürünü, geleneklerini ve göreneklerini yaşamak isteğiyle gelir ve tercih eder. Ev turizmi amaçlı gelen turistin de otele gelen turistten farkı budur” dedi. 
 
Yılda  42 milyon Avrupalı turist ev turizmini tercih ediyor
Ev turizminin dünyada ve özellikle Avrupa’da 60 yıldır var olan ve yükselen bir eğilim olduğunu belirten Tarhan, her şey dâhilin dışında sürdürülebilir turizme en önemli katkının bu alandan geleceğinin de altını çizerek şöyle dedi: ”Avrupa’da her dört kişiden birisi bu şekilde tatil yapıyor. Yaklaşık yılda 42 milyon Avrupalı turist ev turizmini tercih ediyor. Türkiye’de kayıt altında olmamasına rağmen yaklaşık 200 bin evin pazarlandığını düşünürsek 13 milyon turistin konaklamasına (hizmet almasın)  denk gelir. Oteli kışın kapatmak ve yazın açmak da ayrı bir maliyet unsuru. Ev ise, yaz kış her an hazır durumda. Çok kısa sürede çok büyük kapasiteler yaratma şansı var. Alanya bölgesinde örneğin ısıtma sorunu hiç yok. Havayolları açısından da karlı bir alan. Her bir rezervasyon ise 4,9 kişi demektir. Bu da her uçak rezervasyonunda dört koltuğa denk düşüyor. Hedefimiz bütün Türkiye’de bunu yaygınlaştırmak.”
 
 “TÜYAP’a metronun olmaması çok düşündürücü”
Hilton Garden Inn Genel Müdürü Mehmet Emin Kocaaliler, Türkiye’nin 2014 yılında 4.5 milyon turisti ağırladığını hatırlatarak başladığı konuşmasında, yerli turistin müze kartına sahip olmasının önemine değindi. Kocaaliler, yerli turistin müzelere ören yerlerine ziyaret yüzdesi olan 45’ler seviyesini artırmanın bizim elimizde olduğunu vurguladı. 
 
Turizmin en önemli etmenlerinin başında genel desteklerin geldiğini söyleyen Kocaaliler, Beylikdüzü Belediye başkanının konuşmasından umutlandıklarını, ancak yine Türkiye’nin en büyük kongre ve fuar merkezi olan TÜYAP’a metronun olmamasının çok düşündürücü olduğunu, buraya ulaşımın binek araçla veya toplu ulaşımla asla olmaması gerektiğinin altını çizerek, “Dünyada gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin hiçbirinde metronun gitmediği hiçbir kongre merkezi yok” dedi. 
 
Sağlık turizmi diyoruz 2015 bütçe tasarısında neden yok?
Turizmde yeni arayışlar denilince ilk akla gelenin devlet ve yerel yönetimler desteği ile neler yapılabileceği olduğunu söyleyen Kocaaliler, bu destekler olmadığı sürece, hiçbir sektörün kendi lokomotifini tek başına çalıştıramayacağının altını çizerek şöyle konuştu: “Sağlık turizmi diyoruz, ancak Sağlık Bakanlığı’nın 2015 yılı bütçe görüşmelerindeki tasarıyı okudum. Turizm ile ilgili hiçbir kelime yok. Soruyorum şimdi, Türkiye Cumhuriyeti 2015 bütçesini yayınladı. İlk, ikinci ve üçüncü çeyrekte işsizlik oranlarının lokomotif sektörü ise turizm. Sağlık Bakanlığı katıldığı panellerde Turizm Bakanlığı ile entegre çalışarak bir sinerji oluşturacaklarını söylüyor. Peki bu 2015 meclis bütçe tasarısında neden yok? Bir söz ile söylenen, bir de icraat var. Turizm bölümlerinde çalışanlar bunun farkında, ancak basın yayın kuruluşlarından ricam bunu sadece turizm fuarlarında değil, sürekli dile getirmeleri, yazmaları. Ben turizmde üst düzey yönetici olarak direk Amerika’ya raporumu yapan bir insanım. Amerika ile her gün 50-60 telefon görüşmesi ve en az 20-30 kez Skyp üzerinden görüşüyorum. Bana hep sorulan soru şu: Evet Haliç Kongre merkezi var ve ABD’den şu kadar katılımcı gönderiyoruz. Peki ulaşımı nasıl sağlayacağız? Şimdi bu soru aslında belediye başkanına sorulması gerekir. Ancak ben bizim metrobüslerimiz ve minibüslerimiz var diyorum. Yani Beylikdüzü başkanının söylediği gibi Batı İstanbul’un yeni başkenti Beylikdüzü turizmde varolmak istiyorsa önce altyapıyı hazırlamak zorunda. Bizler de o zaman üstyapıyı en iyi hale getirebiliriz.” 
 
“ Tek tipleşen bir ülkede turizmde çeşitlilik nasıl olsun”
Turizm Yazarı, Yönetmen ve Yapımcı Esra Alkan, Türkiye’nin turizmde yeni arayışlar yapmak zorunda olduğunu ve Turizmde Yeni Arayışlar Paneli’nin bu açıdan değerlendirildiğinde çok önemli olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasında, “Pazar günü bu saatte EMİTT turizm fuarının son gününde bu katılımı da bu nedenle kaliteli ve çok güzel buluyorum. Burada alanında ‘bir kişi bin kişi olabilecek’ kadar çokluktayız. Türkiye turizmde yeni arayışlar yapacak ama diğer taraftan Türkiye hızla tek tipleşiyor. Tek tipleşen bir ülkede çeşitlilik nasıl olsun? Turizm de bundan payını almış ve kendini adeta deniz, kum ve güneş üçgenine sıkıştırmış. Biz bu durumda pes edecek miyiz? Elbette hayır. Bugün de bunun için bu paneldeyiz. Azız ama yine buradayız” dedi. 
 
Bir araştırmaya başlayınca bazen araştırmacının konusunun önüne çıkıverdiğini söyleyen Alkan, Şişli gazetesinde Cüneyt Sağdıç’ın ‘Rakamlarla Türkiye Turizmi’ yazısından bir bölümü katılımcılarla paylaştı. Yazarın izni ile konuşmasında şu alıntıya yer verdi: ”Türkiye yıllardır turizmi önemli ölçüde teşvik ederek dış turizm gelirlerini artırma ve bu gelirlerle ödemeler dengesi açıklarını kapatma politikası benimsemiş durumda. Peki benimsemiş olduğu bu politikada önemli oranda başarı sağladığı söylenen Türkiye’de durum gerçekten böyle mi?”
 
Alıntıyı yorumlayan Alkan, yazarın ziyaretçi sayısıyla turizm gelirlerini karşılaştırdığını ve  bildiğimiz AB ülkelerinin bu alanda her geçen yıl kârlarını nasıl artırdıklarını yazdığını,  Türkiye için de:1990 öncesi 500-600 dolar olan ziyaretçi başına turizm gelirimizin 2000’li yılların ilk yarısında 700 doları geçtiğini, ancak ikinci yarısında 600 dolarlara geri döndüğünü ve bugün de 800 dolarda olduğunu vurguladı. 
 
“Maliyetler artıyor, kârlar artmıyor”
Bunun yeterli olmadığını anlatan Alkan şöyle konuştu: “Çünkü o zamanki maliyetler bugünkü maliyetlerin çok altındaydı ve yine de iyiydi. Bugün gelişen rekabet dünyasında en lüks uçaklarla, en lüks otobüslerle 5 yıldızlı otellerde yani maliyetler hızla artıyor ama maalesef karlarımız artmıyor. Hükümet bunun çaresini bulmuş ve turizm gelirleri reel olarak bir türlü artmayınca 2011 yılında hesaplama yöntemleri değiştirilerek son 10 yılın tüm turizm verileri geriye dönük olarak düzeltilmiş. Bu da turizm gelirlerimizin bir gecede kağıt üzerinde de olsa 100-150 dolar civarında artmasını sağladı. Kendi kendimizi kandırıyoruz. Hesaplama yöntemi değiştirilerek veriler geriye doğru düzeltildi ve bir gecede reel olarak turizm gelirlerimizi artırdık. Fakat problemin özü Sağdıç’a göre; Türk turizmin özü yanlış turizm politikaları ile kum deniz güneş üçgenine sıkıştırılması ve güney sahillerimizde birbiri ardına inşa edilen lüks tesislerimizin aklınıza gelecek herşeyin konaklama fiyatlarına dahil edilerek satılması ve bunun sonucunda güney sahillerimiz kendi ülkelerinde aldıkları emeklilik ve işsizlik paraları ile geçinemeyen Orta Avrupa’daki insanların gayet lüks uçaklarla gelip, Türkiye’de tatillerini son derece hoş bir şekilde geçirip tekrar ülkelerine geri bırakılmasıyla son buluyor. Burada orta Avrupa nüfusunun mekanı deniz, kum ve güneş olurken, katma değeri ve getirisi yüksek kültür turları gibi diğer turizm ürünlerine olan talep de neredeyse yok denecek azalmış durumda. Evet şimdi yeni arayışlar şart oldu. Herşey dahil turlarla bindiğimiz dalı kestik, hiç değilse dibine darı ekmeyelim.”
 
Tatil köyleri ‘gezen hapishane’
“Peki bunun için ne yapacağız?” sorusuna ise Alkan, “Güneşin mekanı tatil köylerine ben gezen hapishane diyorum. Kafa sayısı fazlalaşsın diye getirdiğimiz insanları denizimiz şurada dururken havuzların içinde onları eğlendirerek, tıka basa yedirip içererek uçaklara bindirip memleketlerine geri gönderiyoruz. Türkiye’yi sadece uçaktan görüyorlar. Gözü kapat nerede olduğunu anlamazsın ister Türkiye olsun ister Honolulu olsun, hiç fark etmiyor” şeklinde yanıt verdi.
 
Öğrenmenin en keyifli yolunun seyahat etmekten geçtiğini ve bunun hem gezene hem de turizmde çalışana çok şey anlattığının önemini vurgulayan Alkan, turizmin yeni arayışının ülkemiz için seyyah bilincini yukarı taşımak olacağını söyledi. Bunun için de dünyada yaşamın zaman dilimini geçirmek olmadığını fark eden ve yaşamın yaşanmadığında içimizde patladığını bilen insanların çoğaldığını anlatan Alkan, “Bakın bunlar bizim hep şanslarımız. Farkları yargılamayan, bütün farklılıkların farkında olan bilen, kabul eden insanlar çoğaldı. Bize burada düşen sadece kendi coğrafyamızın, dağlarımızın, ovamızın farkına varıp, bu insanları ülkemize çekmek kalıyor. Bunu da belgeselci olarak belgesel filmlerle merak uyandırarak yapmak gerekiyor. Valiliklerin yaptığı Tanıtım filmi değil kastettiğim. Merakı ve geçmiş bugüne taşıyacak olan, bize ve insanlığa geleceği yaşatacak olan belgesel filmlerdir” dedi.
”Yeni arayış yerel  kültürümüzü koruyarak yerel ekonomimizi  kalkındırmak olmalı”
Konuşmasına “Neyi ihmal ettik ve nasıl bugünlere geldik?” şeklindeki soruyla başlayan  Habertürk Gazetesi Yazarı ve EGD Yüksek İstişare Konseyi Üyesi Abdurrahman Yıldırım, aslında bunları doğrudan turistlere sormamız gerektiğini söylüyor. 
 
İstanbul’dan kalkıp Anadolu’nun çeşitli yerlerine gidildiğinde, orada İzmir’de yapılan küçük tereyağını, İstanbul’da harmanlanmış balı yemek durumunda kaldığımızı, yöresel hiçbir şey bulamadığımızı, ancak bu anlayışın turistlerin de isteği doğrultusunda yavaş yavaş değiştiğini söyleyen Yıldırım şöyle devam etti:  “İşte bu anlamda bir farkındalık olması lazım. Devletin bu alanda önde gelenleri ve turizm sektörünün de önde gelenlerinin toplu yaklaşımıyla hem yerel  kültürümüzü korumak hem de yerel ekonomimizi  kalkındırmak, yerel varlığımız yerel yemek,  yerel içecek ve yerel eğlenceyi de buna dahil ederek yaşatmak lazım, ancak bunu turizme bulaştırmadan turizmin hizmetine sunmamız lazım.  Bu bir eksiklik. Yeni yaklaşım kesinlikle bu olmalı. Diğeri deniz kum ve güneşi de küçümsememek lazım, bunu da ihmal etmeden, buradaki pazar payımızı kaybetmeden yola devam etmek lazım. Çünkü Türkiye turizmde iyi bir noktada. Her ne kadar rakamların şişirilmiş olduğu söylense de bunu fazla abartmamak lazım. Rakamlarla oynandı demiyorum, revizyon yapıldı, ama ben Türkiye’ye gelen turistin resmi harcamalarının epey ötesinde bir harcama yaptığını gözlemliyorum. Türkiye kayıt dışı bir ekonomi ve kayıtdışılık yüksek. Turiste yapılan satışlarda da yine bu üçte birlik kayıtdışılık devam ediyor. Yüzde yüz bu sektörde de kayıtlı çalışılmıyor. Özellikle eğlence kesiminde kayıt altna almak o kadar kolay değil. Turistler bence göründüğünden daha fazla döviz bırakıyor.”
 
Turizmde dünyada ilk ondayız
Turizmde dünyada ilk ondan olma hedefini tutturduğumuzun önemine değinen Yıldırım “Bu hedefi tutturmuşuz. Turist sayısında altıncı, turizm gelirlerinde sekizinciyiz. Biraz gayret edersek beş ya da on sene sonra Fransa’yı geçeceğiz. Dünyada turizm sektöründen hızlı gelişen ülkeler deyince akla ilk olarak Çin ve ikinci olarak Türkiye geliyor. Yerellik önemli bunun içinde yerel mimari de var. Turizmi başka türlü Anadolu’nun her yerine yayamayız. Bu alanda yerel yönetimlerin yerel mimariyi koruma adına projeleri var” dedi. 
 
Türkiye bir sektörden ekmek yiyecekse bu sektör turizmdir”
Yıldırım, Türkiye’de kültür turizminin nispeten geliştiğine dikkat çekerek şu açıklamaları yaptı: “Türkiye yaklaşık 5 milyon kişi tarafından ziyaret edilebiliyor. Türkiye bir sektörden ekmek yiyecekse bu sektör turizm sektörüdür. Bizimle dünyanın asla rekabet edemeyeceği ve kökü bizde olan tek şey kültür turizmi. Çünkü kültürel varlık bizde. Doğal güzellik o kadar var diyemiyorum, başka cennetler de var. Ama kültürü elimizden alamazlar. Bu kültür burada var. Ama bu eserlerin çoğu yeraltında. Hikâyeleri var, onarım için para yetmiyor. Devletin parası da yetmez. İşte bu konuya bir yeni yaklaşım getirmek lazım. Nasıl bir devlet bazı kamu altyapı yatırımlarını yap işlet devret modeliyle yapıp, mülkiyet hakkını vermiyor, daha sonra devrediyorsa. Burada daha hızlı yol almak için bazı kültürel varlıkları iyi tespit edip, geçmişini standardını iyi koruyup, o kültürel varlığı olduğu gibi, ihale usulü ya da başka bir yolla turizmin hizmetine açması gerekir. Anadolu’da pek çok eser var. Kapadokya turizmde en çok satılacak değerlerden birisi. Başka şeyler de var. Ama bütçe yetmez. Burada özel sektörün katkısı gerekli. Özel sektörde bunu dünya finansal sisteminden bulduğu krediler ve fonlarla yapıyor. Para orada. Bu yaklaşımı da getirmek gerekiyor.”
 
Yerel turizmde terk edilmiş konak, konut ve ev turizme kazandırılmalı”
“Yerel turizm ve yerel yemek ve yerel mimari ile kırsal kesimde özellikle terkedilmiş çok sayıda konak, konut ve ev var. Bazıları da  harap durumda. Mirasçılar yüzünden bazılarına dokunulamıyor”  diyen Abdurahman Yıldırım  zaman kaybetmeden bunların da yeni getirilecek bir kanunla turizme kazandırılabileceğine işaret etti. 
 
 Açıklamalarını sürdüren Yıldırım şöyle devam etti: “Aynen bu kentsel dönüşümde olduğu gibi varislerden üçte bir ile olur alınarak, bu binaları ve evleri onarıp turizmin hizmetine sunmak mümkün. Yeni bir alaşmaya gitmeden eski kültürel varlığımızı korumak ve turizmde bir katma değer yaratmak mümkün. Mesela Rize küçük bir yer. Ama binden fazla kırsal kesimde konağı var. Muhteşem konaklar. Kastamonu’da şehir içinde sadece 500’den fazla tescil edilmiş  konak var. Birkaç şehir ele alınabilir.”
 
“Karadeniz’de turizme açılacak tek yer Sinop, buraya da HES’i kurdular” 
Kars, Mardin, Amasya ve daha birkaç şehrin seçilerek  turizm merkezi ilan edilebileceğini vurgulayan Yıldırım “Ayrıca ele alıp ve pazarlamak gerekir. Sinop için üzgünüm. Gelecekte Karadeniz’in Antalyası olmaya aday tek il. Gerek doğası gerekse  Karadeniz’de turizme açılacak tek yer. Maalesef gidip HES’i orada kurdular. Sinop yerine farklı bir yer seçilebilir. Karar verenler turizmi hiç mi dikkate almaz, turizmciler de hiç mi ses çıkarmaz?” şeklinde görüşlerini dile getirdi.
 
“ Turizm benim gezmem diyemiyorsak orada turizm yapılmıyordur”
Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği  (TUYED) Başkanı Kerem Köfteoğlu konuşmasına başlamadan önce katılımcılara turizm deyince ne anladıklarını sordu ve çok kısa yanıtlamalarını istedi. Katılımcılardan gelen ‘mahvettiğimiz doğa, ekonomi, iyi bir gelir, kalkınma, bir sırt çantası ile dünyayı gezme’ gibi yanıtların aslında hiçbirinin turizmi tam olarak anlatmadığını söyleyen Köfteoğlu şunları söyledi: “Yıllardır hep turist gelecek döviz kazanacağız, ekonomiye katkısı olacak, birileri gelecek, ülkemizi görecek, kültürümüz tanıyacak gibi düşüncelerle avutulduk, oyalandık. Yanlış şurada. “Turizm benim gezmem ve benim ülkemi tanımam” diyemiyorsak orada biz turizm yapmıyoruz demektir. Hep Helgalar, Hanslar gelecek diye turizm yaptık. Turizm bu değil. Gelişmiş ülkelere Almanya’ya, İngiltere’ye bakın turizmde yüzde 60 -70 kendi halkı geziyor kendi ülkelerini, yani iç turizm güçlü. Geriye kalan yüzde 40 ve yüzde 30 yabancılar geliyor. Dolayısıyla biz turizmi kurgularken hep yabancılara yönelik bir algı yarattık. Bu yanlış. Bu artık çok şükür değişmeye başladı. Bu fuarda yapılan röportajlara baktık. En fazla öne çıkan cümle iyi ki iç turizmimiz var ve gelişiyor. Bölgemizdeki sıkıntılardan dolayı ve bizim en büyük ikinci pazarımız olan Rusya’daki devalüasyon ve benzer ekonomik sıkıntılardan dolayı Rus turist gelemeyecek. İşte Rus gelemeyecek, terör ve savaş endişesiyle Alman turist gelemeyecek diye biz hep gözümüzü yurt dışındaki geleceklere dikersek, o zaman burada bir yanlış yapılıyor demektir. Öncelikli olarak iç turizm gelişmeli.” 
 
“Yabancı turisti yaylaya götürün Yörük ve yayla kültürünü anlatın”
İkinci olarak kim rakamlarla oynarsa oynasın, ister şişirilmiş olsun bugün hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçeğin de, Türkiye’nin dünya turizminde adını ilk onun içine yazdırması olduğunun altını çizen Köfteoğlu, bunun bir başarı olduğunu ve asla küçümsenmemesi gerektiğini söyleyerek, “Bunu küçümseyemeyiz. Biz rekor kırdık, birinci lige girdik. Ama hala bu ülkede turizm İstanbul, Antalya, Muğla ve İzmir olmak üzere dört şehrimizde yapılıyor. Oysa Anadolu’nun o kadar çok medeniyeti ve değişik kültürleri var ki, yemekten, düğün geleneklerine ve sünnet geleneklerine kadar. Yabancı turisti yaylaya götürün, Yörük kültürünü, yayla kültürünü anlatın, hayranlık duyar” dedi.
 
“Turizm bizim öncelikle bizim insanımıza yönelik olmalı”
Köfteoğlu konuşmasında Turizmde Yeni Arayışlar’dan, turizmi yabancılara yönelik değil, bizim insanımıza yönelik yapmak olmasının anlaşılması gerektiğini vurgulayarak şöyle dedi: “Artık ilerimizin çoğuna havayolu ile yarım saatte ulaşmak mümkün. İnsanlar sabah çıkıp Gaziantep’e gidip kahvaltı yapıp, gezip akşam dönebiliyorlar. Günübirlik Ankara ve Konya arasında tren seferleri var. Bu hareketlilik iç turizmi canlandırıyor. Şimdi turizm yapmaya başladık. Bunu diğer dört şehrimizde rekorlar kırarken Anadolu’nun içlerine yayarsak biz o zaman dünya birincisi oluruz. İyi niyet göstergesi olarak değil, zaten o kadar tarihi, kültürel ve yerel değerlerimiz var ki bunları pazarlamalıyız.” 
 
“3.Kuşak turizmin turizmin nasıl pazarlanacağını keşfetti”
“Bizim turizmcimiz 80’li yıllardan beri teşviklerle bedava arsayı bulunca hemen turizme yatırım yaptı” diyen Köfteoğlu  görüşlerini şöyle açıkladı: “Tur operatörleri de önlerine Türkiye gibi yeni bir ülke gelince hemen onu pazarladılar. O zaman otel açan turizmcilerimiz zannettiler ki, turizm ben hiçbir şey yapmasam da insanların gelmesi demek. Allahtan şimdi onların üçüncü kuşağı devreye girdi. Onlar bu işin halkla ilişkiler, pazarlaması ve dış ülkelerde olup bitenleri okumadan, anlamadan olamayacağını biliyorlar.”
 
“Yeni  arayışlarda turistin 5 özelliği dikkate alınmalı”
Dünyada turizm örgütü uzmanlarının oturup kafa yordukları yeni bir turist tipini de katılımcılara anlatan Köfteoğlu, bu yeni turist tipinin 5 özelliğini şu maddelerle açıkladı:  “Yeni ürünler geliştirmek, hayal eden turistler, araştırma yapan turistler, tatilini online olarak rezervasyon yapan turistler, deneyimleme yapan turist profili, yaşadıklarını sosyal medyada paylaşanlar. En önemlisi de sosyal medya paylaşımı. Butik otel, acenta ya da pansiyonumuz varsa, iyi ya da kötü bunu hemen bütün dünya duyuyor. Yeni arayışlarda perspektifimizi mutlaka bu 5 maddeyi dikkate alarak yapmamız lazım.”
 
Sorulara yanıtlar ve katkılar
Panelden sonra gelen sorular üzerine konuşmacılardan Mücella Tarhan kitle turizminde yeni arayışlara girmenin yanlış olacağına dikkat çekerek “Türkiye’nin turizm gelirleri 37 milyon civarında ve bunu da kitle turizminden elde ediyoruz. Kitle turizminde yeni arayışlara girmek yanlış. Eskiyi korumak lazım. Konaklama, havayolunun yanında kitle turizmi Türkiye turizminin temel taşlarından. Bizim bireysel turizme önem vermemiz lazım. Kişiye özgü, daha otantik, geldiği yerin hikayesini anlatabilecek, deneyimlerini paylaşabilecek.”
 
Esra Alkan, turizmin günesi, denizi ve kumu ihmal etmeden  doğru yerden yapılmasına dikkat çekerek belgesel filmler yapmak gerektiğini, böylece belgesellerle geçmişin geleceğe taşınacağını vurguladı.  
Kerem Köfteoğlu  “Türkiye sırtını kitle turizmine asla dönemez” diyerek  özgün turların, alternatif turların hiçbir zaman kitle turizminin rakibi olmadığını belirtti ve “Onu onun yerine koyamazsınız. Sırt çantalı bir turisti resort otele koyamazsınız. TUİ dünya devi tur operatörü bu 5 maddeyi doğru okudu ve şu anda
 
 Dialyse Tour  yapıyor. Belli bir kitleye özgün turlar yapıyor” dedi. 
Abdurrahman Yıldırım  “İç turizmin kişi başına milli geliri 2 bin 500 dolar olunca zordu” diyerek  ancak 10 bin dolara çıkınca iç turizmin canlanmaya başladığını söyledi. Yıldırım  iç ve dış turizm konusunda gelen soruya şöyle açıklık getirdi: “Yurt dışına aktardığımız para da 5 milyar dolara yakın. Türkiye ekonomisini yönetenler bunu görüyor. Niye biz dış turizmle işe başladık. Çünkü dövize ihtiyacımız vardı. Dolayısıyla şimdi de yine dövize ihtiyacımız var. Ama bunu yurtdışında harcamasınlar diye, ekonomi yönetimi tarafından turizmi dış turizmden iç turizme doğru nasıl yönlendirebiliriz diye çalışmalar var.”  
 
AREL Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Uğur Özgöker katkı amacıyla inanç turizmine dikkat çekerek İznik ve Balat’ın inanç turizmi açısından önemli olduğunu hatırlattı.  Doç. Dr. Özgöker, İznik’in dünyanın inanç turizmi merkezi olması gereken bir yer olduğunu belirterek yaptıkları çalışmalardan kısaca bahsetti ve şöyle dedi: “Gastronomi ve Büyükçekmece Çevre Koruma Derneği ile birlikte Silivri, Çatalça ve Büyükçekmece Agro, Gastronomi ve Marina turizmi ile ilgili 5 ayrı projemiz var. Partnerlerimizden birisi TÜRSAB. Abvizyonu.com’dan da destek bekliyoruz.”
Beze Group Kurucu Başkanı Bengü Bilik müteahhitlerden arazi tahsislerine, iç turizmde etik kurallardan, hijyene kadar neyin satıldığı neyin alındığı konusunun önemine dikkat çekerek katkı sundu. Festivallerin, doğal yaşamların, belgesellerin, müzik ve kültür gibi birçok alanda turizmin çeşitliliğine ve projelere dikkat çekilerek belediyeler tarafından bu konulara yeteri kadar ilgi gösterilmediği de dile getirildi