TURİZMİN SESİ
Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu'na ait Sismanoglio Megaro güncel içerikli tematik ve periyodik sergilere ev sahipliği yapmakta ve yılda 25.000 kişiden fazla ziyaretçi çekmektedir; İstanbul'un coğrafi ve ticari açıdan merkezi, şehrin en işlek yeri olan İstiklal Caddesi (eski adıyla Grand Rue de Pera) üzerinde bulunmaktadır ve ayrıca son iki yıldır Yunan dilinin öğretildiği bugün yaklaşık 400 öğrencisi olan- bir okul olarak da faaliyet göstermektedir.
Sergide yer alan çalışmalar, betimsel çağdaş Yunan resminin bir görüntüsünü çizmektedir. Altı önemli ressamın çalışması aracılığıyla, betimsel resmin son on yıllar içerisinde Yunanistan'da nasıl şekillendiğinin gösterilmesi amaçlanmaktadır. Bu sergideki çalışmaların büyük bir kısmı, 2009 yılı Kasım ayında Atina'da Benaki Müzesi'nde de sergilenmiştir.
Sergideki eserler her ressamın gelişim sürecini gözler önüne sermekle birlikte, koleksiyoncunun kişisel tercihinin de mührünü taşımaktadır. Bu birbirinden farklı seslerin ortak bir sergi alanında bir arada yer alması, sahip oldukları ortak özelliklere dayalıdır. Serginin görsel unsurları herkes için ortaktır, her ressamın eserlerinin okunması ise bizlere Yunanistan'da çağdaş resmin yaratılmasıyla ilgili net bir görüntü sunabilir.
Sotiris Felios başlangıçta, çoğunluğunda antroposantrizmin (insan merkezli özelliğin) vurgulandığı, realist bir yansımaya dayanan ve ayrıca birçok ortak özelliği de paylaşan eserlerle, 1980'li yılların sonlarında biçimlendiği şekliyle betimsel Yunan resmine yönelmeyi tercih etmiştir: koleksiyonunun ilk çalışması, Hristos Bokoros'un 1990 tarihli Sazan Balığı eseriydi. İlk tercihlerdeki insan merkezlilik, devamı da belirleyecektir -belki de koleksiyonun konusuyla kaynaşmış olduğu için, fakat şüphesiz onun sonraki tercihlerini, şahsi kriterini ve nihayetinde koleksiyonunun çehresini de bu belirlemiştir.
Sotiris Felios Koleksiyonunun ana çekirdeğini oluşturan altı sanatçıya ait tablolar, koleksiyoncunun tercihleriyle bağdaşan ve ressamların birtakım bireysel ortak bakışlarına da şahitlik eden birçok ortak öğeye sahiptir: resmin netliği ve özellikle altısının da farklı algılar yoluyla kişisel gözlemlerine verdikleri ağırlık konusundaki ısrarları ve her seferinde, her birinin sahip olduğu farklılıklara rağmen, net ve görsel bir öneriyi ifade edebilmeleri, bunlardan bazılarıdır.
Sergi alanına girerken ilk önce Yannis Moralis ile Hronis Botsoglou'nun tabloları ile karşılaşılmaktadır. Kişiliğinin ve resminin ışıltılarının ötesinde, Moralis, sade bir geometri ile insan şeklini yeniden biçimlendirmiştir. Botsoglou ise çalışmalarının tümünde, yaratımının, duruşunun ve eyleminin tüm aşamalarında, yoğun duygularını yansıtmayı arzulamaktadır. Yannis Moralis'in Sotiris Felios koleksiyonunda yer alan çalışmaları, 1994-2004 yılları arasına ait tablolardan oluşmaktadır, bununla beraber, öğrencilik yıllarındaki çabalarından kalan farklı çizimler ve büyük sentez çalışmalar için oluşturulmuş renkli eskizler de mevcuttur. Moralis'in tabloları, mıknatıs işlevi görerek manevi eseri ve yaratımı görünür kılmaktadır ve 2002 tarihli Aşk adlı çalışması da işte bu nedenden dolayı sergiye seçilmiştir. Hronis Botsoglou'nun Kişisel Bir Nekyia adlı çalışmalarından (1993-2000) oluşan anıtsal ünite çalışması, Belleğe ve Mekâna yönelik kişisel bir şiirsel bakış ortaya koymaktadır sergide yer alan Nekyia No. 15 adlı çalışması bu eserler halkasına aittir.
Serginin ana gövdesini oluşturan altı ressamın çalışmaları, son yirmi beş yıl içerisinde yapılmıştır ve oldukça net bir şekilde ressamların farklı ve aynı zamanda birbirine akraba olan gelişim süreçlerinin izini sürmektedir. Serginin hedefi özellikle aralarındaki bu ilişkileri açığa çıkarmaktır: yani, zamanla değişen bakış açıları olsa da, dünyayı ortak ele alış biçimini, bakışın gücünü, malzeme ile mücadeleyi, konularda tutarlılığı ve her şeyin de ötesinde, resme olan saygıyı.
Stefanos Daskalakis canlı bir modelle çalışan çok az ressamdan biridir, söz konusu ister bir portre veya bir insan figürü olsun ya da bir natürmort. Ressamın çalışmasında, resim yapma eylemi esnasında somut bir gerçekliğin gözlemlenmesi ve sahip olduğu önem, yaratım sürecinin bir önkoşulu ve parçası olmaktadır. Modelin atölyede yerleştirilmesi ve görüntüye uygun bir mizansen, ressamın fiziksel olarak varlığını zaten talep etmektedir.
Tasos Mantzavinos'un eserlerinin konusu, ister manzara, deniz ya da insan figürleri olsun, daima duygusal bir gerilimin ve içsel bir anlatım sürecinin deri altı süreçlerine şahitlik eden şekilsel bir yoğunluk ile sunulur. Genellikle doğanın içine yerleştirilmiş insan şekilli sentezler, sezgi sahneleri veya şahsi içsel kurgulama sahneleri gibi görünebilir. Çizim figür, nesne, doğa- etkili el hareketiyle vurulmuş, yoğun renkli, bütünsel ve benzer şekillere sahip mekânlardan oluşur.
Hristos Bokoros'un eserleri, onları seyredenlere daha ilk bakışta kimliklerini ve meramlarını aktarmaktadır. Konuları karakteristiktir (balık, kutsanmış ekmek, katlanmış çarşaf veya cepheleri seyirciye dönük kişiler) ve ikonografik bir ayrıntıyla nerdeyse fotoğraf gibi çizilmişlerdir. Senteze gelince, konular etraftaki çok az görsel öğeyle birlikte merkeze yerleştirilmişlerdir, böylelikle yerleştirilmiş oldukları yüzeyin bu genellikle zamanla kirlenmiş eski bir kalas ya da eski bir kumaş olabilir- dokunuşu ve yapısıyla diyaloga geçerler.
Kostas Papanikolaou dünyayı otantik bir empresyonist olarak resmeder. Gerçekten de sadece gördüğünü çizer; sadece ışığı ve gölgeleri, tıpkı günbatımında göründükleri gibi ağaçları ve insanları, sabırlı bir şekilde kaygısız, dikkatli ama hiç de sorgulayıcı olmayan bir duruşla, herhangi bir ilginin ve kişisel bir katılımın görünmesine izin vermeyen, olanları tarafsız bir şekilde kayıt altına alan bir tutum benimseyerek resmeder. Ressam hayatı olduğu gibi, keder ile sevincin süreğen değiş tokuşu, dışadönüklülüğü ve yalnızlığı içinde, varlığının ve hareketinin çok biçimliliğinde ve diyalektik süreci içerisinde yeniden düzenlemektedir.
Yorgos Rorris, isim ve kimlik sahibi karakterler, ete kemiğe bürünmüş varlıklar yaratıyor. Portre, taklit sorununu kaçınılmaz bir şekilde tartışmaya sunar. Fakat ressam, verili bir gerçekliğin kopya edilmesini arzulamaz, onun yerine kendini oynayan bir karakterle benzeşmesini ister. Çünkü burada riske atılan şey, kimliğin karaktere yönelik olarak özdeşleşmelerden uzak, dolaysız olmasıdır. Portre çizimi bunu, atölye içerisinde şekillendiği biçimde, gizemli bir belirsizlik içinde kavramak zorundadır; ressamın endişesi, modelin varlığının ona kabul ettirdiği, ortaya yeni çıkmış bir gerçekliği tam olarak yansıtmaktadır.
Edward Sakayan'ın eserinde, seyircilerin şekilleri bizimkilerle yer değiştirmekte ve biz onları gözlemlediğimiz süre içerisinde onlar da bizi gözlemlemektedir, aynen, her iki durumda da bir şeyi ortaya çıkarmak isteyen tablonun o göze görünmeyen noktası gibi. Dolayısıyla, kişilik ve farklılıkla, modern kültürün trajik koşullarıyla, tuhaf, paradoks ve mucizevi olanla alakalı bir şeydir bu. Bu yüzden, Sakayan'ın eserinin aynı zamanda çok seslilik olan çok renkliliği, nihayetinde kendi aynasının, yani stereotiplere yönelik kuşkusunu yaratan ve aynı zamanda görüntünün parça parça olduğunu vurgulayan, kendisinin adlandırdığı şekliyle, o kırık aynanın rolünü içermektedir.
Sergiye iki dilli (Türkçe, Yunanca) bir katalog eşlik edecektir. Ayrıca ise sanatçılar, Stefanos Daskalakis, Tasos Mancavinos, Hristos Bokoros, Kostas Papanikolaou, Yorgos Rorris ve Edward Sakayan'ın metinlerini içeren İngilizce bir katalog da olacaktır. Katalog Marina Lambraki-Plaka, Theodoros Pangalos, Sotiris Felios, Ayşegül Sönmez, Angeliki Kottaridi, Apostolos S. Yeogiadis, Vasilis Vasilikos, Yorgo Veltsos ve Vasileios Bornovas'ın metinleri ile de zenginleştirilmiştir.
Sismanoglio Megaro, İstiklal Caddesi No: 60, Beyoğlu, İstanbul
Ziyaret Saatleri:
Pazartesi-Cuma 15.00-21.00 / Cumartesi & Pazar 12.00-21.00
Açılış:
2 Kasım 2010 Salı, saat: 19.00
Sergi süresi:
2 Kasım-12 Aralık 2010
İletişim:
Antonis Kiukas: 0030 6973441855