ÖZGÜR’ÜN YÜREĞİNE DEĞEN KASTAMONU

TUYED Kastamonu Temsilcisi gazateci Mine Akçakoca Özgür, 1948'de anne-babasının Kastamonu`ya gelmesiyle başlayan ve giderek alevlenen kent sevgesini “Yüreğime Değdi (n) Kastamonu” adlı anı kitapla topladı

TURİZMİN SESİ
Özgür, Heyamola Yayınları'ndan piyasaya çıkan 247 sayfalık kitabında, okuyucuyu geçmişin izlerinden yola çıkarak Kastamonu'da gezdiriyor. Aşağıda kitaptan kısa bölümler bulacaksınız: “Annem ve babamla başlamıştı, bu kentle ilintim. Kastamonu`da yaşanmış anılarla büyüdüğümü düşündüğüm günlerde sık sık buraya yolum düşüyordu. Ve 1998 yılında eşimin işi nedeniyle geldiği Kastamonu`ya yerleşerek, beş bin yıllık tarihe sahip kentin içinde buluyordum kendimi.

On bir yıl önce Ilgaz Dağı karmaşık, değişken duygularını dışa vurarak karşılamıştı bizi. Yeryüzünü kirden pislikten ve yırtıcı hırslardan arındırmışçasına beyazlatan kar, çocukluk şarkılarımızı süsleyen Ilgaz Dağı`nı örtmüştü. Bembeyaz dağ yollarında araba yavaş yavaş ilerlerken, anılarım arkam sıra değil, önümüzden uçuşarak, savrularak yol alıyordu. Usuma annemin Kastamonu ile ilgili sözleri düşüyordu. Televizyona tutsak olmadan komşularının, arkadaşlarının evlerine konuk oldukları geceler; domino, prafa, mendil saklama, nesi var? gibi oyunlarla geçen zamanın güzelliğinden söz ederdi.

Kastamonu`da dere boyundaki bahçelerdeki iri iri elmaların yeşil ağaç dalları arasından görünüşünü annem anlatır, ablamla ben bu kenti düşlerdik. Annemin, yemyeşil gözlerinin ışıklanarak şöyle söylediğini anımsıyorum: “Kastamonu, memurların sürgün edildiği ya da göreve yeni atananların gönderildiği bir şehir olarak bilinirdi. Ama ben bu kenti çok sevdim.” Anılar nerede aklımıza düşer ansızın? Ne zaman sessizce uçup gider usumuzdan? Kastamonu ile ilgili anılar henüz ben doğmadan önceki yıllardan başlıyor, nice yaşamın yansılarında kent, gerçek görüntüsüne kavuşuyordu.

Lambalı ahşap radyoların uzun dalga frekansından “haberler, Arkası Yarın, Uğurlugiller, Orhan Boran ve Yugi, Liselerarası 16 soru bilgi Yarışması ve pazartesi akşamları Mikrofonda Tiyatro” bilgisayarsız, televizyonsuz gecelerin en büyük eğlencesiydi. Ortanca, begonya ve küpe çiçekleri saksılarda rengarenk gülümserlerdi. Bahçelerde zambak, yaban gülü, yedi veren gülü, sümbül, aslan ağzı, horoz ibiği, hanım eli, hercai, ateş çiçeği ve kasımpatı boy verirdi.

Henüz televizyonların evlerde egemenlik kurmadığı yıllarda; annemle babamın Kastamonu ve ilçeleri`nde geçen anılarını dinlerken, Çekme Helva yapma deneyimlerimiz ile süslenirdi kış gecelerimiz. Kentte yaşamaya başladıktan sonra çeke çeke yapılan "Kastamonu Çekme Helvası" ile üretimhanelerin sorumlu mühendisi olarak içli dışlı oldum. Bu küçük, şeker kokan üretimhanelerde yalnızca helva çekilmediğini gördüm. İşçilerin birbiri ile olan sıkı dostluklarına, sımsıcak bağlılıklarına tanık oldum.

Buraya gelişimizden kısa bir süre sonra Kastamonu Gazetesi`nde yazmaya başladım. Ve Kastamonu`daki ilk yazım şu tümcelerle başlıyordu: “İlk kez içinden dere akan bir kentim oldu. Yıllar geçse de `Kastamonu` denildiği zaman ilk aklıma gelen; gün doğarken penceremi açtığımda şıkır şıkır akan bir su ve yavaş yavaş aydınlanan tan yeri olacak.”