KADIN- ERKEK EŞİTLİĞİ VARMI?

Tanrı katında eşit doğan kadın erkek cinsiyet eşitliği sorgulamaları her zaman sürecek.

TURİZMİN SESİ-YILMAZ PARLAR


Kongre bitti yankıları bitmeyecek, kitap dolusu kitaplara sığmayacak yazılmaya değer içi dolu konuşmaların güzellikleri uzun süre hafızalardan silinemiyeceği gibi, Tanrı katında eşit doğan kadın erkek cinsiyet eşitliği sorgulamaları her zaman sürecek. Uluslar Arası Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Buluşması Kongresi, Başbakanı, Birleşmiş Milletler Temsilcisisini, İtalya Bakanını,Türk Bakanlarını, Tüm STK Temsilcileri ve tüm sanatcıları bir arayaya getirerek koro halinde ortak sesle Kadın-Erkek eşit hakları konuşuldu.

Billur sesli Sertab Erener konuşmasıda bilgiside sesi kadar güzeldi. İçerdiği anlamlı mükemmel fikir bilgi içerikli sunusunu tam olarak yazıda bulacaksınız. İlk defa bir Bakanımızın baştan sonuna kadar programı izlemesi ve hiçbir koruması olmadan dolaşmasına tanık olduk. TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı -Bakan Güldal Akşit'in Katılımcı gibi son derece sade görünümüyle ve büyük bir ilgiyle kongreyi izlemesi, yerinde açıklamaları, her türlü bilgiye vakıf olması tüm herkesin takdirini sevgisini ve alkışlarını aldı.

Uluslar Arası Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Buluşması Kongresi. 24-25 Mart 2011 İstanbul Grand Cevahir Hotelde Yapıldı. Yerli yabancı önemli Örgüt Başkanları, temsilcileri, Kadının haklarını dile getirdiler, Sadece ekonomik özğürlük değil, her sahada fırsat eşitliğiyle, Yasama, yürütme, Yargı gibi siyasetin tüm dinamiklerin oyuncuları olması gerektiğini,hayatlarını şekillendiren karar mekanizmaların içinde olmakla ancak kendilerini ifade eden kendileri adına kendilerin karar alması gerçek eşitliğini demokrasinin gereği olduğunu dile getirdiler.

Her biri birbirinden kıymetli temsilcilerin her biri birbirinden güzel fikir bilgi içeren sunuları, tüm kongre boyunca interaktiflik getirerek inanç umut dolu yüreklerin aküsünü tam olarak doldurdular. Göze çarpan girişimci başarılı iş kadınlarımızdan TOBB Kadın Girişimciler Başkanı Hey Grup Yönetim Kurul Başkanı Aynur Bektaş girişimci ruhunun tüm ilhamını yansıtarak girişimci cesareti aşıladı. Yine Başarılı Üst Düzey yöneticilerimizden Coca-Cola dan Vodafone geçen, İcra Kurul Başkanı Serpil Timuray'ın sunusu yine tüm ruhu kaplayan her kelimesiyle zihinlere yerleşen güzellik içindeydi.

Sanatcılarımızın keşfedilmeyen cevherleri, sanatların dışında entelektüel kültüre sahip olarak ve yaptıklarını büyük bir hayranlık içinde izledik. Gerek Gülben Ergen'in kültürel Eğitim hizmet yolculuğu, Anadolunun her köşesine bir minicik beyinlere bilgi ışık götürmesi, Erkan Petekkaya'ın her erkeğin bir kız kardeşi bir annsi olmasıyla Kadınlara davranışı bu açıdan bakarak şiddet uygulamadan düşünmesi gerektiğini mesajı fevkalade idi. Günseli Kato Japon aile yapısında erkek egemenliğin doruğunda kadının ise yerlerde süründüğü hiçbir değeri olmadığını söz sahibi olmadığını gözler önüne sergilemesi erkeklere utanç hissi getirecek kadar ürkütücüydü. Posta gazete Yazarı Yazgülü Aldoğan Gazetelerde kadın haberleri değerlendirdi.Elbette o sunuda yine aynı kadının daima cinsel obje olarak görüldüğü bir beyni, zihni olduğunun farkında olunmamasıyla kendimize verdiğimiz sebebsiz ve akılsız bir cezanın örneklerini ilham ediyordu.

Dinleyenlerin nefesini kesen başka dünyalara götüren benzersiz sesli Sertab Erener'in konuşmasıda kadınların dili oldu. Soluklar içeri çekildi sadece, bu nefis keyifli anlam dolu sunu cinsiyet ayrımı nedeniyle eşitlik isteyen kadınlarımızın beyanı oldu. İşte Sertab Erener sunusu;
“ Toplum bireylerden oluşur.Tek tek her bireyin özgürce kendini ifade etme hakki en degerli haktır. Özgür toplum, özgür bireyler demektir. Üreten toplumları, ancak üreten, düsünen, soru soran, merak eden, gelişmek isteyen bireyler yaratabilir. Kadin-erkek, onlar ve biz, ben ve sen. İnsan ırkı tarih boyunca hep karşıtlarını yaratarak, yani bölünerek, yani çatışarak bugüne geldi. Peki biz nasıl, kadın erkek diye ayrılmadan, toplum içinde, birey insan olabiliriz?

Biz insanoğlu, hala cinsiyetler üstü bireyler olmaya çalışmak yerine, maalesef ilkel ve gelenekci bir yaklaşıma sahibiz. Kadını erkeğe bağımlı, sabırlı, anlayişlı, evi çekip çeviren, erkeği ise ekonomik gücü temsil eden, aileyi geçindiren ve kontrolu elinde tutan cinsiyet olarak tanımlıyoruz. Bu toplumsal kalıplar bize çocukluktan itibaren öğretilen ve dayatılan roller. Bir kadının cinselligini, kendi bedeninin patronu oldugunu, ona sahip çıkmasını, kendi fikirlerini savunmasini, kendi ekonomik bağımsızlığını, dünya görüşünü, kendi inançlarını, değerlerini ve hayat felsefesini yaratmasını konuşmamız için, ne kadar daha çok yolumuz olduğunun, farkinda mısınız? Ben okumuş yazmıs bir ailenin çocuğu olmama rağmen, hem aileme karşı, hem de en çok toplumun dayattiğı kurallara karşi, kendi kimligimi, kendi özgür kararlarımı, kendi ekonomik özgürlügümü kazanabilmek için savasmak zorunda kaldım.

Eşitsizlik meselesine daha derinlemesine baktıgımızda da, kadın erkek farketmeden, insanin temel sorununun, hayatının efendisinin kendisi olduğu gerçeğini, unutması olduğu düşünüyorum. Hep bir üst otoriteye teslimiyet ya da ihtiyac kendimizi yaratmamıza ve birey olmamıza engel oluyor. Ve böyle olunca da o otorite, bizi yönetmeye başlıyor. Kadın, erkeği otorite olarak kabul ettigi günden beri, bizler erkek egemen bir toplumda yasıyoruz. O kadar ki, anneler kuşaklar boyu, kendi kız çocuklarını bile, bu otoriteye karşı çıkmamaları için eğittiler. İçselleşmis bu bilgi, tarih boyunca erkeğe ekonomik olarak bağımlı olan, calışmayan, toplum icinde varolamayan kadını yaratmıştır. Sanayinin gelistiği ve insan gücü ihtiyacının, eskisinden çok daha fazla hissedildiği yıllarda, çalışma hayatında varolmaya başlayan kadınlar, günümüzde bile hala sanatta, iş hayatında veya yönetimde söz sahibi olmak noktasında, erkekler kadar güclü ve çoğunlukta değiller.

Bu yazıyı hazırlarken bu neden böyle diye çok sordum kendime.
Yıllar ile değerlendirdigimizde niye hala ülkemizde ve dünyada kadın hakları ile ilgili ciddi bir iyilesme göremiyoruz?
Niye hala fiziksel ve cinsel siddete uğrayan kadınların oranı Türkiye'de %42? Niye hala kadınların %20'si okuma yazma bilmiyor?
Niye hala tek bir kadın valimiz yok?
Niye hala mecliste,yönetimde,kadınlar varlık gösteremiyor?
Niye kadının çalışma hayatına katılımı, çoğalıcağına, azalıyor?

Eski Çin 'de kadın insan sayılmadıgı icin ona özel isim verilmezdi, kadın ve kız çocuklarına rakamlarla, bir, iki, üç diye hitab edilirdi.
Eski Hindistan'da kadın evlenme, miras ve diğer hicbir konuda soz sahibi değildi.

Roma'da kadın babasından kocasina aktarılan bir maldı
Eski İran'da erkekler, kız kardeşleriyle evlenebiliyorlardı.
Eski Israil hukukunda, erkek ailenin mutlak hakimiydi. Yahudi kızları babalarının evinde bile hizmetci konumundaydı ve baba isterse kızinı satabilirdi.

İngiltere'de MS 5-11yy arasında kocalar eşlerini satabilirdi. Kadınların ellerini incil'e sürmesi yasaktı.

Arabistan'da kadın, evlenme, aile kurma ve mirastan mahrumdu. Kiz cocukları ise maddi açıdan bir yük, manevi açıdan da utanc kaynağıydı. Çünkü “erkek çocukları gibi savaşamaz ve ailenin şerefini koruyamaz” inancı vardı. Bu yüzden baba kızını öldürmekte serbestti, isterse diri diri toprağa gömerdi.

Eski Turk'lerde kadın bir dönem devlet yönetiminde Kağan'in yanında ve önün en büyük danışmanı olup ülkeyi birlikte yönetti. Ama Islamiyet'in kabul edilerek Arap geleneklerinin uygulanmasina başlanmasıyla birlikte, kadının özgürlügü ve hakları Arap örf ve adetlerinde olduğu gibi daraltıldı.

Tarih öncesinin ilk dönemlerinde erkek, avcılık ile uğraşirken, kadın çocuklarını beslemek, onlari vahsi hayvanlara, soguga, iklim degisikliklerine karsi koruyan ve daha birçok aile ici olayları üstlenirken, erkek kadının yaptıklarının değerini bilirdi. Kadin sosyal ve entellektüel bakımdan erkek ile eşitti. Daha sonralari bakır, bronz ve demirin keşfi, madeni alet ve silah yapımı, başlıca kar ve varlıgı sürdürme kaynağı haline gelen savaş, erkeğin zaferini getirdi. Eski iş bölümünü alt üst etti, kadının ev içi görevlerini ikinci plana attı. Özel mülkiyetin yayılmasıyla, değerli eşyanın aile içinde birikimiyle ve devamlı artan zenginleşme arzusuyla, varlıkların devri sorunu ortaya cikti. Aslında özel mülkiyetin belirlenmesi kadının koleleşmesine neden oldu. Ve ardından burjuva hukuku erkeğin üstünlügünü onayladi.
Ancak yüzyillar sonra, 18'inci yüzyildan itibaren kadınlarin kendi benliklerini kazanabilmek için verdiği zorlu mücadele meyvelerini vermeye başladı.

Ilk defa 1870 yilinda evli İngiliz kadın, gayri menkul sahibi olma hakkını elde etti. 1919 yılında parlamentoya girebilme ve 1928 yılında oy verme hakkını elde etti. Uzun soluklu çabaların sonuncunda Amerika'lı kadın 1920 yilinda oy kullanabildi. Türkiye'de 1934 yılında, Avrupa'nın çoğu ülkesinden çok önce kadınlara oy hakkı verilmistir. Fransa'da 1944, Belcika'da 1948, Yunanistan'da 1951, Isvicre'de 1971 yılında kadınlara seçme hakkı verilmistir.

Tarih boyunca erkek egemen toplumlar bize savaş ve acıdan başka birşey sunmadilar. Bırakın kadınlar da yönetsin, bırakın kadınlar da çözüm üretsinler.. Artık üreten, okuyan, yazan, ilim irfan bilen, toplumu ileriye götürmekte vizyonuyla yol gösterecek savaşcı kadınlar,kadın liderler gerekli. Bu bilgilerden yola çıkarak, kadın erkek eşitsizliğinin veya yaşanan bütün eşitsizliklerin tarih boyunca dünyanın farklı cöğrafyalarında, nerdeyse aynı çizgide gelişmesi, başka birkaç soruyu da beraberinde getiriyor:

Acaba gelinen bu eşitsizlik evrimsel bir süreçin sonucu mu?
Bu eşitsizlik, ögrenilen bir davranış biçimi mi?
Eşitsizliğin köklerini kültürel iletişimde değilse, nerede aramalıyız?
Bu sorulara davranıs bilimi ile ilgili arastırmalardan ve biraz da "Üclü Beyin Teorisi'nden söz ederek cevap vermek istiyorum..
İnsan beyninin basitçe üç katmandan oluştuğunu varsayalım ve bu üçlüyü aynı catı altında yaşayan 3 kardeşe benzetelim.

1) En büyük kardeş, Sürüngen beyin :
Atalarımızdan kalma beyindir ve büyük ölçüde beyin sapından oluşur. Sindirim, dolasım, solunum, savaş ya da kaç tepkisini oluşturma, üreme, hakimiyet kurmada, hayvanların yaşamını sürdürme davranışlarıyla, aynı şekilde çalışan beyindir. Değisime karşı dirençlidir..

2) Ortanca kardeş, orta beyin:
Hormonların denetimi, duygu denetimi, hafiza ve olayların organizasyonu ile uğraşır. Ergen olan erkekte testesteron, orta beyne etki ederek, rekabet ve yarışma duygusunu arttırır. Testesteron erkekleri daha agresif hale sokar. Burada söz edilen, sadece kavga ve dövüşe yatkınlık değil, basarı, para, un kazanma hırsıdır da. Erkekteki ostrojen oranının kişiyi, daha sakin ve toplumsal yaşamda daha uyumlu olmasını sağladıgğ, bilimsel olarak kanıtlanmıstır. Bir başka araştırmada ise sabıkalı suçlularda testesteronun fazlalıgı gözlenmistir.

3) Kücük kardeş,Neokorteks, kardeşlerin en kücügüdür, ama beyinde en genis alana yayılmıştır:
Yaratıcıdır, dili kullanır, beste yapar, karmaşık çözümlemelerle uğrasır, geleceği düsünüp planlar, ve kardeşlerin en zekisidir.

Insanoğlunun en büyük sınavı, işte bu uç kardeşi, uyumlu bir şekilde yaşatabilmeyi öğrenmesidir.

Simdi soruyorum:
Bizler ilkel dürtülerimizle hareket eden, hormonlarimizin emirlerine uyan ilkel hayvanlar olarak mi kalacagız?
Yoksa teknoloji, bilim ve sanat ile evrilen, daha yüksek bir varoluş seviyesinde kendi hayat sorumluluğunu almayı bilen, barış ve eşitlik içinde yaşamayı becerebilen, bir insan ırkı mı olacağız?

Insanoğlunun savaşlarla, catişmalarla, ayrımcılık ve baskı ile siyah - beyaz, kadın -erkek üzerinden ırkcilik yaparak mutluluğu bulamadiğı ortada.

Kabul etmek gerekir ki, toplumsal ilerlemeler ve cağ değişimleri kadınların özgürlüğe doğru ilerleyisi ile orantılıdır.

Kadın haklarının genişlemesi toplumsal ilerlemenin genel ilkesidir.

Toplumların ilerlemesi, kadınlarin daha iyi eğitim alması ve kendini geliştirmesi koşulunda gerçekleşir.”

Degisimi ozumseyip kadini ve erkegi bilinclendirmek icin daha cok konusmali ve bunu destekleyen bir toplum bilinci uretmeliyiz.

Sanatin, bilimin, insanin en guzel yuzu olduguna inaniyorum. Insanin icine dogru yaptigi bu gercek yolculukta, kendini ifade edebilmesi icin, once ask ve sevgiyi icinde bulmasi gerekir. O ask ve sevgi de cinsiyetler ustudur. Sanat dunyasinda kadin sanatcilar, yuzyillar suren cabalari sonucu sanatin cinsiyetler ustu oldugunu artik kanitlamistir.
Daha insanca ve hakkaniyet ile yasamak icin dunyada ureten, okuyan, yazan, ilim irfan bilen, toplumu ileriye goturmekte vizyonuyla yol gosterecek savasci kadinlara, liderlere ihtiyac vardir.
Insanin en buyuk sinavlarindan biri de budur! “
Kongre 25 mart 2011 akşam saatlerine kadar sığmazken yorgunluğunu dindirmek adına, yerli yabancı katılımcılara 26 mart 2011 tarihinde kültürel İstanbul gezisi yaptırılarak devam etti.