İSTANBUL- Gazeteci, fotoğrafçı, gezgin ve TRT1'de yayımlanan Yoldaki Haber programının sunucusu Hasan Söylemez, banka kartlarını kırdı, cebindeki son parayı çocuklara dağıttı, bisikletine binerek 8 ayda 10 bin kilometre yaparak Türkiye'yi dolaştı. İstanbul’dan yola çıkıp batı, orta ve doğuKaradeniz’i kat edip Doğu Anadolu’ya ve Güneydoğu Anadolu’ya pedal çevirip oradan Akdeniz’e geçmiş ve Ege Bölgesi’nden geçerek Tekirdağ’dan İstanbul’a dönmüş. Bir Gümüşhane kaldı on da gideceğim diyor . Kanal 24'te Moderatör Haftasonu programının canlı yayın konuğu olan hasan söylemez. Hayata Yolculuk projesini anlattı. Canlı yayından çıkınca kendisini arayarak Güler Osmanlı Mutfağında kahvaltıya davet ettik. Alçak gönüllü özgür ruhlu arkadaşım Hasan Söylemez davetimizi kırmayarak 15 dk sonra sizdeyim dedi ve öyle de geldi .
Hasan Söylemez Türkiye’nin Özgür Ruhu
Hasan Söylemez, Para Olmadan Yaşanamaz Tatil yapılamaz Tabusunu Yıktım
TURİZMİN SESİ
Güler Osmanlı mutfağında sabah kahvaltısını birlikte yaptık. Hasan Söylemez geçmiş günlerde burada Osmanlı tabağı ve o tabağın içinde farklı lezzetler tatdım harikaydı dedi. Ali Güler işinin mesleğinin aşığıdır. Dostları tarafından yaptığı yemeklerin beğenilmesi onu son derece mutlu eder. Ali Güler’in kapısı da sofrası da herkese açıktır.
Bu günde Hasan Söylemez ile Türkiye’yi nasıl bisiklet üzerinde dolaştığını ne gibi zorluklarla karşılaştığını konuşmak üzere kahvaltı sofrasında bir araya geldik. Bir yandan organik reçelleri tadıyor bir yandan da Afyon sucuğunu yiyorduk. Masa düzeni ve çeşitliliği acıkan karnımızı doyurmuştu. Ali Baba osmanlı şerbetlerinden Demir hindi şerbeti ve Sulan şerbeti tadımladık. Hasan Söylemez’in heyecanı yüzünden belli oluyordu. Biz sorduk o anlattı ama biz ondan heyecanlıydık. Soru bombardımanına tuttuk ki abi dur bi dakika dedi. Biz de kaptan sensin sen anlat dedik ve konuşmaya başladı.
HARANLIKLA DİNLİYORUZ
Banka kartlarını kırdım, cebimdeki son parayı çocuklara dağıttım, bisikletimle 8 ayda 10 bin kilometre yaparak Türkiye’yi dolaştım dedi. Hayranlıkla onu dinliyoruz Hasan’ı bilen bilir konuşkandır ve anlaşılan bir dille konuşur. Herkes hayallerini gerçekleştirememeyi parasızlığa bağlıyor; ben kafalarda örülen para duvarını yıkarak önceliğin para olmadığını kanıtladım! Doğamızda hem insanlarla hem de doğayla samimi bir ilişki kurmak varken biz tüm o ilişkileri maddileştirmişiz BEN bundan sıyrıldım dedi. İstanbul’dan yola çıkıp batı, orta ve doğuKaradeniz’i kat edip Doğu Anadolu’ya ve Güneydoğu Anadolu’ya pedal çevirip oradan Akdeniz’e geçmiş ve Ege Bölgesi’nden geçerek Tekirdağ’dan İstanbul’a dönmüş. Bir Gümüşhane kaldı en yakın zamanda oraya da gideceğim diyor.
Delta bisikletin sahibi Ulaş Paydar’ın yanında 1 Ay çalıştım bisikletimi aldım. Bisikletle yolculuk esnasında neler ile karşılaşacağımı bilmediğimden bisikleti tanımaya çalıştım.Teknik özelliklerini öğrendim. Amacım Anadolu insanının Misafirperverliğini kültürünü yaşam tarzını gazeteci fotoğrafçı olarak yaşantılarını belgeleyip paylaşmak istedim dedi.
ÇALIŞTIM KAZANDIM
Filimlerden esinlendim kurgu yaptım ve yakın çevremle paylaştım delirmiş bu adam dediler ama ben kararlıydım ve delilik yaptım. Film gibi yol hikayesi başladı. Arkadaşlarım yola çıkarken ayakkabımın altına para falan koymamı tavsiye ettiler ama ben “Para olmadan yaşanamaz” tabusunu yıkmak istediğimden, yanıma hiç para almadım. Çalıştım, insanlar da emeğimin karşılığında bana yemek ve kalacak yer verdiler. Bulaşık yıkadım, tarlalarda çapa yaptım, garsonluk ve pazarcılık da... En bereketli işim Kandıra’daki pazarcılıktı. Kıyafetlerim ve uzun sakalımla turiste benzediğimden ilgi çekiyordum. Ben “Taze taze domates geldi, salatalık geldi” diye bağırdıkça merak eden tezgahın başına gelip alışveriş yapıyordu. Yolculuk boyunca hiç param olmadı ama mutluluk ve huzurun doruğunu yaşadım.
HAYIR SEVER GEZGİN
Karadeniz’de bir fotoğraf sergisi açtım bu serginin gelirinin tamamını Çernobil faciasında Karadeniz’de kansere umut olan derneğe bağışladım. Kanser hastalarına umut olmak istedim. Bağışladığım parayla bir kanser hastasının ameliyatı başladı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde gezdim. Bu bölgede çektiğim fotoğrafla da Iğdır ve Gaziantep ’de sergiler düzenledim. Bu sergilerin geliriyle de Doğu ve Güneydoğu’daki eğitim yetersizliği için köy okullarına bağışladım. Iğdır’da bir okulun kapıları ve bir fotokopi makinası alındı.
FOTOĞRAFLARIMLA HAYATA DOKUNUYORUM
Ülkemin güzide köşelerinde fotoğraflar çekip sergilerle ihtiyacı olan insanlara bağışlayacağım. Benim paraya ihtiyacım yok tek ihtiyacım yiyecek ve konaklama. Benim bir çadırım var yiyecek olayını da misafir olduğum insanlar tarafından karşılanıyor. Beni evlerine misafir ediyorlar. Uçurum kenarlarında kendi güvenliğimi alarak çadırımı kuruyorum. Karnımı doyurup suyumu içip yola devam ediyorum. Bazı insanlar beni 5 yıldızlı otellerde konaklattılar. Bazı insanlar beni köyüne bile sokmadılar. Köylerden kovuldum yiyecek bulamadım 2 gün aç kaldığım oldu. Bazen Halil İbrahim sofrasına oturduğum da oldu. Yolculuğumu farklı kılan ve beni cezbeden tarafı da bu oldu. Tamamen bilinmeze doğru gittim. Nerede akşam nerede sabah olacağını bilmeden yola devam ettim. Nerede kimle karşılaşacağımı bilemeden yola devam ediyorum. Güneş her zaman farklı bir yerden doğup batıyor. içtiğim suyun tadı bile her yerde bir başka oluyor.
VAHŞİ KÖPEKLERLE MÜCADELE ETTİM
Bana buralarda dikkat et buranın köpekleri parçalar dediler. Bende yola devam ederken gerçekten karşıdan devasal bir köpek üzerime geliyordu. Isırmaya bir nefes mesafesi kalan köpeklerden kaçarken, ilkçağlarda yaralanmış bir yaratık gibi avazın çıktığı kadar bağırmak zorunda kalıyorsun. Koşarak üzerine gelen köpek sanki üzerime atlayacak beni parçalayacak gibi. Bir an durdum bisikletimden indim ve o bana doğru koşan köpeğin üzerine bağırarak koştum. O durdu bende durdum. Geri adım attım ki tekrar havlamaya başladı bende ona bağırarak üzerine gittim durdu bu sefer geri adım attım. Köpek donup kalmıştı şaşırmış bana bakıyordu geri döndü. Vahşi köpekle bile mücadele ettim.
KENDİ HALİME KENDİM GÜLDÜM
İzmir’in Bergama’da çadırımı kurdum. Gece yarısı bir koku geldi. Fermuarı açıp bir baktım ki foseptik çukurunun yanına kurmuşum çadırı. Ama rahatımı hiç bozmadım, uyku tulumumun içinde mışıl mışıl uyumaya devam ettim. Sabah uyandığımda ne göreyim, foseptik çukuru taşmış, çadır üzerime çökmüş. Ben de bok denizinin içinde kalmışım.Kendi halime kendim güldüm.
MADDİ HİÇBİR ŞEY İSTEMİYORUM
Ben kimseden hiçbir şey istemiyorum sosyal sorumluluk projemi gerçekleştirmek istiyorum. Benim projemi beni anlayıp destek olanlar da var bu projeye karşı çıkanlar da... Param yok, bana yiyecek verirseniz ben de sizin işlerinize yardım ederim” ve her zaman iyi cevaplar almadım ama hedefciyim ben. Bu yola kafamda kurduğum projeyle yola çıktım ve hedefime doğru gittim. 8 ayda 10 bin kilometre yaptım . Bir tek Gümüşhane’ye uğrayamadım ama oraya da gideceğim. Benim yol arkadaşım Dostum bisikletim onun bir de adı var Kurtiç. Adını Muş'un 2 bin 500 rakımlı Kurtik Dağı’ndan alıyor. Aynı zamanda Kurt Kadınlar anlamına geliyor. Bisikletimin ön tarafında çadırım, uyku, tulumum, fotoğraf makinem, kafa lambam ve yiyecek koymak için bir bölüm bulunuyor. Bisikletimin arka tarafında tripotum ve matım var.yan tarafında ise bilgisayarım internetim ve termosum bulunuyor. Para olmadan yaşanamaz tabusunu yıktım. Ben huzurluyum mutluyum en büyük zenginliğim benim bu projeyi gerçekleştirmekdi amacıma ulaştım buda bana yeter dedi.
YOLCULUK KİTAP OLDU
Hasan Söylemez kendi ülkesini gezdi insanların yaşam tarzlarını foğrafladı ve kitap yazdı . Bisikletle beş parasız çıktığı Türkiye yolculuğunu kitaplaştıran Hasan Söylemez: “Para olmadan yaşanamaz tabusunu yıkmak istediğimden yanıma hiç para almadım. Çalıştım, insanlar da emeğimin karşılığında bana yemek ve kalacak yer verdiler. Garsonluk da yaptım, tarlada çapa da… Herkes hayallerinde gider, o bedenini de yanına aldı. Herkes hayallerini gerçekleştirememeyi parasızlığa bağlar; o, kafalarda örülen para duvarını yıkarak önceliğin maddi olmadığını kanıtladı! Bazen yolları kaybetti ama kendini buldu! Ve şimdi film gibi bu yolculuk kitaplaştırıldı. Hayata Yolculuk sevgi, dayanışma, paylaşım, vefa ve umut üzerine bir 'iç' gezi kitabı. İnsanlığın ölmediği yerde, Anadolu'da geçiyor. Her şeyi bırakıp gitmek isteyenlere, gerçek hayatın gökdelenlerden uzakta olduğuna inananlara cesaret veriyor. Yolculara şöyle fısıldıyor: "Yolunuzu kaybetmemenin tek yolu ruha dokunmaktır; kendinizin, insanların ve tabiatın ruhuna..."