TURİZMİN SESİ
Sabancı, mesajında 2010 yılını değerlendirirken, 2011 yılına ilişkin olarak beklentilerini dile getirdi. Güler Sabancı'nın mesajı şöyle: Geride bıraktığımız 2010 yılı dünyamız için büyük bir krizden çıkışın başladığı yıl oldu. Dünya, tahminlerden daha iyi bir toparlanma gösterdi ve büyüme %4,8 olacak gibi gözüküyor. Bu büyüme, %70'le başta Asya olmak üzere içlerinde Türkiye'nin de olduğu, gelişmekte olan ülkelerden geldi. Dolayısıyla bu büyüme trendi, 1980'lerin sonunda başlayan ve son 10 yılda daha kesin ve kalıcı olarak görülen yapısal değişim ve ayrışmadan kaynaklanmaktadır. Gelişmekte olan ekonomilerin milli gelirleri, gelişmiş ekonomilere göre 2 ile 3 kat daha hızlı artmaktadır.
Ancak her ne kadar uzun vadeli büyüme eğilimlerinde ayrışma varsa da, karşılıklı bağımlılık, özellikle dış ticaret kanalıyla devam ediyor. Çünkü gelişmiş ülkeler hala, dünya ekonomisinin piyasa fiyatları ile %60'tan daha fazlasını temsil ediyorlar.
2010 yılında, ülkemiz de dâhil olmak üzere dünyanın hemen her yerindeki büyüme rakamları olağan üstü genişletici ekonomi politikaları sayesinde gerçekleşmiştir. Para politikası da buna müsaade edecek şekilde gevşek tutulmuş, faizler hemen her yerde düşmüş ve özellikle gelişmiş ekonomilerde rekor seviyelere inmiştir. Bu gelişmelerin iyi sonuç verebilmesi için Türkiye'nin de üyesi olduğu G-20'nin ortak politikalar üretmesi çok önemlidir. Gelişmiş ekonomilerde kamu borçları endişe verici seviyelere yükselmiş, reel ekonomi ise kriz öncesi seviyelerine halen ulaşamamıştır. Teşviklere bağlı olmayan özel tüketim, büyümeye sürdürülebilirlik kazandıracak bir seviyeye hala gelmemiştir.
-GELİŞMİŞ EKONOMİLER HENÜZ ATLATAMADI
Tüm bunlar gelişmiş ekonomilerin, krizin etkilerinden tam olarak kurtulamadıklarını ve iyileşmenin daha uzun zaman alacağını göstermektedir. Tüm dünyada önlenemeyen işsizlik sorunu da bunun en açık göstergesidir. 2010 yılında sürekli gündemde kalan diğer iki konu da enerji güvenliği ve iklim değişikliğiyle olan mücadeledir. Dünyanın geleceği için bunlara sürdürülebilir çözümler bulunması şarttır. Bu konuların daha yıllarca gündemde kalacağı gözükmektedir. Burada da yine G-20'ye çok iş düşmektedir. Avrupa da 2010 yılını çok sancılı geçirmiştir. Bazılarına göre, Avrupa Birliği kuruluşundan beri en zor dönemini yaşamaktadır. Her ne kadar Euro Bölgesi için dile getirilen korkular fazla abartılmışsa da bir gerçeği ortaya koymuştur; maliye politikalarında belli bir eşgüdüm olmadan, ortak bir para birimine sahip olmanın ne kadar zor olduğu kanıtlanmıştır.
2011 yılı Avrupa Birliği için ve özellikle Euro Bölgesi için bir yol ayrımı olacaktır. Güçlü ortak mali politikaları gerçekleştirebilir ise Avrupa Birliği krizden güçlenerek çıkabilecektir. Aksi halde, daha büyük bir politik kriz ihtimali az da olsa mevcuttur. Böyle bir olası krizi de, ancak bundan en çok etkilenecek olan Almanya gibi, Avrupa'nın büyük devletleri çözebilir.
Gelişmekte olan ülkelerin çoğunlukta olduğu Asya'ya gelince, 2010 yılı, çok başarılı büyümelerin ve beraberinde yüksek oranda yatırımların yaşandığı bir yıl olmuştur. Çin ve Hindistan başta olmak üzere bu ülkeler, büyümelerini büyük ölçüde kendi ulusal kaynaklarından finanse etmektedirler. Milli gelirlerinde yatırım payı ortalama %35'in üstüne çıkarken, tasarruf oranları daha da artmıştır. Bu ülkeler cari açık değil fazla verdikleri için dünyadaki çok değişken ve kısa vadeli sermaye hareketlerine bağımlı değildirler.
2009'da % 4,7 daralmış olan Türkiye ekonomisi, 2010'da beklenenden çok daha güçlü bir yükseliş gösterdi. Bu güçlü yükselişte baz etkisi yanında uygulanan gevşek para politikası, rekor düzeyde düşen reel faizler de rol oynadı. Ayrıca şirketlerin ve hane halkının artan kredi kullanımı ve stok artışları desteğiyle iç talepte yaşanan güçlü büyüme de, bu iyileşmede etkili oldu. Ve bu yıl büyümenin % 8'i geçeceği tahmin ediliyor. Bu tahmin gerçekleşirse Türkiye kriz öncesi GSMH rakamlarına varmış ve hatta rahatça geçmiş olacak. Böylelikle de Avrupa'da bunu yapabilen nadir ülkelerin arasında yer alacak.
-İÇ TALEBE DAYALI BÜYÜME-
Türkiye'nin büyümesi, çok büyük oranda iç talebe dayalı bir büyümedir. Dünya biraz daha sürdürülebilir büyümeyi yakaladığı vakit, bunun Türkiye'ye ilave katkısı büyük olacaktır. İç talep destekli güçlü büyüme, 2009 yılında % 16,1'e kadar yükselmiş olan işsizlik oranını 2010'da % 11 civarına geriletti. Sıklıkla belirttiğim gibi, Türkiye'de işsizlik sadece büyümeye bağlı değildir, büyük oranda yapısaldır. Yüzde 99,5 civarına inme olasılığının bulunmasına rağmen, Türkiye'de işsizlik sırf büyümeyle çözülecek bir sorun değildir.
Türkiye, yatırım ve tasarruf oranları bakımından Asya'ya değil, Latin Amerika'ya benzer durumdadır. Ülke olarak hızlı büyüme potansiyelimiz var, hızlı büyümeye ihtiyacımız var. Ancak hızlı büyümeyi istikrarlı biçimde gerçekleştirebilmemiz için, milli gelir içindeki yatırım payını ve ulusal tasarruf oranımızı da artırmamız lazım. Gelecek için öngörüler, her iki konuda da artış sağlanabileceği yönündedir. Özel sektör olarak, daha fazla iç kaynak yaratıp, karlarımızı uzun vadeli yatırımlara yöneltmemiz, hem şirketlerimizin gücünü artıracak, hem de Türkiye'nin sürekli olarak hızlı büyümesini sağlayacaktır.
-CARİ AÇIK DOĞALDIR, AMA...-
Türkiye'nin ihtiyacı olan yatırımları gerçekleştirmesi için bir miktar dış kaynağa ihtiyacı vardır. Türkiye'nin net sermaye ithal eden ve dolayısıyla cari açık veren bir ülke olması doğaldır. Hedefimiz, bu açığın makul düzeyde tutulması ve uzun vadeli dış yatırımlarla finanse edilebilmesi olmalıdır. Başta ABD'de olmak üzere, gelişmiş ekonomilerde sürdürülen para politikası sonucu olarak, çok düşük faizlerden kaçan sermaye, gelişmekte olan ülkelere hızla ve aşırı bicimde akmaktadır. Bu aşırı ve çoğu kısa vadeli sermaye akımlarının hem frenlenmesi, hem de yönetilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, kur, rekabet gücümüz, istihdam ve fiyat istikrarı üzerinde olumsuz etkiler gerçekleşebilir. Bu bağlamda Merkez Bankası'nın son haftalarda aldığı kararlar, faiz oranlarındaki düşüşler dâhil, olumlu yönde atılmış adımlardır.
-İŞLER İYİ GİDERKEN SIKI TUTMAK LAZIM-
Dünyadaki deneyimler bize göstermiştir ki, ekonomide işler iyi giderken, sıkı bir maliye politikasının devam etmesi doğrudur. Sıkı bir maliye politikasının önemi, para politikasının dünya konjonktürüne bağlı olarak bir miktar gevşemek zorunda olduğu zamanlarda daha da artar. Uzun vadeli, istikrarlı büyüme de ancak böyle sağlanır. İşte 2011 yılına girerken Türkiye'de maliye politikası böyle önemli bir görevle karşı karşıyadır.
2011 Türkiye için genel seçimlerin yaşanacağı yıl olacak. Bunun yanında, baz etkisi ve stok artışının yavaşlayacak olması, dünya petrol ve emtia fiyatlarında yaşanan yükseliş büyüme hızını yavaşlatacak faktörler olarak görünmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken belki de en önemli konu, pazar ekonomisinin prensiplerinden hiçbir zaman taviz vermemektir. Sağlıklı bir piyasa ekonomisinin gereklerinin sürdürüleceğine inanıyoruz.
Buna rağmen, 2011 yılında ekonomide büyümenin % 5'ler seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Enflasyonun ise % 66,5 civarında olmasını bekliyoruz.
-TÜRKİYE'NİN UZUN VADEDE YATIRIM CAZİBESİ ARTTI
Türk ekonomisindeki bu olumlu gelişmelerin yatırımcılar açısından bir anlamı, "risklerin" azalmış ve azalmakta olduğudur. Ülkemizin, orta ve uzun vadede yatırım cazibesi artmıştır. Bu durumda 2011 yılında kredi reyting kurumlarının bunu Türkiye'ye verdikleri notta ifade etmelerini ve reytingimizi kısa sürede artırmalarını bekliyoruz.
2010'daki referandumun ertesinde birbirimizi daha iyi dinleyip, farklılıklara hoşgörüyle bakıp, birbirimizin kıymetini daha çok bilerek, hep beraber el ele vererek daha çok çalışmamız gerektiğini belirtmiştim. Bu değerler, bir genel seçim yaşayacağımız 2011 yılında çok daha büyük önem arz edecektir. Bir demokrasi şöleni olması gereken seçimleri, yaşanacak rekabeti, toplumsal barış ve huzuru elden bırakmadan geçirmemiz hepimiz için büyük önem taşımaktadır. 2010 yılında, Türkiye, sadece bölgesinde değil tüm dünyada, önemli konularda söz sahibi olmuştur. 2011 yılında da Türkiye, bir G-20 ülkesi olarak dünya meselelerinde masaya oturmaya devam edecektir. 2011 yılında, üyelik müzakere süreci istediğimiz gibi ilerlemese de, Avrupa Birliği'yle bu sürecin dışında, Avrupa'nın enerji güvenliği gibi birçok konuda beraber çalışmaya devam edeceğiz.
Sabancı Holding olarak Türkiye'nin en öne çıkan, en itibarlı grubuyuz. 122.5 milyar TL'yle, Türkiye'nin net varlık değeri en büyük grubuyuz.
-TÜRKİYE'NİN SABANCISI OLMANIN GEREĞİNİ YAPACAĞIZ-
Geçtiğimiz kriz döneminde, başarı sorumluluğumuzdur dedik. Bu sorumluluğumuzu sizlerin özverili çalışmalarınızla başardık. 2010 yılında da verimli çalışmalarımızla, büyümemizi ve karlılığımızı sürdürerek tüm mevcut işlerimizde başarılı sonuçlar aldık.
Sabancı lider takımı için, trendleri ve riskleri iyi okuyabilmek, zamanında doğru kararlar alıp, aksiyona geçebilmek, başarının anahtarı olacaktır. 2011 yılında en önemli kaynağımız olan siz değerli çalışma arkadaşlarımın katkılarıyla, mevcut işlerimizde daha rekabetçi ve verimlilik odaklı olarak, tüm paydaşlarımıza sürdürülebilir değer yaratmak hedefimizdir. Dünyamız için sürdürülebilirlik en önemli hassasiyetimiz olacak. Bunun için de karlılığımızı artırarak, uzun vadeli yatırımlara hız vererek, şirketlerimizi daha güçlendirerek, daha hızlı büyüyüp daha fazla değer yaratarak, Türkiye'nin Sabancısı olmanın gereğini yapacağız.
Bunu da özverili ve başarılı çalışmalarımızla gerçekleştireceğimize inanıyorum. Sizlere güveniyorum, sizlerle birlikte çalışmaktan gurur duyuyorum. Hepinize ailelerinizle birlikte sağlıklı ve huzurlu yeni bir yıl dilerim.