BİTTİ O GÜNLER

Şimdi moda “Ben Kumarakom'dayken, PhiPhi'deyken, Bhutan'dayken” Hele Hindistan'ı görmediysen “Dünyayı gezdim” deme bana...

TURİZMİN SESİ


Ben Paaaristeyken… Git Avrupa'ya, 48 ülke dolaş nafile. Binalar aynı, sistem aynı, giyim aynı, insanlar aynı, üç aşağı beş yukarı kültürler aynı. Ana meydanda gotik tarzı bir kilise. Biri “Dom” öteki “Duomo” beriki “Katedral” demiş adına. Al sana Avrupa. Zorunda değilsem adım atmam. Bir millet fakir olabilir, bu nedenle pis, bakımsız da olabilir ama ben hangi memleketi, hangi milleti severim, nedir bunların kriterleri söyleyeyim. 1-Çocuk sevecek, kadını sayacak 2- Tencere yemeği yapacak 3-Kıllarını kesecek 4-Sıraya girmesini bilecek. 5-Kıçını yıkayacak (Kağıdı ıslatır siler-çıkarım. Yok öyle. Sonra boklu dolaşırsın). Hindistan bu kriterlere uyan bir milleti barındırıyor. Hatta abartıp pipilerini bile yıkıyorlar. bknz resim. Yani Hindistan benim kriterlerime yakın üç-beş ülkeden biri.

Bu kez rota Güneybatı Hindistan. Bölgenin Bodrum'u sayılan Goa'yı, Hintli yazar sevgilisi Kiran Desai ile plajda görüntülenen Orhan Pamuk'tan biliyoruz. Asıl amacım hem güney Hindistan plajlarını tanımak hem biraz içerilere yani el değmemiş ormanlara, cangıllara dalıp, paçayı kaptırmadan Puma, Kaplan, Fil ve kuş çeşitlerini görmek ve bölgeye özel Gençleştirme, Zayıflama, Uykusuzluk, Baş, Bel, Boyun ağrısı, Menopoz, Kas, Ruh sağlığı tedavilerinde Ayurvedik terapileriyle meşhur Hint sağlık turizmini yakından tanımak. Sonra da meraklısına pazarlamak.

Hindistan farklı dünya;
1.300.000.000 yazı ile birmilyar üçyüzmilyon kişi barış içerisinde yaşıyor bu ülkede. Hem de 60 ayrı ırk, dil, lehçe ve orantısız gelir dağılımına rağmen. Sihir Hinduizm'de ve Kast sisteminde. Kast; Hindu felsefesinde insanların toplumsal olarak örgütlenmesi amacıyla yaratılmış bir sosyal merdiven sistemi. Üstten başlarsak; Brahmanlar yani Rahipler ve Bilginler, Kşatriyalar yani Prensler ve Askerler, Vaisyalar; Esnaf ve Çiftçiler, Surdalar; İşçiler ve Köleler.

Bunların dışında sisteme dahil olmayan Paryalar var. Dedik ya, pek öyle arsızlık, hırsızlık, kavga gürültü yok. Çünkü inançlarına göre kendileri bir sonraki yaşantılarında ya “Mihrace” ya Brahman. Ayurveda Masajı; Güney Hindistan'ın olmazsa olmazı “Ayurveda” Bu kelime hayatın anlamı, yaşam stili demek. Her şey ayurvedik burada yani Kerela bölgesinde. Yiyecekler, içecekler ve hatta masaj bile ayurvedik. Pek bi severim masajı. Hele böyle egzotik bölgelerde, Tayland'da Filipinler'de falan. Kerela hükümeti çağırmış bizi. Programda Ayurvedik masaj da var ama o güne kadar bekleyemeyeceğim.

Daha ilk gün attım kendimi çarşıya. Karşımda sıra sıra ayurvedik masajı dükkanları. Her birinden topladım broşürleri. Hmmm en sonuncusu en güzeli. Mekan güzel, broşür güzel, broşürdeki masaj yapan kız güzel. Daldım içeri. Yaptım ödememi. Hoop odaya. Tecrübe var. Giydim verdikleri “yırt-at” donu da, yattım masaj masasına bekliyorum. Arkamdan kapı açıldı .

Hafifçe döndüm…
-Höst! Sen kimsin lan?
-Masörüm ben.
-Kız… Kız nerde? Bu, bu broşürde ki?
-Bilmem. O sadece manken… Benim adım Sanjeev. Sizin?
parmaklarımla kulaklarıma vurarak cevapladım.
-Ben.. Ağa. Züğürt Ağa… Tööbe töbee.
Anlattı; Hindistan'da cross masaj yasak. Yani erkek kadına-kadın erkeğe masaj yapamıyormuş. too late. Paramı ödedim girişte. Neyse, ben size masajı anlatayım. Hafif göbeğimden etkilenen Sanjeev beni little budha'ya benzetip ellerini burnunda birleştirerek masaj öncesi karşımda dua etti. Sonra da beni karakucak güreşi misali vıcık vıcık yağladı. Vücudumda bulunan 7 adet “Çakra”ları (bedenimizde bulunan enerji merkezleri) hedefledi ve kafamdakinden başlayarak tüm çakralarımın üzerinde avucunun içi ile bastırıp daireler çizdi.

Sanki tüm negatif enerjileri, kötülükleri vücudumdan kopartıp, çıkartırcasına avucunu sürükleyerek onları vücudumun sivri yerlerinden yani başımdan, el ve ayaklarımdan dışarı attı. Bir saate yakın süren bu bol yağlı masajdan sonra beni kafam dışarıda kalacak şekilde tahta bir dolaba soktu. Dolabın yanında bir minik tüpgaz, üzerinde de bildiğimiz düdüklü tencere var. Düdüğün yerine de bildiğimiz bahçe hortumunu geçirmişler. Bitki karışımlı su kaynadıkça hortumdan çıkan buharı içinde bulunduğum tahta dolaba veriyorlar. Buhar kaçmasın diye de benim boynumda kalın bir havlu sardılar.

Tahta dolap oldu bana buhar odası!. Yağlar da ancak böyle çıktı zaten. Buhardan sonra bitki özlü sabun ve şampuanlarla yıkanma faslı ve işte Ayurvedik masajın sonu. Burada ki masaj biraz pazar işi. Nasıl olsa devlet yetkilileri beni sağlam bir masaj yerine götüreceklerdir diye düşündüm ama büyük büyük atalarımın çölde bahtsız bedevi! olduğunu unuttum. Bu kez 7 kişiyiz. Biz masörleri değil, masörler bizi seçiyor. Al işte. Geldi beni seçen bıdık kırıta kırıta. Halllooo… Haloo canım hello. Yine dua faslından sonra başladı masaj. Önce kafamdaki çakra'ya dadandı. Saçlara yumuluyor. Hoop dedim bi dakka. Daha yeni ektirdim saçları. Kaç para biliyor musun? Dokunma! Sıra boynumdaki çakraya geldi.. Ameliyatım var. Dokunma! Göğsümdeki çakraya da dokunma! Kıllarım acıyo. Yeni yemekten geldim. Karnıma hiç dokunma! Belim sakat dokunma! Ayaklardan gıdık alırım dokunma! “Ama tek bi nokta kaldı bana dokunacak” deyince... Abbas dışarı. Kısaca Hindistan'da Ayurvedik masajdan hüsrana uğradım. Gözünü seveyim Tayland'ın.

Günlük yaşam;
Hint filmlerini bilirsiniz, Video cliplerini de. Nasılda yüzlerce kişi aynı enteresan hareketleri, dansları senkronize olarak yapar. Bir arkadaşım merak etmiş, böyle dans eden milletin porno filmleri de enteresandır diye. Sipariştir, kıramadım arkadaşımı. Aldım. Acep bozuk mudur-çizik midir diye de bakıverdim kıyısından. O ne senkronize hareketlerdir öyle. Hala kendime gelemiyorum. En lüks restoranda bile elle yemek yiyorlar güneyde. Düşünün. Çok zarif bir kızı yemeğe çıkartmışsın, Mum ışığı, romantik müzik, kırmızı şarap. En şairane duygularla kızın gözlerinin içine bakarak onu ne kadar sevdiğini söyleyeceksin. O ise sağ eliyle avuçladığı yağlı pilavını yağlı sosa batırarak ağzına götürüyor ve dudağının kenarından akan yağları diliyle silerek…

İşsizlik büyük problem, tedbir gerek. Her noktada bir güvenlik görevlisi, otobüsün her kapısında bir biletçi, her tren vagonunda görevli bir “yolcu sıkıştırıcısı”, her kavşakta bir trafik polisi. Ama polisi takan yok. Ağızda düdük. Dur! diyor STOP levhasını kaldırıyor. Duran yok. Geç! diyor. E zaten geçiyor adamlar. Sonrada muhtemelen şöyle bağırıyor “bostan korkuluğu muyuz len burda”

Gamalı Haç - Svastika
Türkiye'de nazar boncuğu neyse, Orta asya'da At nalı, Uzakdoğu'da Fil, Kaplumbağa figürleri, İspanya'da kırmızı biber, Arap ülkelerinde Hz. Muhammed'in kızı Fatma'nın (Hamse) eli, Eski Mısır'da “skarabe” (çöldeki hem dişi hem erkek olan hayvan). Hindistan da ise ters Gamalı haç. İsmi bizde yunanca gama (Γ) harfinden, Hinduizm, Budizm ve Jainizm'de Sanskritçe adı Svastika. Kökeni Mayalar, Navarrolar ve Sümerler'e dayanıyor. Svastika'nın dört kolu, dört kozmik gücü (ateş, su, hava, toprak) simgeliyor.

Bu bölgede iddialıyız. Çünkü;
Hindistan'a her şekilde ve sağ-salim gidebilirsiniz, ama sağlıklı dönemeyebilirsiniz... Her yeri gezebilirsiniz, ama her şeyi göremeyebilirsiniz... Daha da ucuza gidebilirsiniz, ama çok pahalıya dönebilirsiniz… İşte mesele burada yeğen… Zordur Hindistan destinasyonu. Turumuzda Oteller, Yemekler, Araçlar hatta Rehberler her gün bir Alman firması tarafından hijyen kontrolü altında. Turda Saat 06 uyandırma 06:30 kahvaltı 07:00 çıkış. Hulki beyler uyuya kalmış. Eksik olan parmak kaldırsın. Alışverişi sonra yaparsınız. Ön koltuk benim. Burada duramayız v.s. sesleri de yok. Çünkü Hindistan ve Uzakdoğu seyahati grupla murupla olmaaaaz! “Kişiye özel” olur. Herkes kendini Mihrace, Kraliçe, Ekselans, Lord, hissetmeli buralarda. Özel şoför, özel rehber, özel program, özel hizmet. Gitmeden önce detaylı ansiklopedik bilgiyi zaten veriyoruz. Maksat size ortamı birebir yaşatmak. Hindistan'da biraz İngilizce yeterli.

Bu yaz 75 yaşındaki dayımla yaşını hiçbir zaman öğrenemeyeceğim yengemi Hindistan'a yolladım. “Bana bu saltanatı, bu şatafatı yaşattın kendimi lordlar gibi hissettim ya yeğen. Allah senden razı olsun” dedi. Yetti bana. Ama yine de aldım parasını :)) Uzakdoğu'da yerleşik Türk arkadaşlarımız misafirlerimize hizmet veriyor. Yakında iki Türk arkadaşımızı da Baracuda adına Hindistan'a yolluyoruz. Tur fiyatlar mı? İnanın grup fiyatı ile aynı. Çünkü hem Tayland'dan hem Hindistan'dan özel tanıtım desteği alıyoruz.

Gözlemlerim;
• Pencap bölgesinde Sikh'ler (Sih) var. Kurucusu Guru Nanak Dev (1469-1538) Tek Tanrı'ya inanırlar. İslam ve Hinduizm karışımı bir dini harekettir. İnançları gereği hiç sakal bıyık ve kıl kesmezler. Ne kadını ne erkeği. Saçlarını "türban" içine saklarlar. Bırakın bıyıklarını, kulaklarında ki, burunlarında ki kılları bile burabilirsiniz. Bir ara tüm Alman kızlarının Sih olduklarını düşünmüştüm.

• Erkekleri "Lungi" adı verilen etek giyiyorlar. Sordum. İçi de boş. Ferah yani.
• Biliyorsunuz, inançları gereği ölülerini yakıyorlar. Büyük erkek çocuk bu işle görevli. Yoksa bir erkek akraba. Her tarafına odunu koyuyorlar, adamın ağzına da bildiğimiz beyaz mangal yakacağını tıkıp çakmakla ateşe veriyorlar. Külünü bir kutuya koyup nehire püskürtüyorlar. Zenginler ise Varanasi'de ki kutsal nehir Ganj nehri kenarında yakılıyor. Eğer ölen hamile veya çocuk ise öylece yakılmadan nehre salınıyorlar. Nehirde kuşlar, özellikle kargalar kadınların karnını deşip bağırsaklarını yiyorlar. Kıyıya vururlarsa da köpekler parçalıyor.
• Söz Karga'dan açılmışken en sevdikleri hayvan da Karga. nedeni işte bu leşleri, çöpleri yemesi yani bir nevi çöpçü vazifesi görmesi.
Notlarım; Sürekli yanınızda kapalı su bulundurun. Açık su içmeyin. Özel bir aşı yaptırmanıza gerek yok. Trafikte 40 km üzerinde gitmek çok zor. Yollar müsait değil. Islak mendil çok gerekli, Yerel hat alın. Çok ucuz. Yanınıza her kapıyı açan “nazar boncukları” alın. Dünyanın her yerinde faydasını göreceksiniz. Mercan'da 100 adedi 5TL.