AKARSULARIMIZI TURİZME KAZANDIRALIM!

Gazi Üniversitesi Turizm Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr.Muharrem Tuna son yıllarda Ankara'da turizmin geliştirilmesine yönelik ciddi bir hamle var

TURİZMİN SESİ


Bora ÖZGEN
İstanbul(TURİZMİN SESİ)-
Bu hamlenin başarılı olacağına hiç şüphem yok. Yakın bir gelecekte Ankara'yı çehresi değişmiş bir biçimde hayal ediyorum. Çok sayıda turist kafilesinin Ankara Kalesinde, Hacıbayram'da, Hamamönü'nde, bölgenin en büyük Hayvanat Bahçesinde, İnanç Müzesinde, Kuş Cennetinde gezdiklerini hayal ediyorum. Akyurt'taki fuar merkezinin iş turizmine yönelik Ankara'ya gelen fuar katılımcısı binlerce turistle dolduğunu hayal ediyorum. Otellerin, seyahat acentelerinin, restoranların ve diğer esnafın bu durumdan ne kadar mutlu olacaklarını hayal ediyorum.

Bu tablo içerisinde sadece bir eksik kalıyor hayalimde. O da şehir merkezinden geçen etrafı rekreasyon alanı haline getirilmiş bir akarsu.
Ankara'da turizmle ilgili çalışmalar başladığında hep sorulan bir soru vardı: Ankara'da deniz mi var ki turizm kenti olacak? Aslında bu soru denizin daha doğrusu suyun turizme olan etkisini göstermesi açısından önemliydi. Çünkü insanlar yaşamın kaynağı olan sudan uzak kalmak istemiyorlar ve seyahat kararlarında bu unsur belirleyici oluyor.Ankara'da Mogan gölümüz var, bir de yeterince etkin kullanılmayan Eymir gölümüz var. Bu göller turizme bir katma değer yaratıyor ancak yeterli değil. Ankara'ya deniz de getiremeyiz! O halde ne yapmalıyız? Bu soruyu “Eskiden gürül gürül akan derelimizi çaylarımızı –ki şu anda birçoğu yerin altından akıyor- ıslah ederek turizme kazandırabiliriz.” şeklinde cevaplayabiliriz.

Bu düşünce kafamda yer edince biraz araştırma yaptım, Ankara'daki semt ve mahalle isimlerini inceledim. Bir de baktım ki isimler hep dereli, çaylı. Bazıları şunlar; İncesu, Kavaklıdere, Cevizlidere, Bentderesi, Akdere, Bülbülderesi, Çayyolu, Karapınar, Akpınar, Kızlarpınarı, Keklikpınarı, Pınarbaşı. Bu isimlere odaklanınca insan üzülüyor, eskiden buraların birer su kaynağı olduğunu düşünerek keşke hepsi hala akar durumda olsa diyor. Turistik ülkelere seyahat eden kişiler, genellikle turistik şehirlerin su kenarına kurulmuş olduğuna şahit olurlar. Mümkün olduğunca ya deniz kenarına, ya ırmak ya da göl kenarına. Viyana, Londra, Paris, New York, Barselona, Budapeşte, Frankfurt, Venedik bunlardan sadece birkaç tanesi. Bu şehirler insanların suya olan tutkusunu kullanarak turistleri cezp ederler ve bunun sonucunda da ekonomilerine ciddi destekler sağlarlar.

Ankara'nın da bu ihtiyacı göz önüne alması ve şehri suyla buluşturması önemlidir. Ankara, şu anda yerin altından borularla akıtılan en az bir akarsuyunu yeryüzüne çıkarıp ıslah etmeli ve çevresini rekreasyon alanı haline getirmelidir. Bunun için ilk öncelik kentin kuzeydoğusundan doğup, Ankara Kalesi ve Hıdırlıktepe arasından kıvrıla kıvrıla akan Hatip Çayına verilmelidir. Eskiden Hatip Çayı'nın aktığı dönemlerde bu bölge Ankara'nın mesire yeri imiş. 1930'lu yıllara kadar Bentderesinde Hatip Çayı açıktan akarmış. 1935 yılında bent yıkılmış ve daha sonra akarsu yerin altından akıtılmaya başlamış. 2008 yılında Büyükşehir Belediyesi konuya ilişkin bir plan yapmış, ancak bu plan Danıştay tarafından iptal edilmiş. Bilindiği gibi eski Ankara hızla günyüzüne çıkıyor. Turistik bir kimliğe bürünüyor. Bunu bir de Hatip Çayı'nın yeryüzüne çıkarılarak ıslahı ve rekreasyon alanı haline getirilmesiyle desteklersek başkentimize hak ettiği değeri vermiş oluruz. İçinde gondolların gezdiği, balıkların yüzdüğü, ördeklerin, kuğuların yaşadığı bir akarsuyun şehir merkezinden aheste aheste aktığını bir düşünsenize. Ben düşünüyorum ve çok heyecanlanıyorum. Bence bunu herkes konuşmalı ve hayata geçirilmesi için gereken desteği vermeli.