Tarihi yolculuğu 8500 yıl önce başlayan, Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluğuna ev sahipliği yapan, bu yıl da "Avrupa Kültür Başkenti" unvanıyla taçlanan İstanbul'un 1422 tarihli bilinen ilk haritasıyla başlayan ve 500 yıllık haritalarını bir araya getiren "1422-1922 İstanbul Haritaları" adlı kitap okurla buluştu. Sanat tarihçisi Dr. Ayşe Yetişkin Kubilay, Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın danışmanlığında Ağaoğlu Şirketler Grubunun desteğiyle hazırladığı ve Denizler Kitabevi tarafından basılan "İstanbul Haritaları 1422-1922" adlı kitap hakkında bilgi verdi.
Kubilay, kitapta, Yunanistan'da yaşayan İstanbullu Nick Adjemoğlu'nun 580 haritası arasından seçilen 100 haritanın yer aldığını belirterek, kitabın, İstanbul kent tarihi veya İstanbul haritaları tarihini değil, "haritalardaki İstanbul"u anlattığını söyledi. İstanbul üzerine bilinen ilk haritanın, Floransalı ünlü gezgin ve haritacı Christoforo Boundelmonte'ye ait 1422 tarihli bir yazma olduğunu bildiren Kubilay, "Boundelmonte'nin perspektif plan niteliğindeki 'Urbis Constantinopolitanae' adlı haritası ilk olmanın yanında, kent ziyaret edilerek, gözlemler sonucunda çizilmesiyle de önemlidir. Çünkü, dönemin İstanbul'unu anlatan pek çok harita, plan ve kuş bakışı görünüm kenti hiç ziyaret etmemiş kişilerce çizilmiştir" dedi.
İstanbul'un batılı kaynaklarda yer alan basılı ilk ve en eski ikinci görüntüsünün Hartman Schedel tarafından yayımlanan ve Bizans İstanbul'unun son dönemlerini yansıtan 1493 tarihli harita olduğunu belirten Kubilay, "Çift sayfa olarak Marmara Denizi'nden görüldüğü şekliyle resmedilmiş görünümde sur içi ve Galata Pera bölgesi yer alır. Plan ya da haritadan çok bir manzara resmi gibidir. Aslında bir İstanbul tasviri ya da illüstrasyonu demek daha doğru olur" görüşünü dile getirdi.
Kubilay, 16. yüzyılın en önemli haritacılardan kabul edilen İsveçli Sebastian Münster'in İstanbul haritalarının dönemin en popüler atlasında yer aldığını ifade ederek, Giuseppe Rosaccio'nun 1598 tarihli haritasının bakır baskı tekniğinde basılan en eski İstanbul haritası olduğunu anlattı.
İtalyan hukukçu ve şecere araştırmacısı Antonio Abizzi'nin "Soy ağacında İstanbul Haritası"nda Roman, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının hanedan kütüğünün yer aldığını kaydeden Kubilay, kitapta yer alan haritalara ilişkin şu bilgileri verdi: "Kentin Galata-Pera yönünden bakılarak çizilen ilk haritası Baron Louis des Hayes'in 1624'te çizdiği haritadır. O güne kadar haritalar, Marmara Denizi'nden görüldüğü şekle göre çizilmişti. Haritada, kent, Suriçi, Pera-Galata ve Üsküdar olarak 3 bölüme ayrılmış ve Adalar'a yer verilmiştir. Macar mühendis Johann Baptist Von Reben'in (1764) bilinen tek eseri olan adım hesabıyla ölçülerek çizilen İstanbul Boğazı haritası, bilinen en uzun boğaz haritasıdır. Adım hesabının gerçeğe yakınlığı, sonraki yı llarda aletli ölçümlerle birlikte daha iyi anlaşılmıştır."
Kubilay, İstanbul'un 18. yüzyıl haritaları ve planlarının diğ er yüzyıllara nazaran daha süslü ve dikkat çekici olduğunu vurgulayarak, İstanbul'un 1782 tarihinde geçirdiği 3 büyük yangını konu alan Tomas Lopez tarafından çizilen haritanın, erken tarihli haritalar içerisinde İstanbul yangınları üzerine yapılan tek örnek olabileceğini söyledi. Kubilay, haritanın 1782 yangınlarının İstanbul'u hemen hemen yarısını yok ettiğini etkili bir biçimde gösterdiğini anlattı. Christoforo Boundelmonte'nin kenti görerek çizdiği ilk haritanın çizilmesinden 3 yüzyıl sonra nihayet 1786'da İstanbul'un bilimsel ölçekli ilk haritasına kavuştuğunu bildiren Kubilay, harita hakkında şu bilgileri verdi: "İnşaat mühendisi François Kauffer'in 1786'da çizdiği, tarihi yarımada, Haliç, Pera-Galata ve Üsküdar'ı içine alan haritanın özgün ölçeği 1/17.280'dir.
Haritada yerleşim yerleri dışında demir yolu, surlar surlar üzerinde bulunan kapılar, iskele ve limanlar, her dine ait mezarlıklar, türbeler, cami, mescit, kilise gibi dini yapılar, çeşme, ayazma, okul, saray gibi sivil yapılar, bahçeler, elçilik sarayları ve her dine mensup halkın oturduğu mevkiler gibi sosyal ve mimari tespit açısından çok değerli bilgiler bulunmaktadır. Avrupa yakasında Yedikule'nin hemen dışından Beşiktaş'a, Asya yakasında Fener Bahçesi burnundan Istavroz'a (Beylerbeyi) kadar uzanan bir alanı kapsar."
Fransa Kralı XVI. Louis'in coğrafyacısı ve haritacısı Jean Denis Barbie du Bocage tarafından 1788 yılında çizilen ve tarihi bir romandan yola çıkarak antik dönem İstanbul'unu ortaya koyan haritasının da kitapta yer aldığını belirten Kubilay, haritacı Sampierdarena tarafından 1801 yılında çizilen haritanın, Boğaz'ın her iki yakasının arazi özelliklerini gösterdiğini anlatt ı. Haritanın, yüzyıl dönümüne yaklaşıldığı bir zamanda bilimsel anlam taşıyan haritaların yavaş yavaş üretilmeye başlandığını gösterdiğini belirten Kubilay, haritanın yer aldığı seyahatnamenin yazarı Olivier'in Boğaz kıyıları hakkı ndaki görüşlerini şöyle aktardı: "İstanbul civarındaki arazi, bizde olduğu gibi bağ, bahçe, hububat, dut vesair meyve ağaçları yetiştirmeye fevkalade elverişli olduğu halde Boğaz'ın Karadeniz'e yakın sahillerinden gayri yerlerde ekilmiş arazi görmek zordur.
Şehrin batı tarafındaki arazi, oldukça düzdür, akıllı ve çalışkan bir halkın geçimini pek kolay bir şekilde sağlayabileceği bir sıra ova ve yamaçlar halinde uzar, gider. Türklerin tarımla pek uğraşmak istememelerinden mi, bilinmez. Osmanlı İmparatorluğu'nda tarıma en elverişli, en verimli arazi bomboş durmaktadır." Sultan 2. Mehmet tarafından 1453 yılında fethedilen İstanbul'un fetih haritasının, 1850 yılında çizildiğini belirten Kubilay, haritada kent içinde birkaç yapı ve kapıların gösterildiğini, konusundan dolayı fetihe işaret eden sembollere ağırlık verildiğini anlattı. Kubilay, haritada, Sultan 2. Mehmet'in, Eyüp sahilinde otağının kurulduğu yerin de yeşile boyanarak gösterildiğini belirtti.
Alman Stolpe'nin 1866 tarihli İstanbul'un demografik haritasında Müslüman, Hristiyan ve Musevi halkların yerleşim yerlerinin gösterildiğini kaydeden Kubilay, kentin demiryolu ağını gösteren haritanın da 1889 yılında ilk demiryolu takvimini basan George Bradshaw tarafından çizildiğini ifade etti. Katolik misyonerlerin, Osmanlı güzergahlarını, İstanbul'un limanlarını, yerleşim yerlerini, semtlerini, satıcılarını gösteren haritaların da bulunduğunu dile getiren Kubilay, İstanbul'un ilk yangın planının da İngiliz Charles Edouard Goad tarafından çizildiğini bildirdi.
İstanbul ve civarını gösteren ilk haritanın 1908 yılında çizildiğini belirten Kubilay, Küçükçekmece'den Pendik'e ve Karadeniz kıyısına kadar bütün İstanbul'u içine alan ayrıntılı bir harita olduğunu söyledi.
"Nefs-i İstanbul" haritasının, Harita Heyeti tarafından Erkan-ı Harbiye Matbaasında tab edilen, bez üzerine yapıştırılan 17 ayrı paftanın bir araya getirilmesinden oluşan devasa bir harita olduğunu belirten Kubilay, Ernest Mamboury'nin 1914 yılında çizdiği Adalar haritasının da önemine işaret etti. İstanbul camilerinin yer aldığı haritanın Mühendishane-i Berr-i Hümayun öğrencilerinden ressam Hüsnü Tengüz tarafından 1917 yılında hazırlandığını belirten Kubilay, kitapta, 1914-1918 yılları arasında İstanbul Şehremaneti Harita Şubesi Müdürü olarak görev yapan mühendis Necip Bey tarafından çizilen ve genel olarak "Necip Bey Haritaları" olarak bilinen haritalara da yer verildiğini bildirdi.
Kubilay, kitabın, Jacques Pervititch'in 1922 tarihli "kadastrol sigorta haritası" ile sona erdiğini belirterek, "İstanbul bir yangınlar şehriydi ve yangın sigorta şirketleri için potansiyel bir pazardı. Evlerde yapı malzemesi olarak ahşap kullanılması ve yerleşim sorunları nedeniyle sıklıkla yangın çıkıyordu. Bu nedenle kentteki sigorta şirketi sayısı artmış ve şirketler de harita yaptırmıştır" dedi. Kubilay, kitapta 1922 yılından sonraki haritalara birbirinin devamı ve turistik alanlara yöneldikleri için yer verilmediğini belirterek, şu görüşleri dile getirdi: "Haritalar beni İstanbul'un içine soktu, sokaklarına girdim. Bizans döneminde bir Bizanslı, Osmanlı döneminde Osmanlı gibi dolaştım.
Kentin sokaklarında yürüdüm, yapıları inceledim, sur içinde gezindim, Eyüp'ü arşınlayıp oradan adım adım Galata'ya oradan da Pera tepelerindeki bağlara uzandım. Boğaz'ın iki yakasındaki kıyı köylerinde konakladım, Üsküdar'dan Kadıköy'e ge çip, Fener bahçesinde uzun bir mola arası İstanbul'u seyrettim. Kitap, 1422'den başlayıp, çağ çağ, yıl yıl özümsediğim bir zaman yolculuğu oldu. Kah antik çağda Byzantion'da buldum kendimi, kah Doğu Roma'nın başkenti Nea Roma'da. Bir yerde İmparator Konstantin'in Konstantinopolisi'ndeydim. Sonra bir baktım Osmanlı'nın dersaadetine gelmişim. Zaman değişti ama İstanbul hep İstanbul, bence dünyanın başkenti...." Sanat tarihçisi Dr. Ayşe Yetişkin Kubilay, 20. yüzyıl başına kadar olan haritaların kendisini çok heyecanlandırdığını, günümüz haritalarının ise bilimsel ölçekli yapıldığı için çok fazla done vermediğini anlatan Kubilay, kitabın, harita gelişim tarihini de ortaya koyduğunu vurguladı.