TURİZMİN SESİ
Kişi başına düşen bin 519 m³’lük su miktarı ile ‘su sıkıntısı çeken’ ülkeler arasında bulunan Türkiye’nin su kaynakları çeşitli risklerle karşı karşıya. Artan kentsel nüfusla birlikte, içme suyu arzında sıkıntı yaşanıyor. Büyükşehirlerde ortaya çıkan su sıkıntısı, havzalar arası su transferi ile giderilmeye çalışılıyor. Arıtma ve suyu verimli kullanma konularında da sorunlar yaşanıyor.
Ülkemizde, en fazla su tarım sektöründe kullanılıyor (yüzde 73) ve bu sektörde suyu verimli kullanan modern sulama yöntemleri (damla veya yağmurlama) yaygın değil. Kentsel, endüstriyel ve tarımsal nedenlerle su kalitesinin düşmesi de bir başka risk. Türkiye’deki bin 396 belediyeden sadece 296’sının atık su arıtma tesisi var. Su kirliliği, yalnız biyolojik çeşitliliği değil aynı zamanda geçimleri suya bağlı çok sayıda insanı da doğrudan etkiliyor. Sürdürülebilir olmayan su altyapı projeleri (enerji, sulama, içme suyu temini veya taşkın kontrol amaçlı yapılar) hidrolojik sistemleri doğrudan etkiliyor ve bazı durumlarda dere ve sulak alanların yok olmasıyla sonuçlanıyor. Bu tür müdahaleler ekonomik, ekolojik ve sosyal sorunlara yol açıyor.
WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, tatlı su ekosistemlerine müdahalenin doğal çevre kadar insanlar için de birtakım riskler oluşturduğuna dikkat çekiyor. “Bireyler açısından temiz, sağlıklı ve yeterli suya ulaşamama sorunu ön plana çıkarken, karar vericiler için içme suyu temini, kentsel ve sektörel su kullanımlarıyla ilgili riskler önem kazanıyor” diyen Tolga Baştak, “İş dünyası da suya bağlı risklerle karşı karşıya. Örneğin şirketlerin kârlılıkları veya marka değerleri, suyun miktarından veya kalitesinden etkilenebiliyor” açıklamasını yaptı.
Tatlı su kaynakları gezegenimizdeki su varlığının sadece yüzde 2,5’ini oluşturuyor. Dünyadaki su miktarı aynı kalmakla birlikte, nüfus ve tüketim artışı ile kirlilik, bu yaşamsal değer üstündeki baskıyı her geçen gün artırıyor. WWF tarafından yayımlanan Yaşayan Gezegen Endeksi’ne göre, 1970 yılından bu yana tatlı su kaynaklarına bağlı yaşayan canlı türlerinin yüzde 37’si yok oldu. Bu canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri için yeterli miktarda temiz suyun bulunması gerekiyor.
Son 40 yılda sulak alanlarımızın yarısını kaybettiğimiz göz önüne alındığında, Türkiye’nin suyla ilişkili çevresel, sosyal ve ekonomik riskler üzerinde dikkatle durması gerekiyor. Su kaynakları içerisinde kritik öneme sahip sulak alanlarımızın iyi korunması ve yönetiminin de su riskleri çerçevesinde ele alınması gerekiyor. Yeterli miktarda ve nitelikli suyun varlığı, tatlı su ekosistemlerinin olduğu kadar, gıda güvencesi ve sürdürülebilir gelişmenin; dolayısıyla geleceğimizin de temel koşulu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.