TURİZMİN SESİ
Size bir manzarayı anlatacağım. Özellikle kış ve sonbahar aylarında, sabahın erken saatlerinde yolunuz Tavas üzerinden Kale’ye doğru giderken, Tavas’a girişte yukarıdan Tavas ovasına baktığınızda, günün ilk ışıkları ile aydınlanmış ve yoğun bir sis tabakasının altında kalmış Tavas ovasını görürsünüz. Bu sis tabakası temiz ve bembeyazdır. İçinizi yaşam enerjisi kaplar, ruhunuz neşe dolar. Bilirsiniz ki gördüğünüz berekettir. Şöyle etrafınıza baktığınızda Tavas’ı dört yanından çevreleyen yüksek dağları da görürsünüz. Babadağ’ın, Karcı Dağı’nın, Bozdağ’ın, Kızılhisar Dağı’nın, Yumaklı Tepe’nin, Yılanlı Tepe’nin eteklerine bakıyorsunuzdur. Bilirsiniz ki bu eteklerde hayat vardır. Toprak buram buram taze kokuyordur. Ne güzel bir memlekette yaşıyorum diye derin bir nefes alır, yolunuza devam edersiniz. Arabanızın camını da aralar, taze ve temiz havayı yüzünüzde hissederek ovayı geçersiniz. Şimdi birkaç yıl sonrasını, Tavas’ta açılması planlanan termik santralin işletmeye alınmasından sonraki yılları gözünüzün önüne getirin. Ne görüyorsunuz? O bembeyaz sis yerine kapkara bir bulut ovanın böğrüne çökmüş, günün aydınlığından eser kalmamış, kül tepeleri dağların eteklerine yığılmış, havada ağır kesif bir koku. Bırakın derin bir nefes almayı, nefes almak bile zorlaşmış. Hangisini tercih edersiniz?
Enerji tüketimi, ekonomik ve sosyal kalkınmanın en önemli göstergelerinden biridir. Gereksinim duyulan enerjinin hangi kaynaktan sağlanacağı sorunu, yani kullanılacak enerji kaynaklarının ve kullanım oranlarının belirlenmesi yukarıda bahsini ettiğim her iki manzarayı da doğrudan etkileyen bir unsurdur. Her ne kadar gelişen teknoloji, yaşam standartlarımız, kentleşme gibi kavramlar kendimizi sanal bir fauna içinde hissettirse de, insan olarak çevremizden bağımsız varlıklar değiliz. Yaşadığımız doğal çevrenin sürdürülebilir olması ekonomimizin, kalkınmamızın, yaşamlarımızın ve hatta insanlığımızın sürdürülebilir olması demektir. Bu nedenle enerji kaynaklarının çevreye zarar vermemesi büyük önem taşımaktadır.
Tavas’ta işletilmesi planlanan linyit yakıtlı termik santrale işte bu sürdürülebilirliği engelleyeceğinden dolayı karşı çıkıyoruz. Biliyoruz ki kömür, linyit, petrol ve doğal gaz gibi fosil kökenli konvansiyonel enerji kaynakları kullanıldıklarında tükenmekte ve dahası az veya çok atık çıkartarak çevreye zarar vermektedir.
Ülkemizde çıkarılan linyitler ortalama olarak %36,5 nem, %21 kül, %2,1 kadar kükürt oranına sahiptir. Genel olarak kükürt ve radyoaktif madde bakımından zengindir. Bu durum çeşitli baca gazları ile partiküllerin doğal ortama istenmeyen maddeler olarak karışması sonucunu yaratmaktadır. Her ne kadar gelişmiş teknolojilerle bacalardan çıkan kükürt ve küçük kül parçacıkları %99’a kadar tutulabilse de, azot oksitleri, karbon monoksiti, karbondioksiti, kömür ve küldeki radyoaktif maddeleri filtre etmek mümkün değildir. İnsanlar için zararlı gazlar arasında yer alan azot oksitleri ozon oluşumuna neden olarak olumsuzluk yaratmaktadır. Özellikle yeryüzüne yakın seviyelerde oluşan ozon, insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Tavas’ın ve Kale’nin yerleşkesini düşünün. Azot oksitlerin bulunduğu ortamda kısa süreli bulunma solunum şikâyetlerine, uzun süreli bulunma ise akciğerlerde kalıcı hasarlara yol açmaktadır.
Baca gazları ve çıkan partiküller çevreye de büyük zarar vermektedir. Birkaç saniyeden birkaç aya kadar değişen sürelerde askıda kalabilen bu partiküller atmosferdeki konumlarını koruyabilmektedir. Bu tanecikler bronşite, amfizeme ve damar hastalıklarına bağlı olarak ölümlere neden olan kirleticilerdir. Bu tespitler ülkemizde var olan diğer kömür bazlı termik santrallerin insan sağlığı ve çevre ekosistemi üzerindeki etkilerinin incelenmesi sonucu belirlenmiş bilimsel gözlemlerdir.
Kömürün, linyitin yakılması ile oluşan baca gazları içinde ayrıca radyoaktif maddeler de bulunmaktadır. Havadaki radyasyon oranının yükselmesi nedeniyle, Yatağan termik santralinde olduğu ispatlandığı gibi birçok tehlike ile karşı karşıyayız.
Bacalardan çıkan karbondioksit sera gazı etkisi yaratan gazlar arasındadır. Kömür ile çalışan her yeni termik santral inşaatı, karbondioksit çıkışının artması anlamına gelmektedir. Sera gazı etkisinin tarımsal üretim ve yaşam koşulları üzerindeki olumsuz etkisi bugün kabul edilmiş bilimsel bir gerçektir.
Termik santrallerde buhar üretme, soğutma ve temizleme işlemleri için önemli miktarda su kullanılmaktadır. Tüketilen soğutma suları kullanılmadan önce çeşitli kimyasal işlemlerden geçirilmekte ve santralin makinelerine zarar vermemesi sağlanmaktadır. Fakat bu işlem atık suları kirletmektedir. Yatağan termik Santrali örneğinde olduğu gibi bu suların tekrar alındıkları kaynağa geri verilmesi bu kaynakta kirliliğin artmasına neden olmaktadır. Üstelik kaynağa geri verilen atık suyun sıcaklığı da ortam sıcaklığının üzerinde olacaktır. Sıcak suyun su kaynaklarına verilmesi sonucunda kaynağın da sıcaklığı artmakta, suyun yoğunluğu, viskozitesi, yüzey gerilimi ve oksijen çözebilme kapasitesi azalmaktadır. Bu, su kaynaklarından yararlanan tüm canlıları olumsuz etkilemektedir. Atık suya ve havaya karışan radyoaktif madde ile zehir etkisi yaratan elementler sadece yüzey ve yeraltı sularını kirletmekle kalmayıp, aynı zamanda toprağın da kirlenmesine neden olmaktadır. Santralin çalışmasına bağlı olarak oluşan kirlenme, birçok tarımsal üretim sahasını artık üretim yapılamaz hale getirecektir. Bu durum gelecekte Tavas ve Kale’de tarım üretiminin durması demektir. O çok sevdiğimiz, tescilli Kale biberine elveda demeye hazır mısınız?
Santralin üreteceği atıklardan bir diğeri de yanma sonucu ortaya çıkacak küldür. Termik santrallerde kül depolama alanları vardır. Bu alanlardan sonra küller toprak altına örtülür. Örtülünceye kadar göreceğiniz kül tepelerinden uçuşacak kül taneciklerinin havaya karışması yanında, örtüldükten sonra küllerin içinde barındırdığı zehirli elementlerin yeraltı sularını ve toprağı kirletmesi ile, santralin çevreye olumsuz etkileri katmerlenecektir. Bozdağ kayak merkezine giderken kül tepelerinin arasında mı seyahat etmek istersiniz? Bozdağ’da ne ile karşılaşacağımızı ise şu an ben bile kestiremiyorum.
Ülkemizin enerji ihtiyacının farkındayız. İhtiyaç duyduğumuz enerjinin öz kaynaklarımızdan sağlanmasının ekonomik açıdan ne kadar büyük önem taşıdığının da farkındayız. Ancak ülkemizin farklı enerji kaynaklarına sahip bir ülke olduğunu da biliyoruz. Elektrik üretiminde fosil yakıtların kullanımının, sadece bu yakıtların tükenmesi açısından değil, aynı zamanda olumsuz yöndeki çevresel etkileri ve olumsuz sağlık etkileri nedeniyle azaltılması gerektiğini düşünüyoruz. İhtiyaç duyulan elektriğin yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması elzemdir. Bu bağlamda enerji politikalarının revize edilmesi, enerji kaynaklarının ve kullanım oranlarının belirlenmesi, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılmasının teşvik edilmesi, sürdürülebilir bir kalkınmanın olması için kaçınılmazdır.
Denizli’mizin formasındaki rengi yeşil ve siyahtır. Bu siyah, kömür karası değildir. Bu siyah hava kirliliği değildir. Bu siyah termik santralle birlikte artacak ölümlerin matem rengi değildir. Bu siyah, şehrimizin, insanımızın asaletinin simgesidir. Biz şehrimizi, ülkemizi ve tüm insanlarımızı sanayi ve tarım üretimimizle, turizmimizle yüceltmeye devam edeceğiz. Yeşil ve siyahın uyumu için Tavas’ta termik santral yapılmasına hayır diyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.