TURİZMİN SESİ
Eray, asıl tehlikenin ise erkeğin kadına uyguladığı şiddetin toplumda kabul görüp olağanlaşmasında yattığına dikkat çekti. Eray’a göre, şiddet sadece kadında değil çocuklarda hatta ailede büyük tahribat yaratıyor ve yeni nesillerin sağlıklı bir kişilik gelişimine sahip olma şansını elinden alıyor.Erkekleri etkisi altına alan testosteron hormonunun onların saldırgan davranışlar göstermesinde önemli bir biyolojik referans olduğunu ama bunda aynı derecede kültürel, sosyal, dini yapı ve aile içi davranış biçimlerinin de önemli olduğuna dikkat çeken Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nden Psikolog Dr. Ayşegül Eray’a göre, “Asıl tehlike şiddetin toplumda kabul görüp olağanlaştırılmasında”. Toplumun şiddeti bir sorun çözme becerisi olarak görmesi ve desteklemesi, aile içi şiddetin var olmasını da besliyor” dedi.
Kadın-erkek eşitliğinin olmadığı, kadının küçümsendiği veya önemsenmediği, erkek egemen toplumlarda erkek şiddetine dini çevreler, kültürel kurumlar siyasi ve ekonomik düzen tarafından göz yumulduğunu hatta erkeğin kızgınlık duygusunu şiddet içerikli göstermesinin güçlülük göstergesi olarak algılandığı toplumlarda saldırgan davranışlara erkeklerin teşvik edildiğini vurgulayan Eray, şu uyarıyı yaptı: “Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, kadınların eşleri veya partnerleri tarafından şiddet görme oranı yüzde 69’a kadar çıkıyor. Bu çok çarpıcı bir rakam ve kadına uygulanan şiddet sadece kadında değil çocuklarda da ve sonuçta ailede büyük tahribatlara neden oluyor. Toplumun en küçük yapıtaşı olan ailenin zarar gördüğü ortamda sağlıklı bir sosyal yapının ortaya çıkması ve korunması söz konusu bile olamaz. Gelecek nesilleri oluşturacak olan çocukların sağlıklı bir kişilik geliştirebilme şanslarını elinden alacak bu travmaların tekrarlanmasının mutlaka önüne geçilmesi gerekiyor.”
İntihara meyilliler!
Çocukluğunda şiddet gören kişilerin yetişkin yaşamlarında depresyon, anksiyete bozukluğu, alkol-madde kullanımı, yeme bozukluğu ve davranış bozukluklarının görülme oranının da yükseldiğini hatırlatan Ayşegül Eray, bu yüzden ailenin de şiddete meyilde önemli bir faktör olduğunu ifade etti. Aile içi şiddetin hem dünyada hem de Türkiye’de önemli bir sağlık problemi olarak görüldüğüne vurgu yapan Eray, şöyle devam etti: “Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; şiddet gören kadınlar arasında hayatına son vermeyi deneyen kadınların oranı diğerlerine göre dört kat fazla. Psikiyatri kliniğinde izlenen kadın hastalarla yapılan çalışmalarda aile içi şiddete uğrayan kadınlar da önemli bir hasta grubunu oluşturuyor.”
“Şiddete ‘dur’ demek için elbirliğiyle hareket edilmeli”
Şiddete dur diyebilmek için öncelikle örf, adet, inanç ve geleneklerle beslenen olumsuz ve yanlış toplumsal şartlanmaların yeniden ele alınmasını öneren Psikolog Dr. Ayşegül Eray, şunları söyledi: “Bu şartlanmaların sağlıksız olanlarının sağlıklı olanla yer değiştirebilmesi için eğitim ve toplumsal düzenlemelerin hızlıca etkinleştirilmesi gerekiyor. Çağın gerisinde kalan adet ve bakış açılarının zarar verici etkilerinden kurtulmak için halkın bilinçlenmesine yönelik çok yönlü çalışmalara ihtiyaç var. Bunun için gönüllü kuruluşlardan medyaya, dini kurumlardan yasal mekanizmalara kadar geniş bir yelpazede herkese rol düşüyor. Ancak el birliğiyle bu toplumsal sorunların üstesinden gelinebilir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.