TURİZMİN SESİ
TAVAK yetkilileri 2008 yιlιnda kurulan Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Araştιrmalar Vakfι (TAVAK) olarak, İzmir'de kuracağιmιz eğitim dili Almanca olacak olan Türk-Alman Üniversitesi`nin çalιşmalarιna hιz vermiş bulunuyoruz. Buna bağlι olarak, Aralιk ayι içerisinde düzenleyeceğimiz uluslararasι bir sempozyum ile üniversitemizin kültürel ve tarihsel misyonu, hedef ve amaçlarιnın yanι sιra eğitim ve ders programlarι üzerine Türk ve Alman meslektaşlarιmιzla fikir alişverişi yapmak istiyoruz dediler. Sempozyum bünyesinde Iktisadi ve İdari Bilimler, Siyasal Bilimler, Hukuk, Kitle İletişim ve Kültür vb. 7 ana gündem altιnda davetliler çesitli çalιşma guruplarι içerisinde 4 gün boyunca içsel ve yapısal tartιşmalar yürütecekler.
Aralarında Prof. Dr. Jürgen Reulecke (Giessen Üniversitesi), Prof. Dr. Jörn Rüsen(Duisburg-Essen Üniversitesi), Prof. Dr. Birger Priddat (Witten Üniversitesi), Prof Dr. Katrin Hansen(Gelsenkirchen Yüksek Okulu), Prof. Dr. Wim Köster (Essen), Prof. Dr. Tilman Mayer(Bonn Üniversitesi), Prof. Dr. Knut Ipsen(Bochum Üniversitesi), Prof. Dr. Erhard Reckwitz(Duisburg- Essen Üniversitesi), Prof. Dr. Michael Haller( Leipzig Üniversitesi), Prof. Dr. Walter Tokarski(Köln Spor Akademisi/Köln Üniversitesi), ve Prof. Dr. Jürgen Buschmann( Köln Spor Akademisi/Köln Üniversitesi)` Prof. Dr. Fevzi Belli (Paderborn Üniversitesi), Prof. Dr. Hüsnü Erkan (Dokuz Eylül Üniversitesi), Prof. Dr. Doğu Ergil( Ankara Üniversitesi),Prof. Dr. Tankut Centel( Koç Üniversitesi),Prof. Dr. Onur Bilge Kula(Hacettepe Üniversitesi), ın da bulunduğu Yaklaşιk 25 Türk ve Alman Profesörün ve 20 Türk ve Alman basιn mensubu, TAVAK Essen Merkez Bürosunun davetlisi olarak Sempozyuma katιlacaklarι belirtilirken, Türkiye`den de çok sayιda ekonomi ve medya dünyasının tanınmış simalarının Sempozyuma konuşmacı olarak aktif katılım sağlayacağı vurgulandι.
TAVAK Vakfı Avrupa Birliği Sınırları İçinde Yaşayan Müslümanların Konumları İle İlgili Bir Araştırmayı İzmir'de Başlatıyor. Türk Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) bünyesinde kurulacak üniversitenin bir araştırma merkezi olarak faaliyetlerine başlayacak olan Akdeniz ve Ege Bölgesi Bilimsel Araştırmalar Merkezi (ABAM) uluslararası kuruluşlar ile birlikte bugün için 500 milyonluk nüfusa sahip Avrupa Birliği sınırları içinde yaşayan 17 milyon müslüman göçmenin sorunlarını içeren bir araştırmaya başlıyor.
Özellikle son olarak ortaya atılan AB nüfusunun 2050 yılında yüzde %20'sinin müslümanlardan oluşacağı haberleri üzerine bu araştırmayı başlatmaya karar veren TAVAK Vakfı Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen, konuyla ilgili şunları söyledi: AB'de İslama karşı olan önyargı her geçen gün daha da artmaktadır. Özellikle AB'nin birçok ülkesinde seçimlere katılan, sağ ve ırkçı partiler islamı bir düşman resmi olarak ortaya çıkarmaktadırlar. Ayrıca bugün göçmen nüfusu olarak sayıları 17 milyonu geçmeyen müslüman sayısının Türkiye'nin katılmadıği bir AB'de 2050 yılında 100 milyonluk bir sayıya erişeceğini savunmaları bu işin çarpıklığını ortaya çıkarmaktadır. Son yıllarda AB'de yaşayan müslümanlarda da nüfus artış oranı %1,2 civarına inmiş bulunmaktadır. Bu nedenle hiç bir zaman nüfus bu kadar artmayacaktır. Böyle sayısal yorumlar, Avrupa'daki korkuyu daha da pekiştirmektedir.
Bu açıdan, kuruluş halinde olan ABAM bu konu hakkında uluslararası kuruluşlarında katkıları ile böyle bir araştırmayı gerçekleştirecek ve araştırmanın ilk sonuçları Nisan 2010 yılında kamuoyunda açıklanacaktırŞen'in açıklamasına göre 2008 yılındamüslüman nüfus AB'deki toplam nüfusun ancak %3,4'ünü oluşturmaktadır.
Avrupalı Türklerin Tasarruf Hacimleri ve Türkiye'ye Yatırım Olanakları
Türkiye'de son günlerde çıkarılan vergi affı ile beklenen yurtdışındaki paraların gelmemesi, başta İsviçre'nin UBS bankası olmak üzere, Türk sermayesinin tasarruflarının tüm özendirici tedbirlere rağmen Türkiye'ye yönelmemesi yine ekonomistlerin aklına Avrupa'daki Türklerin tasarruflarını getirdi. Avrupa'ya göçe başlanan 1961 yılından bu yana Avrupa'daki Türklerin tasarruf hacimleri kümülatif olarak toplanır ve büyük sayılardan bahsedilirdi.
1977 yılına kadar kazançlarının %35'ini tasarruf eden Türklerin bu paraları Türkiye'ye birçok şekilde yönlendirilmeye çalışıyor. Önümüzdeki yıllarda acaba bu para tekrar Türkiye'ye gelir mi? tartışması içine girilmiş bulunuyor.
SAYISAL GÖÇ
2009 yılı başı itibariyle, bugünki AB sınırları içinde yaşayan insan sayımızın 5 milyon 200 bin sınırını geçtiğini görüyoruz. AB ülkelerinde toplam çalışanların %0,72'sini oluşturan 1.5 milyonluk çalışan Türk AB'nin cari fiyatlar ile gayri safi yurtiçi hasılasına (GSYIH) 2008 yılında yaklaşık 85 milyar euro'luk bir katkı sağlamış bulunmaktadır. 1998 yılında 55,1 milyar euro iken, bu katkının, 10 yıl aradan sonra bu kadar yükselmesinin en büyük nedeni nüfusun dinamik ve yaratıcı gücünden kaynaklanmaktadır. Avrupalı Türkler yıllık ortalama 19 bin 700 euro'luk gelirleri ile, bugün için baktığımız zaman 12 AB ülkesini geride bırakmaktadırlar. Türk Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı'nın (TAVAK) son değerlendirmelerine göre; 2008 yılında Almanya'da yaşayan 2 milyon 700 bin Türk kökenli göçmenin yıllık tasarrufları 2 milyar euro civarındadır.
Bunu diğer ülkelerdeki Türkler ile birlikte topladığımız zaman tahmini 3,8 milyar euro'luk yıllık bir tasarruf hacminin oluştuğunu görüyoruz. Buna karşılık artık AB'li Türklerin yaptıkları tassarrufları gayrimenkullere yatırdıklarınına tanık oluyoruz. Şu anda 230 bin Avrupalı Türkün, yaşadıkları ülkelerde gayrimenkul sahibi oldukları ve kendi evlerinde oturdukları ortaya çıkmaktadır. Bunun yanısıra yalnız Almanya'da 450 bin Türkün bankalara kredi borcu olduğu ve bu borç miktarının da yabana atılmayacak oranda olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan Avrupalı Türklerin artık tasarruf hacimleri Türkiye'ye taşınacak ve Türkiye'de yatırıma dönüşecek meblağlar da değildir.
Buna karşılık geçtiğimiz yıl yalnız Almanya'dan 70 bin Türk belirli bir sermaye topladıktan sonra üstün bilgi düzeyleri ile birlikte Türkiye'ye dönmüşler ve kendilerine yönelik bireysel yatırımlarını yapmış bulunmaktadırlar. Önümüzdeki yıllarda Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinden Türkiye'ye kaliteli nüfusun geri dönmesi beklenmektedir. Ancak geri dönenler Avrupa'daki iş yerlerini ve evlerini sattıkları zaman o topladıkları toplam sermaye Türkiye'de yatırıma dönüşebilir. Ancak önümüzdeki iki yıl içinde Avrupa'dan Türkiye'ye büyük bir sermaye akımı beklememek lazımdır.
TÜRKİYE'YE GERİ DÖNÜŞ
Almanya son yıllarda göç ülkesi sıfatını tam olarak kazanamadan kaybetmeye başladı. Almanya'da artık göç yolu ile gelenlerin sayıları hergeçen gün azalırken, başta Almanlar olmak üzere Almanya'yı terk edip, başka ülkelere giden göçmenlerin sayısında da büyük artış söz konusu. İsviçre'de en büyük yabancı grubunu Almanlar oluşturmuş bulunuyor. Son bir yılda 162 bin Alman vatandaşının ülkesini terk ederek İsviçre, Avusturya, Kanada, ABD gibi ülkelere gittiğini tespit ediyoruz. Aynı gelişmeyi ülkeye göçmen olarak gelen yabancılarda da görmemiz mümkün. Şimdi AB'ye tam üyeliği beklemeden Türk insanı da yavaş yavaş ülkesine geri dönmeye başladı. İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde Almanya'dan geri dönenlerin sayıları artıyor. Bu insanların Türkiye'de ciddi bir şekilde iş yaşamına girdiklerini görebiliyoruz.
Türkiye'ye geri dönen insanlarımız belirli bir başarıyı yakalamış, belli bir sermayeyi biriktirmiş ve Türkiye'de yeni denizlere yelken açmak isteyen insanlardan oluşuyor. Özellikle 20-35 yaşları arasındaki genç grubun Türkiye'de birçok alanda anahtar noktaya geldiğini görüyoruz. Bu geri dönüşlerin birçok nedenleri var: Avrupa'da artan ırkçılık ve islamofobinin yanı sıra ekonominin de tamamiyle durgunluk içine girmesi bu konuda önemli bir faktör oluşturuyor.
NİYE DÖNÜYORLAR?
Almanya'da yaşayan vatandaşlarımızın %44'ünün fakirlik sınırı altında yaşaması ve %30'unun ise işsiz olması, bu kitlenin Türkiye'ye geri dönüşünü olanaksız hale getiriyor. Türkiye'de iş yaşamına girmesi güç olan bu kitlenin Almanya'da kalırken, özellikle genç kadınlarımız yaşamlarını ve geleceklerini Türkiye'de hazırlamak için ülkelerine dönüyorlar. Aynı gelişmeyi yüksek oranda olmasa bile Türk genç erkeklerinde de görmemiz mümkün. Önümüzdeki yıllarda Türkiye'ye geri dönenlerin oranı da artacaktır. Avrupa Birliği ülkeleri kaliteli Türk nüfusunu yavaş yavaş kaybetmeye başlıyorlar.
Türkiye'nin geleceğe yönelik planlamasında sermayesi ve bilgisi ile geri dönen insanlara yönelik yeni olanakların hazırlanması gerekiyor. Devlet Planlama Teşkilatı ve Yurtdışı Türklerinden Sorumlu Devlet Bakanlığı bu konuyu ele almalıdırlar. Önümüzdeki yıllarda bu sayıda artış olursa gelen çocukların okul sorunlarında, çocuk yuvasına veya kurdukları işte başarılı olmalarına kadar her konuda ciddi bir bilgi birikimine ihtiyaç var. Artık Türk insanı için en başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri taşı toprağı altın olan konumdan çoktan çıkmış durumda. Şu anda Almanya'nın Ruhr Havzası'nda, Berlin'in belirli bölgelerinde yaşayan insanlarımızın refah düzeyinin, Türkiye'nin İç ve Doğu Anadolu bölgesinde yaşayanlarınkinden daha düşük olduğunu görüyoruz. Almanya'da yaygın bir istenmemezlik psikolojisi egemen ve bu olumsuz gelişme, vatandaşlarımızın geri dönüş hazırlıklarını arttırmaktadır.
AYYILDIZ ALTINDA SÜRGÜN KİTABI İZMİR'DE TANITILDI
Prof. Dr. Faruk Şen Ayyιldιz Altιnda Sürgün isimli kitabιnιn tanιtιmιnι 9 Kasιm 2009 Pazartesi günü İzmir Goethe Enstitüsün'de gerçekleştirdi. Nazi iktdarı sürecinde Almanya'yι terk ederek, Türkiye'ye kaçmak zorunda kalan Alman bilim adamlarιnιn yaşamlarιnι içeren kitabιnι İzmir'de tanιtıldı.
Kitabιn önsözünü yazan eski Alman dιşişleri bakanι Dr.Frank-Walter Steinmeier; Yer yer insanι dehşete düşüren bir dille kaleme alιnmιş olan Scurla Raporu üçüncü Reich'ιn kültür ve bilim alanlarιndaki dιş politikasι için değerli bir kaynak oluşturuyor, Türkiye'deki mültecilerin durumuna derinlemesine ιşιk tutuyor. Reich Eğitim Bakanlιğι Dr. Herbert Scurla'nιn şahsιnda uygun bir teknokrat seçerek Türkiye'deki hem mülteci hem de Almanya'dan gönderilen Alman bilim adamlarιnιn denetlemekle görevlendirir. Dr. Scurla, bilim adamlarιnιn faaliyetini sadece teftiş ve rapor etmekle kalmaz, aynι zamanda Üçüncü Reich'ιn bu faaliyeti etkileme konusunda çabalarιnι ve aynι şekilde Türkiye'nin de kendi bildiğinden şaşmaksιzιn bu çabalara karşı nasıl durduğunu belgeler. diyerek kitabιn önemini böyle vurgulamaktaydı,ayrιca bu kitabιn diğer bir ön sözünü de T.C Kültür Bakanι Ertuğrul Günay yazdı.
Alman Öğretim Üyelerinin Türkiye'deki faaliyetlerinde, Ankara'daki Ziraat Veterinerlik Yüksek Okulu`ndan, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, İstanbul Üniversitesi`nden bir çok kuruma kadar Alman bilim adamlarιnιn Türkiye'deki çalιşmalarι vurgulanmaktadιr. Bugün 2 milyon 700 bin kadar Türk kökenli göçmenin yaşadιğι Almanya'da kitap, Almanca dilinde büyük bir ilgi görmüş bulunmaktadιr. Ayyιldιz Altιnda Sürgün başlιğι altιnda Türkçe yayιnlanan kitap Günizi Yayιnlarι tarafιndan piyasaya sürüldü.
Ayrιca Prof. Dr. Faruk Şen İzmir'de faaliyete geçmesi planlanan ve Almanca dilinde eğitim verecek olan Vakιf Üniversitesi konusunda da görüşlerini de bildirdiği bu tanıtım toplantısı Izmir Goethe Enstitüsü salonunda yapıldı.
DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜGÜNE BİR DARBE OLUR
Türk-Alman Eğıtim ve Bilimsel Araştırma-lar Vakfı (TAVAK) geçtiğimiz günlerde İsviçre'de aşırı sağcı Halk Partisi'nin ve Federal Demokratik Birlik Partisi`nin mevcut olan dört minareye yenilerinin eklenmemesi için yoğun kampanyalar yürütmesi ve akabinde yapılan referan-dum sandığından yüzde 57.5`lik bir oyla halkın yasağı Parlamentoya taşıması ilgili görüşlerini kamuoyuna sundu.
TAVAK yetkililerinin yaptığı açıklamada geçtiğimiz yıl Halk Partisi ve Federal Demokratik Birlik Partisi, Isviçre`de yeni minare yapımına yasak getirilmesini Anayasa ile güvence altına alabilmek için gerekli olan 100.000 imza şartını yerine getirerek referandum yolunu açmıştı.
Şu günlerde de bu referandumun sonuç-larını basından ve kamuoyundan takip ettik. Eğer minare yasağı Parlamentodan geçer oy alıp Anasaya içerisinde güvenceye alınırsa bu din ve vicdan özgürlüğüne bir darbe olacaktır.
Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) olarak Temmenimiz Isviçre Parlamento içerisinde yasağa karşı olan siyasi partilerin varlı-ğının bu Anayasa değişikliğine engel olmasıdır. Şayet 8 Milyon nufusunun 400.000`i müslüman olan Isviçre`de böylesi bir referanduma gidiliyor-sa, bu İslamın ve müslümanların, Isviçre toplumunun bir parçası olarak görülmediği olgusunun varlığı anlamına gelmektedir.
Bunun başlıca sebebinin toplum içerisin-deki farkli din ve kültürlere ön yargılarla, korkuyla, birbirini tanımama, anlamama ve bu uğurda da bir çaba sarfetmemeyle yoğrulan davranış biçimleri yatmaktadır. İsviçre toplumunun bir başka ayrıntı da yasağın Avrupa'nın diğer ülkelerinde de örnek teşkil ederek gündem olma ve hoşgörüsüzlüğün yayılma ihtimalidir. denildi. Almanya`da yaşayan müslümanlara ilişkin de şu hatırlatmayı yapan TAVAK yet-kilileri; Aslında Isviçre diğer Avrupa ül-keleri ve özellikle 3,5 Milyon müslüman nufusuna sahip olan Almanya`da, Alman Hükümeti Islam çevreleri ile ilişki ve diyaloğunu geliştirmelidir, Hessen Eyalet Başbakanı Roland Koch, geçtiğimiz gün-lerde yaptığı Türkiye ziyaretinde Hessen Eyaletinde yaşayan Müslüman çocuklar için din derslerinde uygun imkanlar sun-mak istediklerini, bu konuyla ilişkin olarak da Türkiye`nin görüşlerini alacaklarını belirtti.
Bu çok sesli çok kültürlü bir toplumun dostça ve ortakça yaşayabil-mesi için atılacak adımlardan yalnızca bir tanesidir, bu olumlu karşılanması ve desteklenmesi gereken bir gelişmedir. Temmeni ederiz ki bu, diğer Eyalet Hü-kümetlerinin ve Avrupa Ülkelerinin de önünü açacak bir adım olsun diyerek açıklamalarını sonlandırdılar.
Yeni Hükümet kamu oyunun güvenini kazanmak zorundadır
Türk-Alman Eğıtim ve Bilimsel Araştırma-lar Vakfı (TAVAK), yeni seçilen koalisyon hükümetinin güven oyu oturumuna ve yeni koalisyonun önümüzdeki dönemde ne gibi sorunlarla baş etmesi gerektiğine dair açıklamalarda bulundu. Yetkililer bilindiği gibi şu an Federal Par-lamento bünyesinde 622 parlamenter görev yapmakta, Hristiyan Demokrat ve Hür Demokrat partileri de bir koalisyon oluşturdu, ve bu koalisyon güven oyunu alarak dört sürecek olan görevine başla-mış bulundu.
Bu dört yillik süre zarfında Koalisyon hü-kümetini farkli görevler bekliyor olacak, bu görevlerin yanı sıra Almanya yeni oluşumlarla karşımıza çıkacaktır.
Yeni hükümet önümüzdeki dört yıllık dö-nem içerisinde üç önemli sorunla baş etmek zorundadır, birincisi her geçen gün daha fazla yaşlanan Alman nüfusunda geleceğe yönelik emeklilerin sayιsιnιn artmasι karşιsιnda Almanya'nιn ne gibi önlemler alacağι, emeklilik yaşιnιn daha ne kadar yükseleceğine yönelik çalιşmaları ve bunun akabinde genç bir göçmen nüfusuna izin verip vermeyeceği, ikinci sorun; Almanya'daki işsizlik oranlarιnιn nasιl azaltιlabileceğine yönelik olacaktır. Almanya yeni oluşturduğu ekonomi politikasι ile harcamalarι hιzlandιrιp, büyümeyi de yukarι çekmeyi düşünmekte ve bu açιdan orta vadede işsizliğe çare bulmak istemektedir. Bugün baktιğιmιz zaman, iflaslar ve otomasyonun getirdiği işten çιkarmalarιn yanιnda dιş pazarlarda yeteri kadar atak yapamayan Almanya'nιn iç tüketim ile ciddi bir büyümeyi yakalamasι güç olacaktιr. dediler.
Prof. Dr. Faruk Şen üçüncü önemli soru-na ilişkin; Hükümetin sosyal devlet ya-pısını nasıl koruyacağı, Almanya için çok büyük bir önem arz etmektedir. Sağlιk alanında Almanya'nιn ciddi reformlar yapmasι ve her geçen gün çalιşanlara daha fazla getirilen yükün azaltιlmasι gerekmektedir. Bunun haricinde unut-mamak gerek ki geniş kitlelere büyük bir vergi indirimi sözü veren hükümet, bu gelirleri nereden karşιlayacağιnι tam olarak ortaya koyamadι, bu yüzden Kamu oyunun güvenini kazanmak için daha fazla çaba sarfetmek durumundadır. dedi.
Yeni Hükümetin Göçmenler açιsιndan ne gibi sonuçlar doğuracağına ilişkin tespitlerde bulunmak için henüz erken olduğunu belirten Prof. Dr. Faruk Şen,124 sayfalιk koalisyon protokolüne baktιğιnιz zaman bu konu tam açιklιğι ile ortaya çιkmamaktadιr.
Çifte vatandaşlιğιn önümüzdeki dört yιl boyunca gündeme gelmeyeceğinden hareket edebiliriz. Ayrιca, dile getirilen aile birleşiminin üç yιla çιkartιlmasι yönündeki haberlerde olumsuz gelişmeleri içermektedir. Yeni hükümetin ilginç bir yaklaşιmιnı, dιş politikada görmemiz mümkün olacak. Hür Demokratlarιn genel başkanι Guido Westerwelle'nin Türkiye'ye nasιl baktιğιnι önümüzdeki altι ay içinde anlayabileceğiz. dedi.
Türk-Alman ve Türkiye AB ilişkilerine de değinen Prof. Dr. Faruk Şen Son zamanlarda oldukça durgun bir dönemden geçen Türk Alman ilişkileri yeni dιşişleri bakanιnιn Ankara'ya yapacağι bir ziyaret ile yeni bir ivme kazanabilir. AB bütçesinin %28'lik bölümünü karşιlayan ve buna karşιlιk bütçeden %14'lük bir pay alabilen Almanya'nın; Türkiye'nin tam üyeliğine Fransa gibi soğuk tavrι sürdüreceği gözlemlenmektedir. Son olarak Almanya`daki işsizliğe ve ekonomik büyümeye de değinen Prof. Dr. Faruk Sen 2010 yιlιnda Almanya'nιn ciddi bir büyüme göstermesi gerekmektedir. Son gelen haberlere göre; Quelle'nin iflasι, Opel konusunda son çözüme hala ulaşιlmamasι ve kιş aylarιnda inşaat sektöründeki durgunluk işsizliği artιrabilir.
Buna karşιlιk yeni vergi politikasι ile dar ve orta gelir sahiplerinin daha fazla gelir elde edecek olmasι tüketime yansιyacaktιr. AB'de bunalıma giren ekonominin düzelmesinin ilk şartι, Almanya'daki ekonomik büyüme olacaktιr. Tüm bu açιlardan, yeni hükümetin ekonomi, göç ve Türkiye politikalarιnι önümüzdeki günlerde büyük bir ilgi ile izleyeceğiz diye değerlendirmelerde bulundu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.