TURİZMİN SESİ
Haber ve fotoğraf: Özgür Güvenç
İstanbul(Anayurt)- "Yaptığım işlerde tek malzemem Türkçeydi, Ben de bunu iyi kullanmaya çalıştım" diyerek beyefendiliğini gösteren Orhan Boran mesleği ile ilgili "Anlatmak değil, Havayı vermek gerek" açıklamasıyla başarısının sırlarını bir süre önce açıklamıştı.
Kolon kanserine yakalandığı 2002 yılında ve sonrasında 2 kez ameliyat olan Orhan Boran 2,5 yıldır da kemik kanseri ile mücadele ediyordu.Vücudunun kan üretmekte zorlandığı Boran'a 15 günde bir 2 ünite A Rh negatif kan veriliyordu ve yaşamı boyunca bu kanın verilmesi gerekiyordu. Elli yıl kadar önce 1960'lı yıllarda Ayaküstü Gırgırı adıyla gece kulüplerinde mikrofon önünde elindeki beyaz mendilli mizahi anlatıları Meddah geleneğininTürkiye'de stand-up'a dönüşerek günümüze gelmesini başlatmıştır.
Türkiye radyolarında düzgün ve doğru Türkçesi , unutulmaz dolgun sesi ile yaptığı mizah dolu anlatıları, hayali tiplemesi Yuki ile Orhan Boran ve Yuki, Orhan Boran ve Şu bizim kayınbirader isimli proğramları sanat ve mizaha getirdiği ilklerdir. Leyleğin Ömrü isimli bir de mizah kitabı bulunmaktadir. Orhan Boran İstanbul'da 30 haziran 1928 yılında doğdu ve 26 Mayıs 2012 günü İstanbul'da vefat etti.Mükemmel mükemmel Türkçesi ince esprileri, unutulmayacak temiz sesi, inceliği ve beyefendiliğiyle tanınan Orhan Boran; Sivas Kongresi'nde Mustafa Kemal'e hitaben yaptığı Manda'lığı reddeden konuşmasıyla meşhur olan askeri doktor Hikmet Boran'ınoğlu olup, Güler Boran'la evliydi.
Orhan Boran, Kadıköy Erenköy Galip Paşa Camii'nde kılınan öğle namazının ardından cenazesi Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verildi.
Cenaze namazında eşi Güler Boran, oğlu Burak Boran, kızı Arzu Akman Sanat, meslekdaşları Halit Kıvanç, Erkan Yolaç,sanatcı dostları Sezen Cumhur Önal, Müjdat Gezen,Erol Evgin, Behzat Uygur, CHP Milletvekilleri Süleyman Çelebi ve Akif Hamza Çebi, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Saba Tümer ve seveni bulundu. Ali Kırca ,İbrahim Tatlıses ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da cenazeye çelenk gönderenler arasında yer aldı.
Halit Kıvanç "Orhan gülmeden güldürürdü. Suratını asmış gibi yapardı birden bir espri yapardı yıkılırdı salon " diyerek yıllarca beraber olduklarını söyledi.
Erkan Yolaç ise, "Yarım saat sahnede fıkrada anlatırdı. O fıkraları hepsi birbirine o kadar güzel leyim olurdu ki o leyimi göremezdiniz. Orhan Boran Türkiye'de gelmiş geçmiş bu işi yaptığını sanan herkesin üstünde tepede zirvede bir ustaydı" diyerek seslendi.
Sezen Cumhur Önal "Boran tüm sunucuların ustasıydı, Türkçe sevdalısı insandı. Hayatımızı güzelleştirdi. Eğlence kültürümüzün edepli olduğu günlerden gelme bir büyük ustaydı. Çok özel bir insandı. Anlattıkları dinlenirdi" dedi.
Erol Evgin" Orhan Boran sesi ve tertemiz Türkçesi ile eşsiz bir insandı. Türkiye'ye ilk kez stand- up dediğimiz tarzı getiren adamdı. Ben ilk izlediğimde şaşırmıştım. Bir insan sahneye çıkıyor, şarkı söylemeden dans etmeden sadece konuşarak insanları mutlu ediyor. Çok özel bir insan, sahneye beyefendiliği getiren bir insandı. Hocamızdı. Nurlar içinde olsun" şeklinde konuştu.
Yaşamının özeti ise şöyle
Edremit Cumhuriyet İlkokulu'nu bitirdikten sonra 1938 yılında yatılı olarak Galatasaray Lisesi'ne girdi. İlk sahne deneyimini Galatasaray Lisesi'nde okurken, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda rejisör olan ve okul temsillerini sahneye koyan Necdet Mahfi Ayral tarafından Molyer'in bir oyununda oynamak üzere seçildiğinde yaşadı. 1944 yılında babası Hikmet Boran'ı kaybetti. 1946 yılında Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu ve Türkoloji Fakültesi'ne yazıldı. Fakat para kazanması lazımdı. Aynı yıl, Necdet Mahfi Ayral, kendisini Muhsin Ertuğrul ile tanıştırdı. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda işe başladı ve Vasfi Rıza Zobu'nun talebi üzerine, birlikte oyunlar sergilediler. 17 civarında oyunda rol aldı.
Bir Fransız gurubuna yaptığı tercümanlık sonrası bu guruptan aldığı bir teklif üzerine, Paris, "Théâtre des Mathurins" Tiyatrosu'nda bir yıl kadar staj yaptı. Fakat tiyatroculuğa ısınamadı. Burada bazı sahne sanatçılarının esprili konuşmalar yaparak halkı güldürmesinden esinlendi, ülkesine döndüğünde değerlendirmeyi tasarladı. En çok radyoya ilgi duyuyordu. Harbiye'deki 4 katlı bina olan İstanbul Radyoevi'nin açılmasından itibaren[1], (1949 - 1950 yılları arasında) okumakta olduğu Türkoloji Fakültesini 3. sınıftan terk edip, Ekrem Reşit Rey'in asistanı olarak girdiği memuriyet hayatında, temsil yayınları rejisörlüğü yaptı. O güne kadar düşünülmemiş olan; kamyonu Taksim'de durdurup insanları konuşturmak gibi yenilikler getirdiği pek çok programın yayınlanmasını kabul ettirdi.
Orhan Boran'ın, 1950 yılında, Elmadağ'da açılan Kervansaray gece kulübünde, sanatçıların sahne sırasını organize etmek üzere bir ek iş kabul etmesi sorun yarattı. İstanbul Radyosu yönetimi, kendi kadrosunda bulunan bir sanatçının barda çalışmasını hoş karşılamayınca, Orhan Boran, çok sevdiği radyodan ayrılmak zorunda kaldı.
Yeni işinde Paris, "Théâtre des Mathurins" tiyatrosundan edindiği tecrübelerle, yapmış olduğu anonslara, esprilerle renk katması çok beğenildi ve kısa süreli, esprili sohbetler yapması teklif edildi. Her geçen gün daha da beğenilen bu programlar, Orhan Boran'ın deyimiyle "Ayaküstü gırgır", bugünün stand-up sanatının Türkiye'de başlamasına vesile oldu. Aynı zamanda bir firma reklamı olan "11 soru bilgi yarışması" programını yaptı.
1956 yılında BBC'nin açmış olduğu sınavı, 220 kişi arasından birincilikle kazanarak Londra'ya gitti. Dünya Gazetesi'nin Londra muhabirliğini üstlendi. BBC Türkçe Servisi'nde pek çok program yaptı, haber okudu. 17 Şubat 1959'da, içinde Adnan Menderes'in de bulunduğu uçağın, Londra'nın 40 kilometre güneyindeki Gatwick Havaalanı civarında, iniş sırasında düştüğünü dünyaya ilk duyuran Orhan Boran oldu. Muhabirlikteki başarısı onu, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde önemli bir yere getirdi ve 25 yıllık yazarlık hayatının başlangıcına vesile oldu.
4 yıl kaldığı İngiltere'den, yakın dostu Şakir Eczacıbaşı'nın kendisini çağırması sonucu Türkiye'ye döndü. Firmaların ve bankaların bilgi yarışması programlarına yeniden başladı. Bu arada "Yuki" fikrini buldu. "Yuki" halk tarafından o kadar tutuldu ki, bir program olmaktan çıkıp bir fenomen oldu.
Sahne hayatını 1980 yılına kadar sürdüren Orhan Boran, televizyonlu günlerde de, elinde meşhur kocaman beyaz mendiliyle ekranlardaydı. TRT'de çalışmasının yanı sıra televizyonun da yıldızlarından oldu, reklam filmlerinde oynadı. Şan Tiyatrosu'nda sahnelenen "Müzikal Kahkaha" adını verdiği oyunla şovlarına veda etti. Gazeteciliğe ağırlık verdi ve ülkenin önde gelen gazetelerinde yazarlık, kendi deyimiyle "Kalem işçiliği" yaparak hayatını sürdürdü. 1994'te Show TV'de yayınlanan Şansını Dene yarışmasında yarışmacı olarak görev aldı. 2002 yılında yakalandığı kolon kanseri sebebiyle iki defa ameliyat geçirdi. "Hayatımın son yıllarını saçlarım dökülmüş olarak geçirmek istemiyorum. Öleceksem insan gibi bu halimle öleyim. Şu dünyayı sefil halde terk etmek istemiyorum. Hayranlarım beni hep bu halimle hatırlayacak, saçları dökülmüş olarak değil!" diyerek kemoterapi tedavisini reddetti.
10 Haziran 2005'de, Beşiktaş Kültür Merkezi'nin (BKM), "Orhan Boran Show" adıyla Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu 'nda organize ettiği jübilede, 59 yıl emek verdiği meslek hayatına ve 25 yıl uzak kaldığı sahneye veda etmek üzere son kez sahne aldı. 26 Mayıs 2012'de hayata gözlerini yumdu.
Orhan Boran ve Yuki
Orhan Boran İngiltere'de çalıştığı yıllarda, bir stüdyo çalışması sırasında, teknisyenin bant kaydını zaman kazanmak amacıyla hızlı geçmesi sonucu, konuşma seslerinin hızlı ve ince çıkmış olması, stüdyoda bulunan İngilizleri güldürmüştü. Bu olay onda ilham yaratmış ve "Hiç Türkçe bilmeyenler anlamadan bu kadar gülerse, kim bilir Türkiye'de ne kadar gülerler!" diye düşündürmüştü. İlk defa 1959 Nisan'ında bir pazar sabahı İstanbul Radyosu'nda dinleyicilere "Yuki" adıyla; ismi de tiplemesi kadar şirin, garip bir hayali yaratık tanıttı Orhan Boran. Türkiye'de 1960'ların unutulmaz radyo kahramanı haline gelen "Yuki", hızla dönen banttaki konuşma sesinden ibaretti. Bu sesi çıkaran mahluk, ne çocuk, ne büyük, ne insandı. Orhan Boran'ın tanıttığı şekliyle; Brezilya ormanlarında yaşayan, nesli tükenmiş bir aileden, tavşan kulaklı, sincap kuyruklu, kazma dişli, zeki bir yaratıktı. Orhan Boran'la sohbet ederler, Yuki 'nin yaşadığı, komik, heyecanlı, gerçek dışı olaylardan, gündelik sorunlardan bahsederler, kimi zaman da ahlaki değerleri gündeme getirirlerdi. Zaman zaman Yuki, şakanın ölçüsünü kaçırır, Orhan Boran'dan güya bir tokat yer, "Viiik!" diye kısa bir çığlık atardı. Çocuk, büyük herkesi 14 yıl boyunca radyo başında tutmayı başarmıştı .
Şu bizim kayınbirader
Kayınbirader tiplemesi; Yuki 'den farklı olarak, karşılıklı sohbet ettiği bir varlık değildi. Sadece adından, yaptıklarından ve konuşmalarından konu ettiği hayali bir kayınbiraderdi. Bu kayınbirader, zaman zaman çok zeki ve şaşırtıcı, zaman zaman da çok saf ve salakça davranan bir tiplemeydi. Bazen de sohbetlerine "Şu bizim kayınbirader dün bana dedi ki..." diye başlar; işin içine biraz da kaynanasını katarak, radyo başındaki insanları gülmekten kırar geçirirdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.