TURİZMİN SESİ
Çok değil daha 10 yıl öncesine kadar kapalı kapılar ardında verilen kararlarla ülke tanıtımını yapacak ajans belirlenmekteydi. Türkiye'nin tanıtımına ilişkin ilk sesli söylem Erkan Mumcu'nun turizm bakanı olduğu döneme rastlar. Bugün "hindiye" benzediğini söylediğimiz ama beğensek de beğenmesek de kanıksayarak kullandığımız Türkiye logosu da Mumcu döneminde gündeme gelmişti. Elbette konuya ilişkin farklı söylemler de!
Varlığıyla çok övündüğümüz coğrafî ve tarihî güzelliklerimizi sergileyen bir kare fotoğrafa Türkiye logosu yapıştırmak alışılagelmiş reklam görsellerimizdendi. Ancak geçtiğimiz yıl Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın da bir söyleşisinde ifade ettiği gibi, bakıldığında dünyanın herhangi bir köşesinden bir yer de olabileceğini varsayabileceğimiz fotoğraflardan artık vazgeçilmeliydi. Üstüne logomuzu koyduğumuz fotoğraf Türkiye'nin özgün bir yurt parçasını sergilemeliydi. Bu söylem Türkiye tanıtımında farklı bir yaklaşımı gündeme getirirken reklamlarımızın görselleri de değişti. Artık fotoğraflarda "gülen insanların ülkesi Türkiye" vardı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü Cumhur Güven Taşbaşı'na bu konsept değişikliğini soruyorum, "Ülkemizin bir imaj sorunu olduğunu biliyoruz. Bunu değiştirmek için Türk konukseverliğini öne çıkaran insan görsellerini, özelikle de aile konseptini benimsedik. Bütün görsellerimizde özellikle kadın ve çocukları öne çıkardık.
Sayın bakanımız bizden özellikle kültür ve tarihî değerlerimizi öne çıkarmamızı istemişti. Biz de tarihî değerlerimizin korunduğunu ve çevreye verilen önemi vurgulayan çalışmaları yaptık. Son dönemde kent yaşamını öne çıkaran çalışmalar da yapıyoruz. Çünkü tüm dünyada şehir turizmi öne çıkmaya başladı. 2008 rakamlarına baktığımızda Antalya'ya 9 milyon turist gelirken İstanbul'a 7 milyonu aşkın turistin geldiğini görmekteyiz. Kent ve destinasyon yaklaşımını da bu yıl öne çıkarmaktayız."
Türkiye'yi tanıtacak ajans seçimi henüz yapıldı. Bu söylediğiniz kapsamda beklentileri karşılayacak bir slogan bulundu mu?
"Açıkça söyleyeyim ki beklentim çarpıcı bir sloganın bulunması ve dünyaca büyük reklam ajanslarının da konkura katılmasıydı. Biz ilk defa bir bütün olarak büyük bir konkur süreci başlattık. Reklamcılar Derneği bize, tüm ülkelerdeki tanıtımı içeren bir seçim süreci başlatırsa daha çok dönüş alabileceğimizi söylemişti. Ancak maalesef eski yıllarda konkura girenler yeniden girdiler. Yeni ajans sayısı çok azdı; ne eskiler ne de yenilerin hiçbiri büyük ajanstı. Bu benim beklentim değildi.
Nedenini araştırdığımızda da; bize göre 45 milyon dolarlık Türkiye tanıtım bütçesi büyük gözüküyorken dünyadaki büyük ajanslar için belki de bu meblağ tek müşteriden alabilecekleri bir rakamdı. Ayrıca bizim ödemelerimizin zamanları var. Hâlâ geçen yıldan ajanslara ödenmemiş açık hesaplar var. Bu, devlet işi ve pek çok ajans da devletle çalışmak istemiyor. Bu yıl farklı bir şey daha yapıp, ihalenin sonunda yapılan pazarlık sürecine kadar seçici kurulu dağıtmadık. Şaibe çıkmasını istemedik."
Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında kabına sığmayan sevimli bir yanı var
"Hindistan, 'Incredible India/İnanılmaz Hindistan' sloganını buldu. Bizim de çarpıcı bir sloganımız olsun isterdim ama olmadı. Ajanslardan biri 'Unlimited Turkey/Sınırsız Türkiye' sloganını önerdi. Kendi aramızda bu sloganı çok tartıştık. Türkiye'nin bir sınırsızlığı var gerçekten de. İstanbul da öyledir. Hani hiperaktif bir çocuk gibi. Doğasına çok dokunur ve sınırlarsanız sevimsizleşir. Çok da serbest bırakırsanız bu defa da baş edemezsiniz. Türkiye de Doğu ile Batı arasında kalıplara girmeyen sevimli bir ülke. Seçici kuruldaki reklamcılar ve bakanlıktan arkadaşlar bu sloganın her yerde değil de şimdilik seçilen tek ülkede kullanılmasını anlamlı buldular. Biz de şimdilik Amerika'dan başladık. Tanıtımlar sadece reklamlarla yapılmayacak elbette. 137 ülkede turizm fuarına katılıyoruz. Yüzlerce irili ufaklı kültürel aktivitenin de içinde oluyoruz."
Davos çıkışı Arap ülkelerinde sempati oluşturdu, İsrail rezervasyonları düştü "Bu yıl diğer yıllardan farklı olarak komşu ülkelere yönelik bir tanıtım kampanyası yapmaya karar verdik. Çünkü Sayın Başbakan'ın Davos'taki çıkışı İran, Suudi Arabistan ve Dubai gibi ülkelerde ülkemize karşı ciddi bir sempati oluşturdu. Bu durumu değerlendirmek gerekiyordu. Bu bölgelerde görev yapan arkadaşlarımı aradım ve hazırlık yapmalarını söyledim.
Bu bölgede tanıtım yapan ajansımız bir kampanya hazırlaması için göreve çağırıldı. Çalışılıyor. Ayrıca Dubai'den gazeteciler Başbakan'ımız ve bakanımızla görüşecekler. Bunlar da ülkelerinde yayınlanacak. Belki de bu söyleşilerden yeni kampanyanın mesajı da çıkacaktır. Davos sonrası Arap ülkelerinde sempati artarken İsrail rezervasyonlarında bir düşüş yaşanıyor. Ancak İsraillilerin Türkiye'ye gelme alışkanlığı var. Sayısal düşüşün geçici olduğunu düşünüyorum."
Komşumuz İran'dan geçen yıl 1 milyon turist gelmiş. Suriye, Bulgaristan ve Romanya da parası ve ciddi turist potansiyeli olan ülkeler. Diğer yandan küresel krizin turizm sektörüne yapacağı olumsuz etkiyi de göz ardı etmemeliyiz. Aynı bölgede rakibimiz olan Yunanistan, İspanya ve İtalya'nın turistleri çekmek için gösterdiği çabayı da göz ardı etmeden biz karşı neler yapabiliriz diye bakıyoruz. Yunanistan kendi iç işleriyle ve ekonomik kriziyle uğraşırken rekabette en iyi durumda olan Türkiye. Çünkü dolar ve Euro'nun Türk parasına göre daha kıymetli olması, turistlerin daha az harcayarak çok daha kaliteli hizmeti satın almalarına imkan veriyor. Kriz insanların uzak yerlere gitmelerini ve daha uzun kalmasını engelliyor. Tatil yapma düşüncelerini ötelemiyor; çünkü Avrupalı, tatil hakkından vazgeçmiyor. Ayrıca Avrupalı işadamları çalışanlarına krizde üretime ara verdiği için avans veriyor ve tatil yap diyor. İşte biz de bundan pay almalıyız."
Eşitlerimiz arasından turizmde bizi öne ne çıkartır?
"Hizmet kalitemiz yüksek, tesislerimiz genç. Yetişmiş insan kaynağımız da var. İşte bu dönemde bu özelliklerimizi öne çıkarmalıyız. Avrupa'da bir restorana gittiğinizde garsonun yanınıza gelmesi bile yarım saat sürüyorken bizde bütün bunlar yetişmiş insan kaynağı ile en seri ve en kaliteli biçimde sunuluyor. Tesis var. İnsan kaynağımız var ve biz de tanıtım için ciddi bir uğraş vermekteyiz. İşte bu noktada işe asılması gereken tur operatörleri ve turisti ülkemize getiren ulaştırmadır. Bizim bu iki etkeni diri tutmamız gerekiyor. Turisti getirecek uçağınız, geminiz ya da aracınız yoksa ne kadar iyi olursanız olun turisti getiremezsiniz."
Türkiye'nin imajı nasıl çıkıyor?
"Bu, araştırmayı yaptığınız ülkeye, profile ve zamana bağlı olarak değişen bir durum. Amerika'nın bir kasabasında Türkiye ile ilgili hiçbir fikri olmayan birine Türkiye ile ilgili sorular sorarsanız, duyduklarını söyler. Almanya'da sorduğunuzda eğer ülkemize gelmişse söyleyeceği oldukça farklı olacaktır. Yaptırdığımız araştırmalara genel anlamda bakıldığında ise Türkiye'nin bir imaj sorunu olduğu görülüyor. Türkiye, Körfez bölgesinde bir Arap ülkesi olarak biliniyor. Ancak ülkemize gelenlerde yapılan araştırmalarda öne çıkan Türk konukseverliği. İşte biz de reklam görsellerimizde aileyi öne çıkarıyoruz. Ülkemizin sıkıntılarından birisi de terörle anılıyor olmasıydı. Ancak işin en güzel yanı ülkemizde turiste karşı saldırıların çok münferit olduğu. Vaka sayısı rakibimiz ülkelerde de olabilecek sayıda."
Son dakika rezervasyonları her zamankinden daha fazla olacak
"Krizin ortasında tatil yapmayı düşünemiyor insan. İşte bu nedenle de 2009'da son dakika rezervasyonları her zaman olduğundan daha fazla olacaktır. Ancak tur operatörleriyle yaptığımız toplantıda gördük ki önümüze bir başka tatil seçeneği daha çıktı. Şimdilerde insanlar ülkelerinden uzak yerlere gitmek yerine evlerine yakın bölgelerde takılmak istiyorlar. Tur operatörleri her yıl seyahat edenlere bu yıl nereye gideceklerini sorduklarında karavanla yakın bölgelerde gezeceklerini öğreniyorlar. Biz de bizim ülkemize gelebilecek bu düşüncedeki turistler için hazırlık yapmalıyız diye düşünüyorum. Dünya bu noktaya doğru giderken biz de altyapımızı buna göre hazırlamalıyız."
Birlikte hareket edersek turizmden 2008'de gelen girdi rakamımızı koruruz
"2008'de 26 milyon turist ve yaklaşık 22 milyar dolar girdimiz var. Öncelikle bunu korumak istiyoruz. Bu sayıları artırmak ise ikinci adımımız. Bunu sağlamak için yapılması gerekenler var. Biz sihirbaz değiliz ve elimizde de sihirli bir değnek yok. Yurtdışına ülkemizi tanıttığımız fuarlara giderken yanımızda tur operatörlerinin de gelmesi gerektiği düşüncesiyle bundan sonra gideceğimiz fuarlara onları da davet ettim. Söyleyecek sözü yoksa da söylenenlere katkı sağlayabilirlerse, bizim görmediklerimizi görebilirler. Biz bir darboğazdan çıkacaksak bunu hep birlikte yapabileceğiz. Ayrıca turizm sektörünü oluşturan tarafların da bölünmemesi gerekir. Eğer bölük pörçük olurlarsa yanımızda taraf bulamayız. Bu da hepimiz için kayıp olur.
Daha dinamik olmak için aklımızı, tanıtım bütçemizi ve gücümüzü birleştirmeliyiz. Hatta önümüzdeki yıl önermeyi düşündüğüm, Türkiye tanıtımı için bizim tarafımızdan ortaya konulan bütçenin büyütülmesi ve tanıtımda birlikteliğin sağlanması. Tek başına kendi tesisini tanıtmak, ülkeyi tanıtmak anlamına gelmiyor ve yeterli de değil. Ülkenin bütününü tanıtmak gerekir. Zaten ortak bir tavır sergilemezsek başarılı olmak mümkün de değil."
Tatil turizmi yapılıyor, kültür turizmi önemi artırılarak sürdürülüyor ya spor turizmi için neler düşünülüyor? Ülkemizdeki spor tesisleri spor turizmi için yeterli mi?
"Türkiye, diğer ülkelere göre sportif tesisler açısından daha geride. Öncelikle iyi tesislerin sayısı artırılmalı. Son yıllarda belediyelerin sporu desteklemesi kaliteli tesislerin artmasına neden olduysa da öncelikli problemimizin kaliteli tesis sayımızın yeterli olmadığını düşünmekteyim. Dünyadaki büyük spor organizasyonlarını ülkemize taşımak ve farklı sporların yapılabileceği yeni tesislerin inşası ülkemizdeki spor turizmini geliştirecektir. Elbette ülkemizdeki turizm yatırımcısının, tur operatörlerinin ve spor federasyonlarının da buna hazırlanması gerekir."
İstanbul'da iş dünyası bürokratları dinamik yapıyor, Ankara'da yavaş hareket ediliyor Tanıtma Genel Müdürü Cumhur Güven Taşbaşı, 6 yıllık İstanbul vali yardımcılığı sonrasında şimdiki makamına oturmuş. Ancak ciddi bir pazarlama zekâsına sahip. Ayrıca görmeye alışık olmadığımız bir bürokratik yaklaşım da sergiliyor. Bu düşünceme Genel Müdür Taşbaşı, "Açıkça söylemeliyim ki İstanbul bürokratları ile Ankara'dakiler arasında fark var. Biz İstanbul'da serbest ticaret yapan işadamları gibi olaylara yaklaşmayı öğrendik çünkü İstanbul'da böyle yapmazsanız işler yürümüyor. İstanbul iş dünyasının dinamizmi bürokratları da kendisine benzetiyor. Ankara iş dünyasında bu yapı yok. Bu nedenle de yapı daha yavaş hareket ediyor." karşılığını veriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.