TURİZMİN SESİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Fok balıklarının avlanması karşısında ayağa kalkan insanlık, fosfor bombalarıyla öldürülen çocukları, vicdanını rahatlatmak amacıyla terörle mücadelenin yan hasarı olarak görürse, bundan tüm insanlığın adalet duygusu telafisi zor şekilde hasar görür" dedi. Erdoğan, Sheraton Otel'de gerçekleştirilen ABD-İslam Dünyası Forumu'nda yaptığı konuşmaya, "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" sözleriyle başladı.
Terörü besleyen koşulların ortadan kaldırılması için hep birlikte seferber olunması gerektiğine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Her alanda adaleti, barışı, hukukun üstünlüğünü ve barışı savunmalıyız. Dünyanın neresinde olursa olsun çocukların öldürülmesi, kadınların öldürülmesi, masum insanların katledilmesi, insan haklarının ihlal edilmesi ve insani değerlerin ihlal edilmesi altını çizerek ifade ediyorum eşit derecede kötüdür. Aynı gelişmiş dünya, kutuplarda nesli tükenen hayvanları önemsediği kadar, yağmur ormanlarını önemsediği kadar, buzulların erimesini önemsediği kadar çocukların katledilmesini de önemsemelidir. Fok balıklarının avlanması karşıs ında ayağa kalkan insanlık, fosfor bombalarıyla öldürülen çocukları, vicdanı nı rahatlatmak amacıyla terörle mücadelenin yan hasarı olarak görürse, bundan tüm insanlığın adalet duygusu telafisi zor şekilde hasar görür.
İşte bunun örneğini Gazze'de yaşadık ve Gazze'de fosfor bombaları atıldı. Bin 500 insan orada öldürüldü. Çocuk, yaşlı, kadın... Bunlar savunmasız insanlar. 5 bin insan yaralandı. Şu anda 5 bin aile çadırlarda yaşıyor. Bundan bir yıl önce donörler toplandı, kararlar alındı. Peki hala alt yapı, üst yapısıyla ilgili Gazze'de en ufak bir çalışma var mı, yok. Ben şimdi sesleniyorum, ey insanlık neredesin, ey yöneticiler neredesiniz? Buraya niçin inşaat malzemeleri giremez, niçin inşaatlar yapılamaz? Bunu nefsime de şahsıma da soruyorum, tüm insanlığa da soruyorum."
Soğuk savaşın sona ermesi ve küreselleşmenin ivme kazanmasının, yerel sorunların uluslararası boyutlar kazanmasını beraberinde getirdiğine işaret eden Erdoğan, dünyaya yönelik tehditlerin artık tek tek ülkeleri değil, topyekun herkesi, insanlığın kaderini çok yakından ilgilendirdiğini söyledi.
Erdoğan, uluslararası terörizmin, nükleer silahların yayılması tehlikesinin, yerel ve bölgesel çatışmaların, küresel ekonomik krizin, iklim değişikliğinin ve çevre sorunlarının artık belli ülkeler ve belli bölgeler için değil, bütün insanlık ve dünyanın geleceği için ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı. "Bu tehditlerle mücadele etmek için dayanışma her zamankinden çok daha fazla önem taşıyor" diyen Erdoğan, şöyle konuştu: "En az bu tehditler kadar, hatta onlardan çok daha önemli olarak kültürler arası çatışma eğilimleri de önümüzde ciddi problem olarak duruyor. Kültürleri, medeniyetleri karşı karşıya getirecek anlayışlar, halklar arasında psikolojik duvarların inşa edilmesine neden oluyor. Son derece sinsi şekilde, alttan alta ırkçılık gibi, anlayışsızlık, ayrımcılık, köktencilik, aşırılık gibi sorunlar toplumlara adeta ölümcül bir virüs gibi nüfuz etmeye çalışıyor. 11 Eylül saldırılarının ardından sadece ABD'de değil, başta Avrupa olmak üzere çok geniş bir coğrafyada topluma, özellikle de gençliğe sirayet ettiğine şahit oluyoruz.
Popüler kültür ürünlerinde, örneğin sinema filmlerinde, dizilerde, müzikte, bilişim dünyasında, medyada, fotoğraflarda, karikatürlerde, hatta kimi zaman bilimsel olması gereken yazı, makale ve yorumlarda son derece ince, bilinçaltına hitap eden kültürel karşıtlığın empoze edildiğini üzülerek izliyoruz. İslam ve Müslüman kavramlarının Batı dünyasında olumsuz ve kötüleyici çağrışımlara sebep olacak şekilde üretildiğine şahit oluyoruz. İslam ve terörizm kavramları yerli ve yersiz son derece sorumsuz şekilde yan yana getiriliyor ve bu şekilde ayrımcılık körükleniyor.
İslam dünyasında bazı ülkelerin yerel kıyafetleri, sakalları, örtüleri, hatta kullandıkları bazı kelimeler bir terör aksesuarıymış gibi lanse ediliyor. Toplumlara pompalanan antipatiler derin kaygıların ortaya çıkmasına, toplumların birbirine şüpheyle bakmasına sebep oluyor. Güven yerine korku ve şüphenin hakim olduğu bir toplumsal algı oluşuyor."
Başbakan Erdoğan, bu algıyı besleyen yanlışlıkların veya olumsuz olayların halklardan, kültür ve medeniyetlerden bağımsız şekilde ortaya çıkabildiğini belirterek, "Amerika Birleşik Devletleri'nde, Avrupa ülkelerinde, hatta başta Türkiye olmak üzere, halkı Müslüman ülkelerde terör eylemleri bu algının oluşmasına da yol açmıştır" dedi.
-"HİÇBİR SEMAVİ DİN TERÖRE CEVAZ VERMEZ"-
Terör eylemlerinin tüm İslam dünyasını ve tüm Müslümanları kuşatacak şekilde genelleştirilmesinin haksızlık olduğunu ifade eden Erdoğan, bu olayların önemli şekilde mağdurunun yine Müslümanlar olduğunu vurguladı. Erdoğan, münferit olaylardan yola çıkarak Müslüman isimlerin, İslami değerlerin, İslam ülkelerinin tümden töhmet altında bırakılmasını n da aynı şekilde yanlış olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Zira hiçbir semavi din terörü teçhiz etmez, teröre cevaz vermez. Ter öre yol açmaz. Irkçılık ne kadar tehlikeliyse, antisemitizm ne kadar tehlikeliyse, ayrımcılık ne kadar tehlikeliyse İslamifobia da en az o kadar tehlikelidir. Çünkü diğer ayrıcılık türleri gibi İslamifobia da bir ırkçılık türüdür, bir insanlık suçudur. Akıl ve vicdan sahibi bütün insanlar ayrımcılık ve ırkçılığın her türüne yek vücut halde karşı durmalıdır. Dünyada hiçbir terör eylemi ve terör örgütü o eylemi yapanların ya da o örgütün mensuplarının dini inançlarıyla değerlendirilmezken maalesef bazı terör eylemlerinin ardından 1,5 milyarı aşkın nüfusa sahip İslam dünyası hedef gösterilmekte, rencide edilmektedir. Bu bakış açısının, yani İslamifobianın son derece tehlikeli olduğunu bir kez daha altın ı çizerek ifade ediyorum.
Sorumluk makamında olanların, özellikle devlet başkanlarının, medya yöneticilerinin, sivil toplum örgütlerinin gittikçe yükselen bu ciddi tehlike karşısında çok daha duyarlı davranmaları gerektiğine inanıyorum. Terörle m ücadele yapılırken hedefin saptırılıp geniş bir kitlenin rencide edilmesi açıkças ı mücadeleyi de zaafa uğratacaktır. Hiç ama hiç alakası olmadığı halde adından kıyafetlerinden, kullandığı kelime ve kavramlardan dolayı bireylerin farklı muameleye maruz kalması, onları dışlayacak diyalogdan uzaklaştıracak, güvenlerini zedeleyecek ve entegrasyonu engelleyecektir."
-"İSLAM KELİMESİ, BARIŞ ANLAMI TAŞIR"-
Başbakan Erdoğan, İslam kelimesinin, "barış" anlamı taşıdığını ve İslam'ın bir barış ve kardeşlik dini olduğunu vurgulayarak, İslam'ın dayanışma ve paylaşma dini olarak doğduğunu, adalet ilkesi üzerinde geliştiğini, tarih boyunca da kurduğu medeniyetlerin hep sevgi medeniyetleri olduğunu söyledi. Erdoğan, "Bundan bin yıl önce, yoksullarla dayanışmak, yolcuları misafir etmek, köleleri özgürlüğe kavuşturmak, hatta göçmen kuşları tedavi etmek için vakıflar kurmuş, köklü ve güçlü sivil toplum modelini ortaya koymuş medeniyetin insan öldürmeyi mazur görmesi asla düşünülemez" dedi.
Asırlar boyunca şehirlerinde insanlar kadar kuşların ve evcil hayvanların barınmasını dert edinen, çevrenin korunmasına azami önem atfeden bir inancın bugün masum sivilleri katletmeyi mazur gördüğünü hiç kimsenin iddia edemeyeceğini belirten Erdoğan, bütün semavi dinlerde olduğu gibi İslam dininde de kul halkı ve mülkiyetin, mahremiyetin korunmasının esas ilkeler olarak her zaman en üst düzeyde gözetildiğini dile getirdi.
Erdoğan, Semerkant'tan İskenderiye'ye, İstanbul'dan Kurduba'ya, İsfahan'dan Fez'e kadar İslam medeniyetinin büyük ve kozmopolit şehirlerinin gerçek manada çoğulcu kültür ürettiklerini, buralarda Musevi, Hristiyan, Müslüman, Hindu ve diğer din mensuplarının bir arada yaşama kültürü nün en güzide örneklerin verdiklerini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerinde ve Hz. Muhammed'in birçok hadisinde insan öldürmenin kınandığını ve en büyük günah olarak görüldüğünü vurgulayarak, Maide Suresi'nde "bir insanı öldürmenin tüm insanlığı öldürmekle eş tutulduğunun" bildirildiğini söyledi. Mevlana'nın, "Gel, her ne olursan ol yine gel, bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir" diyerek engin bir hoşgörü çağrısı yaptığını, "Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte güneş gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" sözleriyle İslam dininin özünü tefsir ettiğini belirtti. Erdoğan, Yunus Emre'nin, "Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi elin yüzün yunmaz değil" dizelerine de dikkati çekti.
Savunulma konumunda bile kadınların, çocukların ve yaşlıların korunmasının en üst düzeyde dikkate alınmasının İslam dininin temel ilkelerinden biri olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kitle imha silahlarının, nükleer silahların pazar yerlerine binalara, kalabalıklara, uçaklara, otobüslere yönelik terörist saldırıların, İslam kelimesiyle Müslüman sıfatıyla bağdaştırılması İslam dinine de biz Müslümanlara da haksızlıktır ve insan olma sıfatıyla bağdaştırılması m ümkün değildir. İslam'da esas olan asla ve asla öldürmek değil, tam tersine yaşatmaktır. Bu bağlamda bir Müslüman olarak 'İslami terör' kavramını toptan reddediyorum. Terörle İslam ı bir arada görmek bizim kanımıza dokunur. Kendileri için 'İslamcı' ya da 'Müslü man terör örgütü' kavramını kullananları, anlayışlarını gö zden geçirmeye davet ediyorum.
Bu noktada İslam ülkelerinin de ciddi bir özeleştiride bulunmasını doğrusu ben kaçınılmaz buluyorum. İslam dininin temel ilkeleri ve tarihsel pratiği ortadayken, İslam ülkelerinin bir kısım olumsuzluklarla ve hak ihlalleriyle anılması, Müslümanların başını iki ellerinin arasına alıp etraflıca düşünmesini gerektiriyor. Evet Batı'da bazı kesimler tarafından alehyte bir propaganda yürütülüyor. Ama bizler bu propagandayı boşa çıkarmak için, yanlış imajları algıları düzeltmek için, ön yargıları kırmak için ne yapıyoruz ya da ne yapmıyoruz? Müslümanlarla ilgili yanlış algılamaları gidermek için nasıl bir çaba içindeyiz?"
-"BİRÇOK MÜSLÜMAN ÜLKE UZUNCA BİR SÜRE MESELEYE DUYARSIZ KALIRKEN..."
Türkiye'nin 30 yıldır masum insanları, hatta çocukları hedef alan kanlı bir terör örgütüyle kıyasıya mücadele ettiğine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, terörle mücadelede, çoğu sivil olmak üzere 40 bine yakın vatandaşın hayatını kaybettiğini, 30 yılda yaklaşık 300 milyar doların terörle mücadelede kullanıldığını söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ne yazık ki bu süreç içerisinde uluslararası toplumdan ciddi bir destek alamadık, terörle mücadelemizde dayanışma mekanizmalarının çalıştığını göremedik, hissedemedik. Birçok Müslüman ülke uzunca bir süre meseleye duyarsız kalırken, öbür taraftan Avrupa'da aleni şekilde desteklendiğine, finansman sağlandığına, silah sağlandığına, hoşgörü gösterildiğine, psikolojik olarak desteklendiğine de şahit olduk, yakaladıklarını bizlere teslim etmedi. Bütün uyarılarımıza, bütün işbirliği çağrılarımıza rağmen bugün de bu desteğin devam ettiğine, suçluların korunduğuna, iade edilmediğine ne yazık ki şahit oluyoruz.
Burada özellikle ifade etmek istediğim şudur: İslam dünyası kimden gelirse gelsin, hangi gerekçeyle hangi saikle olursa olsun insanlığa karşı işlenen her türlü suça karşı tam bir dayanışma içinde olmalı ve net bir tavır almalı. Aynı şekilde Batı dünyası da başta ABD ve AB olmak üzere kendi topraklarında hızlıca ve sinsice ilerleyen İslamifobia karşısında ciddi tedbirler almalı ve bu tehlikeli tırmanışı da engellemelidir." ABD Başkanı Barak Obama'nın bu konudaki hassasiyetini bildiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Sayın Reşad Hüseyin'i böyle önemli bir göreve atamasının altındaki inceliği de biliyorum. Bundan dolayı kendilerini özellikle kutluyorum, tebrik ediyorum. Bu önemli bir adım bu işin laf kısmı değil, uygulama kısm ı. Tüm mesele bu uygulamanın neticelerini de süratle alabilmek" dedi.
-"ATIŞMA PAZARININ YERİNİ KARŞILIKLI GÜVEN VE SAYGI İKLİM İ ALIYOR"-
Bu noktada dayanışmanın her zamankinden çok daha fazla anlam ifade ettiğine, bir zorunluluk haline geldiğine dikkati çeken Başbakan Erdoğan, başta Birleşmiş Milletler ve İslam Konferansı Teşkilatı olmak üzere ilgili tüm uluslararası kuruluşların bu katılımı sağlamak ve ortak bir tavır almak yönünde daha aktif olmalarının önemini vurguladı. Medeniyetler çatışması senaryolarına karşı en kararlı duruş lardan birinin de Medeniyetler İttifakı Girişimi olduğuna işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti: "Doğu ile Batı, Avrupa ile İslam dünyası kültür havzalarında yer alan Türkiye, bu tecrübe ve konumu sayesinde BM çatısı altında medeniyetler ittifakı girişiminin eşbaşkanlığını İspanya ile birlikte üstlenmiştir. Medeniyetler ittifakıyla son yıllarda Müslüman ülkeler ve batılı toplumlar arasında g örülen karşılıklı şüphe korku ve kutuplaşma ortamının aşırı unsurlarca istismar edilmesinin önüne geçmeyi hedefliyoruz.
Hep beraber bunu başarmamız lazım. Bu girişim farklı kültür ve medeniyetlerin çatışma zorunda olmadığını, yapıcı bir rekabet içinde yaşamalarının hem mümkün hem de gerekli olduğunu ispat etmiş tir. Şu anda yüzden fazla ülke ve uluslararası örgüt bu girişime destek veriyor. Bu boyutuyla da girişim küresel barış mücadelesinde önemli bir işlev görüyor. Böylece çatışma pazarının yerini karşılıklı güven ve saygı iklimi almış oluyor. Bu iklimin inşasına ve sürekliliğine katkı yapmak, Washington'dan Ankara'ya, Brüksel'den Doha'ya hepimizin ortak sorumluluğudur."
-"ÇÖZÜMÜNÜ ERTELEDİĞİMİZ HER SORUN BUMERANG GİBİ GERİ DÖNMEKTE"-
Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında İslam dünyasıyla ABD arasındaki diyaloğun geliştirilmesi ihtiyacının her zamankinden daha önemli hale geldiğini belirten Erdoğan, ABD Başkanı Obama'nın geçen yıl Ankara ve Kahire'de yaptığı konuşmalarda olumlu ve cesaret verici mesajlar vermesinin, bu diyaloğun ilerletilmesine yönelik beklentileri kuvvetlendirdiğini söyledi.
İlişkilerde yeni bir sayfa açılmasının, geçmişten çıkarılan dersler ışığında karşılıklı saygı, anlayış, empati ve işbirliği ruhuna dayalı yeni söylemlerin geliştirilmesinin tüm ülke ve hakların ortak özlemi olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: "En önemlisi artık sorunların ötelenip, halının altına s üpürülmemesi ve anlamlı sonuç üretici bir işbirliği modelinin hayata geçirilmesidir. Zira çözümünü ertelediğimiz her sorun bir müddet sonra adeta bir bumerang gibi bize geri dönmekte ve daha ağır maliyetleri de beraberinde getirmektedir. ABD'nin bu gittikçe tırmanan sorunlar karşısında diyalog, katılımcılık ve dayanışmayı öne çıkaran bir sorumluluk yüklenmesi gerektiğine inanıyorum. Özellikle özgürlük-güvenlik dengesinin yeniden inşa edilmesi büyük aciliyet arz ediyor.
Yaklaşık 1.6 milyar insanı, yani dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birini barındıran İslam coğrafyası da gerek siyasi bakımdan gerek ekonomik potansiyeli itibariyle küresel denklemlerde hesaba katılması gereken başlı başına ağırlık merkezi haline gelmiştir. Bu toplantının temasını teşkil eden bir sonraki bölümün yazılmasına da başlanabilmesi noktasında ancak bu anlayışın samimiyetle benimsenmesiyle mümkün olabileceğine inanıyorum.
Ülkeler toplumlar ve bireyler arasında adalet duygusunun zayıfladığı bir dünya, geleceği tehlikede olan bir dünyadır. Adalet duygusunu muhafaza edebilmek için kısa vadeli çıkarların üzerine çıkabilen, her türlü ayrımcılığı dışlayan etik bir politika yürütmek durumundayız." Erdoğan, Gazze'de bombardıman nedeniyle Birleşmiş Milletler'in okulunun, hastanelerinin yıkıldığını belirterek, şunları kaydetti: "Ne oldu, ne yapıyoruz? Cezaevinin kapısı var, 4 tane kapı. Bu kapılardan içeriye giremiyorsunuz. Yaptırım... Böyle adalet olur mu? Dünya barışına katkıyı nasıl sağlayacağız? Ondan sonra çözüm diyoruz, nasıl çözeceğiz? Ben o zaman soruyorum Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi neredesin?
BM neredesin? Eğer BM aldığı kararları, sadece karar almak için alıyorsa varlık sebebi yok demektir. BM'nin yaptırım gücünün olması lazım. O zaman burada da o yaptırımı görmemiz lazım. Benim için Haiti ne kadar önemliyse Gazze'de o kadar önemlidir. Benim için Gazze ne kadar önemliyse Gürcistan da o kadar önemlidir. Olaya ben bir Müslüman olarak değil, bir insan olarak bakıyorum. Vicdanımın sesine kulak vererek bakıyorum ve olayı da böyle değerlendirmek durumundayım. Eğer böyle değerlendiremezsek yarın aynı akıbetle bizler de karşı karşı ya kalabiliriz." Erdoğan, Türkiye olarak insanlığın ve insani değerlerin yüceltilmesini, küresel meselelerin en temel çözüm noktası olarak gördüklerini ve bunu savunduklarını söyledi.
-"YAHUDİ YERLEŞİM FAALİYETLERİ SONLANDIRILMALI"-
Türkiye'nin, bu bilinç içinde öncelikle kendisine bitişik ve mücavir bölgelerde barış, istikrar ve refahın yaygınlaştırılması hedefi doğrultusunda yoğun çabalar harcadığını belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: "Ortadoğu'daki sorunların merkezinde yer alan Filistin sorunu, iki devletli çözüm temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve yaşayabilir bir Filistin Devleti'nin kurulmasıyla çözülmeli ve Filistin halkı on yıllardır özlemini çektiği devletine kavuşmalıdır. Barış sürecinin önündeki en büyük engeli teşkil eden, özellikle Yahudi yerleşim faaliyetleri sonlandırılmalı , yolları, köyleri, aileleri bölen ve Filistin'de normal bir ekonomik hayatın oluşabilmesini engelleyen kısıtlamalar süratle kaldırılmalı, ayrım duvarı inşaatı durdurulmalıdır. Gazze şeridinde ortaya çıkan insanlık trajedisi ortadan kaldırılmalıdır.
Açılan yaralar derhal sarılmalı, bu krizin giderilmesine yönelik proaktif bir diplomasi yürüten ve tüm taraflarla yoğun bir temas trafiği içerisinde bulunan Türkiye, Gazze şeridinde sivil halkın maruz kaldığı zor yaşam koşulları na da elbette sessiz kalmamıştır. Çünkü ben insanım..."
Başbakan Erdoğan, Gazze halkının barınma ve eğitim gibi temel gereksinimlerinin karşılanabilmesi için yardımların bölgeye kesintisiz olarak ulaştırılmasının sağlanması gerektiğine işaret ederek, "Burası bir açık hava hapishanesi, bu açık hava hapishanesi acaba ne zaman hapishane alanı olmaktan çıkarılacaktır. Bu soruyu da sormak herhalde bizlerin de hakkıdır ve hatta sorumluluk alanımız içerisindedir" dedi.
Erdoğan, "ABD yönetiminin Ortadoğu'ya ilişkin tutumunu İsrail ile Filistin arasındaki görüşmelerin başlatılmasına yönelik çabalarını, bölgede kalıcı barışın tesisi açısından bir fırsat olarak görüyor ve destekliyoruz. Bu konuda bizlere düşen görev neyse bunu da yapmaya hazır olduğumuzu hep söyledik, söylüyoruz. Ancak burada tüm sorumluluk ABD'nin omuzlarına bırakılamaz, bırakılmamalıdır. Hepimizin bu yönde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi önem taşıyor" diye konuştu.
-"BÖLGEMİZDE BARIŞ İSTİYORUZ"-
Türkiye olarak, bölgenin ve dünyanın geleceğine ilişkin iyimserliği, sorunların çözüleceğine dair umutları muhafaza ettiklerini belirten Erdoğan, Türkiye'nin, aktif dış politikasının, diyalog, hoşgörü, karşılıkl ı anlayış, istikrar, güvenlik ve demokrasi temelleri üzerinde kurulu olduğunu söyledi. Erdoğan, başta Filistin meselesi olmak üzere, Gürcistan, Rusya, Afganistan, Pakistan sorunlarının çözümüne katkı sağlama çabası i çerisinde olduklarına işaret ederek, Irak'ın yeniden inşası, İran'ın uluslar arası toplumla ilişkileri ve Yemen gibi meseleleri de yakından takip ettiklerini bildirdi. "Biz bölgemizde artık barış istiyoruz, uzlaşı istiyoruz, güvenlik ve refah istiyoruz" diyen Erdoğan, bu çağrılarının geniş bir coğrafyada yankılandığını görmekten dolayı da ayrıca umutlu olduğunu sözlerine ekledi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.